Bölüm: 12
TÜRKİYE HALKLARININ KURTULUŞU İÇİN SAVAŞIYOR ÖZGÜR BİR ÜLKE İSTİYORUZ

Egemen güçler, bizleri amaçsız birtakım eylemler yapan insanlar olarak göstermek için elinden geleni yapıyor, yapacaktır. Bunun fazla bir önemi yok, herkes yoluna devam edecek.

Sağduyu sahibi hiç kimse, bizleri amaçsız insanlar güruhu olarak gösteremez. Aslında oligarşi de, sizler de bunu çok iyi biliyorsunuz.

Biz neden ve kime karşı mücadele ediyoruz?

Ne istiyoruz?

Biz, bağımsızlık için, ama kendi ellerimizle kazanacağımız ve koruyacağımız bir bağımsızlık için; biz demokrasi için, ama kendi kanımızla, canımızla kuracağımız bir halk demokrasisi için; biz sosyalizm için, ama kendi ellerimizle ürettiklerimizin kendimizce paylaşıldığı, kendi kendimizi yönettiğimiz bir sosyalizm için; evet, işte kısaca bunlar için savaştık, savaşıyoruz.

Bu amaçlar için mücadele etmenin ''teröristlik'' olduğunu iddia edebilmek için, ya cahil, ya da düzenin gönüllü savunucusu olmak gerekir.

Bugün, ülkemizin ''bağımsız'' olduğunu, işlerin çok iyi gittiğini, ülkenin kalkınmakta olduğunu, demokrasinin var olduğunu iddia edenler, bir avuç sömürücü ve işbirlikçilerdir.

Elbette bu gidişattan memnun olanlar için ortada bir sorun yoktur. Ülkenin karış, karış satılması, sefalet, yoksulluk; bütün bunlar bir avuç sömürücü azınlığın mutluluğu demektir. Bu yüzdendir ki bir avuç sömürücü asalak için hayat güzeldir; bağımsızlık da, demokrasi de vardır. Onlar için her şey kendilerinin lüks ve ihtişam içinde yaşamaları içindir.

Oysa, gerçekler halk açısından farklıdır ve bu farklılık çıplak gözle bile görülebilir.

Bugün bir avuç sömürücü azınlık dışında, kim ülkemizin bağımsız olduğunu iddia edebilir? Gizli ikili anlaşmalarla, NATO ile, ekonomik anlaşmalarla, siyasal ilişkilerle, ülkemizin her alanda emperyalizmin tam bir denetimi altında olduğunu kim inkar edebilir? Egemen güçlerin hangi hükümeti, emperyalizmden, özellikle ABD emperyalizminden onay almadıkça yaşayabilir? Ülkemizde hükümet olmanın yolu vatan satıcılığından, halkı daha fazla ezmek ve sömürmekten geçiyor. Bu, düzenin her hükümeti açısından geçerlidir. MENDERES'ler, DEMİREL'ler, EVREN'ler, ÖZAL'lar adeta ABD başkanlarına bağlı ''sömürge valileri'' gibi ülkeyi yönettiler. MENDERES ülkeyi yabancı sermayeye satmak için emperyalizme yalvarma onursuzluğunu gösterdi. Emperyalizmin çıkarları için askerleri Kore'ye gönderdi. Lübnan bunalımı sırasında, ülke topraklarını Amerikan uçaklarının pisti haline getirme suçunu işledi.

DEMİREL'ler, EVREN'ler, ÖZAL'lar da MENDERES'i aratmadılar. ECEVİT de IMF ve Dünya Bankasının reçetelerini uygulamaktan geri kalmadı. Öyle bir hale geldi ki, artık hükümet Beyaz Saray'da belirleniyor ve onaylanıyor. İcraat raporları, bizzat başbakan tarafından, hiç sektirilmeden Beyaz Saray'a sunuluyor.

Dış politikada, ABD'nin güdümündeki kişiliksiz ve onursuz siyaset, iç politikada dizginsiz bir sömürü ve baskı politikasına dönüşüyor.

Emperyalizmin ve onunla işbirliği içindeki bir avuç sömürücü azınlığın, ekonomik sömürüsünü sözcüklerle veya rakamlarla izah etmek güçtür. Bunu anlayabilmek için, gecekondu semtlerinde şöyle bir gezinmek yeterli olacaktır. Bir gecekondunun veya köy evinin kapısından içeri giren ve onlarla bir gün geçirenler, sömürünün şiddetini daha iyi anlayacaktır. Halkın yiyeceğinden, giyeceğinden, ilaç parasından, eşya masraflarından, kısacası zorunlu giderlerinden, insan aklına durgunluk veren yöntemlerle kesilen paralar, bir avuç sömürücünün ve emperyalistlerin kasalarını dolduruyor. Halk, gününü gün edenlerin eğlencelerinin, pahalı zevklerinin faturalarını ödüyor.

Sömürü, iki yanı keskin, ucu çatallı bir kılıç gibidir. Bir yandan, her türlü sosyal ihtiyacın fiyatları günbe gün artarken, diğer yandan iş bulup çalışabilenlerin gelirleri giderek komik rakamlara düşüyor. Devletin koyduğu binbir türlü vergi halka öldürücü darbeyi vurarak açlığı ve sefaleti derinleştiriyor.

Bugün bu vahşi sömürünün sonuçlarını yaşıyoruz. Sefalet, işsizlik, açlık, fuhuş, artan ‘bireysel suçlar’, doktorsuzluk-ilaçsızlık ve hastalık, çocuk ölümleri, erken ölümler, sosyal huzursuzluk, kısacası her gün her saat ölüp dirilme, sürünme halkın kaderiymiş gibi sunuluyor.

Böylesine bir dünya nasıl ayakta duruyor?

Birincisi, devletin yalan, demagoji ve gözdağına dayalı ideolojik propaganda bombardımanı, emekçi halkımızı adeta sersemleştiriyor. Her gün, her saat radyoda, TV'de, basında, okullarda vb. yapılan bu yalana dayalı ideolojik propaganda; ''bu düzen böyle gelmiş, böyle gider'' diyor; ''devlete karşı konulmaz, karşı koymanın bedeli ölümdür, işkencedir, cezaevlerinde çürümektir'' diyor; ''köşeyi dön, bunun için her türlü ahlaksızlığı yap'' diyor; ''piyangolara umut bağla'' diyor; ''eğer bu dünyadan umut kestinse, ahrete umut bağla'' diyor ve buna benzer yalanlar birbirini kovalıyor.

Bu yalan ve propaganda bombardımanını, geçmişin köhnemiş, üzerimizde bir yük olarak duran ve yüzyılların mirası olan kaderci, gerici düşünce ve inançları destekliyor. İktidarlar bu düşünce ve inançları yaşatmak için elinden geleni yapıyor, ülkenin dört bir yanında yüzlerce din okulu ve kuran kursları açıyor, körpe beyinleri hurafelerle dolduruyor, mutluluğu ve insanca yaşamı öteki dünyada aramalarını öğütlüyor. Sömürü ve zulmü meşrulaştırıp, kaderciliği yaşam biçimi haline getiriyor.

Kapitalizm koşullarında, bunlar yetmeyince, emperyalist yoz kültürü devreye sokuyor. Ahlaki düşkünlüğün, seks tutkunluğunun, sorumsuz yoz yaşantının, uyuşturucu kullanımının, dünyaya boş veren ve sadece ''yaşamaya'' bakan bir anlayışın propagandasını yapıyor.

Bu ideolojik-kültürel propaganda bombardımanıyla sersemlemeyen, boş vermeyen, köşesinde sefalet içinde kaderine razı olmayanları ise, baskı ve şiddete başvurarak etkisiz kılmaya çalışıyor. Köylerde toprak ağası ve jandarmanın baskısı ve işkencesi, şehirlerde polis baskısı ve işkencesi, yetmezse doğrudan ordunun baskı ve işkencesi; mahkemeler, idamlar, zindanlar ülkemizde hiç eksik olmuyor.

Bizim niçin mücadele ettiğimizi ve niçin işkencelere uğradığımızı, katledildiğimizi, idam edildiğimizi, cezaevlerine doldurulduğumuzu anlamak, düşünen insan için hiç de zor değil.

Bir avuç sömürücü azınlık, emperyalist efendilerinin ağzıyla, kendi teröristliklerini, vatan hainliklerini gizlemek için, bizlere ''terörist'', ''vatan haini'' diyorlar.

Bizler ülke topraklarının karış karış emperyalizme, NATO’ya satılmasına, ülkemizin bir hava üssü haline getirilmesine, bir serbest pazara dönüştürülmesine, kişiliksiz, onursuz bir dış politika aleti yapılmasına karşı çıktığımız için ''vatan haini'' ilan ediliyoruz.

Azgın bir sömürüye, sefalete, yoksulluğa, işsizliğe, hastalığa, ahlak düşkünlüğüne karşı çıktığımız için; bir avuç sömürücü azınlığın, bizlerin kanını emerek, pahalı ve hayvanca zevklerini tatmin etmesine son vermek istediğimiz için; bu düzenin yıkılmasını istediğimiz için terörist ilan ediliyoruz.

İdamlara, işkencelere, faşist uygulamalara, katliamlara, demokratik hak ve özgürlüklerin gasp edilmesine karşı çıkmak, bir avuç sömürücü için değil, halk için demokrasi istemek ''teröristlik'' ise, evet, biz bunu kabul ediyoruz. Bize ''terörist'' diyebilirler.

Bugün tarihin çöp sepetine atılmış olan bütün sömürücü rejimlerin egemen sınıfları ve sözcüleri, halkın isyanı karşısında hep ''anarşizm'', ''terörizm'' ''devlet elden gidiyor'', ''düzen bozuluyor'' diye feryat etmişlerdir. ''Bu düzen yıkılmaz'', ''dünya kaldıkça bu düzen de, bu safahatımız da sürer'' demişlerdir. Ama, tarihi yaratan halkın isyanı hep bunları yalanlamış ve onları layık oldukları yere göndermiştir. Egemen sınıflar tarihten hiç ders çıkarmadan, yerle bir olan birçok kalelerini görmezden gelerek, ''bu düzen yıkılmaz'' diyor; ''bu düzene karşı çıkmak teröristliktir, anarşistliktir'' diyor.

Biz de, tarihten aldığımız güçle, şimdiye değin gerçekleşen devrimlerin gücüyle, bugün dünyanın dört bir yanında süren özgürlük savaşlarının gücüyle, ezilen halkların emperyalizme ve faşizme karşı verdiği savaşın gücüyle, kendi tarihimizdeki haklı isyanlarımızdan,1971 hareketinden, 1974'den günümüze devam ettirdiğimiz ve yüzlerce şehit verdiğimiz anti-emperyalist, anti-oligarşik kavgamızdan aldığımız güçle diyoruz ki:

Bu düzen yıkılmaz değil, yıkılır ve yıkılacak!...

Sömürücü azınlığın ve onların eli kanlı bekçilerinin, sözcülerinin geçmişten aldıkları iyi ve güzel olan bir şey yoktur, onun için gelecekleri de yoktur. Onların halka sefalet, açlık ve zulümden başka verecekleri bir şey yoktur. Ama bizim bu sefalet, açlık ve zulme son vererek kazanacağımız bir dünya var.

Bu dünyayı, işçiler, köylüler, gençler, tüm halkla birlikte devrimle kazanacağız.

Ve elbette, kazanacağımız ve kendi ellerimizle kuracağımız bu dünyanın bedelini ödeyeceğiz. Emperyalistler ve bir avuç sömürücü azınlık, kan dökmeden düzenlerinden vazgeçmeyecektir. Kanımızın dökülmemesi için kan da dökmek gerekecektir. Dökeceğiz. Bizler yaşamın en güzelini bilen ve yaşamı en çok sevenleriz ama, insanca, onurla yaşamak için bedel ödemekten kaçınmayacağız. Ve bu bedeller üzerinde yeni bir dünya kuracağız.

İşte biz, bu ''dünya'' için savaştık, savaşıyoruz, savaşacağız. Ve mutlaka kazanacağız.

Emperyalizmin boyunduruğu altında olmayan, ülke topraklarımızın satışa çıkarılmadığı, serbest pazara dönüşmediği bir dünya için;

Oligarşi ve emperyalistler için diktatörlüğün, üreten, yaratan, çalışan her insan için özgürlüğün olduğu bir dünya için;

Kürt ulusu üzerinde ulusal baskı ve asimilasyonun olmadığı, her iki ulusun ve ulusal azınlıkların kardeşçe yaşadığı bir dünya için; ezilen dünya halklarının kurtuluşu ve kardeşliği için;

Üretimin ve sosyal hayatın halk yararına örgütlendiği, sefaletin, işsizliğin olmadığı bir dünya için;

Savaşıyoruz ve mutlaka kazanacağız!...

I- NASIL BİR DEVRİM İSTİYORUZ?

Devrimimiz anti-emperyalist, anti-oligarşik karakterde bir devrim olacaktır.

Bu tespite, ülkemizin, ekonomik, sosyal, siyasal analizi sonucu varıyoruz. Ülkemizde belirleyici olan süreç, feodal süreç değil, ''kapitalist'' süreçtir. Ancak bu kapitalizm, ABD, Japonya ve Avrupa'daki kendi iç dinamizmiyle gelişen kapitalizm gibi değil, emperyalizme bağımlı ve bunun uzantısı olarak ortaya çıkmış ve şekillenmiştir. Ve bu nedenle de, emperyalizmin bunalımı, diğer yeni-sömürge ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de had safhada hissedilmektedir.

Ülkemizde, emperyalizmin esas müttefiki yerli egemen sınıf, baştan beri emperyalizmle bütünleşmiş olan işbirlikçi tekelci burjuvazidir. Ve tekelci burjuvazi, siyasi, ekonomik ve ideolojik olarak sömürü düzenini sürdürebilmek ve yönetebilmek için, prekapitalist unsurlarla (toprak ağası, tefeci-tüccarlar) işbirliğine ihtiyaç duymaktadır. Bu azgın sömürü düzeninin sömürülen, ezilen sınıfları başta işçi sınıfı olmak üzere, yoksul ve topraksız köylü, kır ve şehir küçük-burjuvazisidir.

Üretici güçlerin gelişmesini engelleyen sosyal ve siyasal güçler emperyalizm ve oligarşidir.

Çok kısa olarak özetlediğimiz bu tablo, devrimimizin karakterini ortaya koyuyor.

Anti-Emperyalist Anti-Oligarşik Halk Devrimi Ne Milli Demokratik Devrim Ne de Sosyalist Devrimdir

Yaşamakta olduğumuz sürecin feodal süreç değil, kapitalist süreç olmasına bakarak, devrimimizin karakterinin ''sosyalist devrim'' olduğu sonucuna varmak yanlış olacaktır. Çünkü, tekelci burjuvaziyi emperyalizmden bağımsız olarak düşünmek mümkün değildir.

Aynı şekilde ''sosyalist devrim'' aşamasında olmadığımızdan veya ülkemizin emperyalizme bağımlı oluşundan hareketle, anti-emperyalist, anti-oligarşik devrimin, emperyalizmin II.bunalım dönemindeki 'milli demokratik devrim' (MDD)ler ile aynı olduğu sonucuna varmak da yanlıştır.

Ülkemizde yukarıdan aşağı bir burjuva ''devrim'', tamamlanmış olmasa da, yaşanmıştır. Bu ''devrim'', büyük toprak ağalarının etkinliğini büyük oranda kırmış, yarı-serf durumundaki köylülerin büyük çoğunluğunu kapitalist ilişkiler içerisine sokmuştur; feodalizm kalıntı olarak varlığını sürdürmektedir.

Böyle olmakla birlikte yeni-sömürgelerde yukardan aşağı gerçekleşen burjuva devrim girişimleri çoğunlukla sonuçsuz kalmış ve kapitalizm, kendini geliştirecek iç dinamiklere kavuşamamıştır. Bu yüzden, ülkemizde de gelişen burjuvazi, daha çocukluk döneminde emperyalizmle işbirliğine gitti; onun ülkedeki bir uzantısı olarak yetişti.

Yeni-sömürge ülkelerdeki kapitalizmin gelişimini ve yukardan aşağı burjuva devrimini emperyalizmden bağımsız olarak ele almak büyük bir yanlış olur.

Sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin ayırtedici özelliği, emperyalizme bağımlı olmalarıdır. Özellikle içinde bulunduğumuz aşama ve devrimin karakteri açısından, bu tespit son derece önemlidir.

Ancak, buradan hareketle, feodal bir süreçte değil, kapitalist bir süreçte olduğumuzu görememek, aynı şekilde bir başka yanlışa düşmek olur.

Emperyalizmin II.bunalım döneminde sömürge ve yarı-sömürgelerde, lll.bunalım döneminde ise, bazı ülkelerde emperyalizmin esas müttefiki feodal toprak ağalarıydı. Siyasal iktidar, emperyalizm ve toprak ağalarının elindeydi. Komprador burjuvazi de bu iktidarda pay sahibiydi, ancak komprador burjuvazi emperyalizmin bir uzantısından başka bir şey değildir. Siyasal, ekonomik gücü birkaç liman kentiyle sınırlıydı.

Bu tip ülkelerde devrim özünde köylü devrimiydi; köylülerin feodal ağaların köleliğinden kurtulması demekti.

Özü köylü devrimi olan MDD'nin başarısının koşulu, devrime proletaryanın öncülük etmesiydi. Proletaryanın nitel ve nicel olarak güçsüz olması ve emperyalizmin kentlerdeki sıkı denetimi, buna karşılık kırlardaki denetimin zayıflığı ve yoğun feodal sömürü altındaki köylülüğün spontane hareketlerinin varlığı gibi nedenlerle, devrimin temel gücü köylü kitleleriydi. Proletarya partisinin görevi, köylü devrimini gerçekleştirerek, emperyalizmin hegemonyasına son verip ulusal bağımsızlığı sağlamak, feodalizme son verip toprak sorununu çözmek ve demokrasiyi sağlamaktı.

Günümüzde yeni-sömürge ülke devrimlerinin, tıpkı II.bunalım dönemi MDD'lerini tekrarlayacağını söylemek nesnel gerçeğe gözlerini kapamak demektir. Süreçteki değişmeleri görmemek için kör olmak gerekir. III.bunalım dönemi yeni-sömürgelerinde süreç -çarpık da olsa- kapitalist tarzda gelişmektedir ve devrimin sosyal içeriği anti-feodal değil, anti-emperyalist ve anti-oligarşiktir. Gelişmenin bu aşamasında, varolan kapitalizm yerine, yeni baştan kendi iç evrimiyle kapitalizmin gelişme olanaklarının yaratılmasını istemek, ütopyacılıktan da öte, tarihi geriye döndürmek istemektir.

Ancak, tekelci burjuvazi emperyalizmle bütünleşmiş olduğundan, sürecin karakterinin ''anti-emperyalist'' olduğunu, bütünüyle kapitalizme karşı bir süreç yaşanıldığını iddia etmek de yanlıştır.

Bu çerçeve içinde söyleyebiliriz ki, devrimimizin sosyal karakteri, ne özü toprak sorunu olan,bir burjuva (ya da milli demokratik) devrimdir, ne de özü tüm üretim araçlarının sosyalist mülkiyetinin gerçekleşeceği bir sosyalist devrimdir. Devrimimiz, anti-emperyalist, anti-oligarşik bir devrim olacaktır. Tüm ezilen halkın üzerindeki ekonomik ve siyasi baskıya, sömürüye son verecek, faşist devleti yıkarak halk demokrasisini gerçekleştirecek, emperyalist ilişkilere son verecek, ezilen ulusları özgürleştirecek ve sosyalizmin inşaasının önündeki engelleri kaldıracaktır. Anti-emperyalist, anti-oligarşik devrimde, sosyalizmin maddi temelleri, II.bunalım dönemi yarı-sömürgelerine göre daha da olgundur. Devrim, bu verili koşullarda sosyalizme yönelme anlayışına da sahiptir. Ve bu yüzden koşulların uygun olduğu sektörlerde, sosyalist girişimlere de başlanacaktır. Yani anti-emperyalist, anti-oligarşik halk devrimi MDD'den daha geniş, sosyalist devrimden daha dar kapsamlı bir muhtevaya sahiptir.

MDD'nin programı, nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan topraksız ve az topraklı köylülerin taleplerine cevap veren en radikal programdır. Anti-emperyalist, anti-oligarşik devrimin programı ise, topraksız ve az topraklı köylülerin taleplerine cevap vermekle birlikte, daha da önemlisi, emperyalizmin, işbirlikçi tekellerin, toprak ağalarının, tefeci ve tüccarların egemenliğine son verecek, işçilerin, yoksul ve topraksız köylülerin, kır ve kent küçük-burjuvazisinin, tekeller tarafından yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya olan, orta sınıfların taleplerine cevap veren, onları özgürleştiren bir programdır. Devrimin demokratik karakteri, II.bunalım dönemindeki gibi köylülerin özgürleştirilmesine dayanan toprak devriminde değil, esas olarak faşizmin yok edilmesindedir.

Kapitalist gelişmenin başlangıcında küçük-burjuvazi, devletin ekonomiye her türlü müdahalesine karşıydı ve ekonomik liberalizm küçük-burjuvazinin sloganıydı. Ancak emperyalizm koşullarında, büyük sermaye tarafından ezilen, baskı altına alınan ve yok edilen küçük-burjuvazi, ekonomide devletçiliğe yöneldi. Kendi küçük mülkiyetini korumak için, devlet desteğine ihtiyaç duymaya başladı. Bu bakımdan, küçük-burjuvazi, emperyalizme karşı olup ulusallaştırmaların karşısında değildir.

Anti-emperyalist, anti-oligarşik devrimde çıkarları olan sınıflar: proletarya, yoksul ve topraksız köylülük, orta köylülük, kent ve kır küçük-burjuvazisi ve henüz tekellerin uzantısı haline gelmemiş orta-burjuvazinin bazı kesimleridir.

Anti-emperyalist, anti-oligarşik devrim, emperyalizm ve oligarşinin faşist egemenliği yerine, halkın egemenliğini kurar.

Anti-emperyalist, anti-oligarşik devrimde önder sınıf proletaryadır.

Devrime damgasını vuran proletarya, sosyalizme geçişin şartlarını süratle hazırlamaya başlar. Ekonomide, siyasette ve kültürel alanda, sosyalizm geçiş için gerekli tedbirleri alır.

Anti-emperyalist, anti-oligarşik devrimle sosyalizme geçiş arasında kalın bir duvar yoktur. Bu, ülkelerin somut koşullarına göre şekillenir. Ve proletaryanın devrimdeki gücüne, çeşitli iç ve dış gelişmelere göre de, geçiş sürecinin nasıl yaşanacağı belirlenir. Devrimin ilk günlerinden itibaren sosyalist girişimlere başlanabileceği gibi, bu süreç daha uzun bir sürece de yayılabilir. Her şeyi belirleyecek olan proletaryanın gücün, iç ve dış etkenler, devrimdeki sınıfların mevzilenmesidir.

Sovyetler Birliği'nde, Şubat Burjuva Devrimi'nden sonra, proletaryanın yani Bolşeviklerin sovyetler içinde çoğunlukta olmaması, iktidarın burjuvazinin eline geçmesine ve sosyalizme geçişin burjuvaziye karşı bir ayaklanmayla gerçekleşmesine neden olmuştur.

Çin, Vietnam, Küba, Doğu Avrupa ve benzerlerinde ise demokratik devrimde, proletaryanın oynadığı ağırlıklı rol nedeniyle sosyalizme geçiş süreci kanlı değil, kansız olmuştur; küçük-burjuvazi ile bir iç savaşa tutuşulmamış, tersine bu sınıf tedrici olarak sosyalizme kazanılmıştır; yani küçük-burjuvaziye karşı siyasal, ekonomik ve ideolojik savaş kanlı değil, kansız bir şekilde sonuçlandırılmıştır.

Bu genel çerçeve içinde ortaya koyduğumuz anti-emperyalist, anti-oligarşik devrimin görevleri şunlar olacaktır.

II- DEVRİMCİ HALK İKTİDARININ GÖREVLERİ

Dünyanın ezilen ve sömürülen halkları gibi, Türkiye halkları da, emperyalizm ve onun uzantısı işbirlikçi egemen sınıflar tarafından sömürülüyor ve baskı altında tutuluyor.

Emperyalizme bağımlılık yeni bir olgu değildir.

Osmanlı döneminde, klasik sömürgecilikle başlayan bu süreç, yüzyılımızın başlarında emperyalist sömürgecilikle sürdü. Osmanlı Devleti çatısı altında yaşayan uluslar, emperyalizm tarafından iliklerine kadar sömürülüyor ve siyasi, askeri, kültürel bakımdan da baskı altında tutuluyordu. Birinci Dünya Savaşının akabinde, Anadolu çeşitli emperyalist devletler tarafından işgal edilerek, emperyalist sömürü ve zulüm doğrudan bir hal aldı. Bunlar yetmezmiş gibi, emperyalizm, Anadolu toprakları üzerinde yaşayan ulusları, halkları, 'böl ve yönet' politikası sonucu birbirine düşürerek, halkın deyimiyle «birbirine kırdırdı».

Bu süreç, Anadolu ulus ve halklarının kardeşçe dayanışmasına dayanan Kurtuluş Savaşı'yla, bir anlamda son bulduysa da, gerek Kurtuluş Savaşı'na önderlik eden sınıfın niteliği ve izlediği kapitalist çizgi, gerekse de emperyalizmin -o dönem Sovyetler Birliği toprakları hariç- dünyanın bütün topraklarını bir ahtapot gibi sarması ve siyasal kurtuluşu gerçekleştiren ülkeleri, tekrar boyunduruğu altına alma gücüne sahip olması nedeniyle, sömürgeleşme süreci Il.paylaşım savaşı yıllarında yeniden başladı ve sonrasında hızlandı.

Ve sonuçta ülkemiz NATO'nun ve özellikle ABD'nin düşük ücretli bir jandarması haline geldi. Ülke topraklarında, yüzbinlerce NATO ve ABD üssü kuruldu. Ordu, ABD ve NATO generallerine bağlandı. Hükümetler ABD'nin onayıyla ayakta durmaya başladı; emperyalizmin siyasal ve ekonomik politikalarını uygulayan bir alet durumuna geldiler. Siyasal alandaki boyunduruk, ekonomik boyundurukla tamamlandı. IMF, Dünya Bankası, OECD gibi emperyalist ekonomik kuruluşlar yeni-sömürge ülkemizin ekonomide yönetici kurumları oldular. Emperyalizm, ülkemizi kültürel bakımdan da boyunduruk altına aldı. Müzikten sinemaya, basından TV'ye, düşünce biçiminden yaşam tarzına kadar, bütün sosyal alanlarda, emperyalist yoz kültür ülkemiz insanının her hücresine nüfuz etti.

Emperyalizm bu gizli işgalini, açık sömürüsünü, ülkemiz içinde, oligarşiye ve onun faşist devletine dayanarak gerçekleştiriyordu. Emperyalizmin bir uzantısı durumunda olan sömürücü azınlık, kanla yoğrulmuş sömürü pastasından kendine bir parça alabilmek için emperyalizmle hayasız, aşağılık bir işbirliği içine girmiş, ülkemiz insanının kanını, canını, toprağını ,kültürel değerlerini, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini, bağımsızlığını ve ulusal onurunu emperyalizme satmaya başlamıştır.

Ordusu, polisi, bürokrasisi, ideolojik kurumlarıyla ülkemizde devlet, oligarşinin ve emperyalizmin baskı aygıtıdır. Faşist devlet, emperyalizm ve oligarşinin çıkarlarının bekçiliğini yapan ve çalışan halkı terör, gözdağı ve demagoji ile rehin alan bir silahtır. Ve bu silah, başta silahlı ML hareket olmak üzere, ilerici yurtsever, demokrat her harekete, her kıpırdanışa ölüm kusmaktadır.

Ülkemiz, bu faşist devlet aracılığıyla,emperyalizm tarafından işgal edilmiştir.

İşte anti-emperyalist, anti-oligarşik devrimle bu kanlı sömürü düzenine son verilecek, devrimci demokratik dönüşümleri gerçekleştirecek bir halk iktidarı kurulacaktır.

A- SİYASAL ALANDA

a- Devrimci Halk İktidarı ve Halk Demokrasisi

1) Devrimci Halk İktidarı, emperyalizm ve oligarşinin baskı aygıtı olan faşist devleti, ordusu, polisi, bürokrasisi, ideolojik ve kültürel bütün kurumlarıyla yıkacaktır.

2) Devrimci Halk İktidarı, eski düzenin yıkıntıları üzerinde yeni tipte bir devlet kuracaktır.

3) Bu devlet burjuva tipte değil, proletarya hegemonyasında bir devlet olacaktır. Yani halk güçleri için demokrasi; oligarşi ve emperyalist güçler üzerinde diktatörlüktür. Bu devlet giderek toplum üzerinde kurumlaşan bir devlet değil, iç ve dış şartlar olgunlaştığı oranda dönüşüme uğrayacak tipte bir devlet olacaktır.

4) Devrimci Halk İktidarı, ağırlıkla proletaryanın hegemonyasında olmasına karşın, yalnızca proletaryanın değil, diğer halk sınıf ve tabakalarının da iktidarı olacaktır. Bu yüzden iktidar içinde devrimi sosyalizme götürmekten yana olan, proletarya ve diğer emekçi sınıf ve tabakalar ile devrimi olduğu yerde tutmak isteyen tutucu güçler arasında bir sınıf mücadelesi kaçınılmazdır. Bu mücadele esas olarak iç, tali olarak da dış güçlerin durumuna göre farklı biçimlerde gelişebilir.

5) Halkın en yüksek temsil ve karar organı Halk Meclisidir. Halk Meclisi üyeleri özgür seçimlerle seçilirler. Halk kendi bölgesindeki meclis üyelerini istediği zaman seçimle görevden alır.

6) Halk demokrasisi, toplumun en küçük biriminden, siyasal birimlere kadar, bütün sosyal ve siyasal örgütlenmelerde, halkın kendi yönetim birimlerini seçmesi, denetlemesi ve görevden alması esası üzerine yükselir. Bu esasın, burjuva partilerinden birini hükümete getirme sistemine dayalı burjuva demokrasisiyle hiçbir ilgisi yoktur. Halk demokrasisi halkın kendi kendini yönetmesidir. Anti-emperyalist, anti-oligarşik devrime önderlik eden proletaryanın partisi bu yönetim içinde yönetici rol oynayacaktır. Ancak devrimci halk cephesinde yer almış başka halk güçlerini temsil eden partiler varsa, bunlar da güçleri oranında halk demokrasisi içinde yerlerini alırlar.

7) Devrimci Halk İktidarı, basın, radyo, TV gibi iletişim araçlarını halkın ve onun örgütlü güçlerinin denetim ve yönetimine verir. Ve bu araçlar vasıtasıyla, devrimin ve halkın çıkarları için eğitim ve kültür faaliyetleri sürdürülür. Ayrıca halkın kendi sosyal örgütlenmeleri vasıtasıyla ideolojik faaliyetlerini destekler.

8) Devrimci Halk İktidarı, halk güçlerinin örgütlenmesi önündeki her türlü kısıtlamaya son verir. Başta işçi sınıfı olmak üzere, köylüler, memurlar, küçük esnaf, kadınlar, gençlik vb. tüm halk sınıf ve tabakalarının mesleki, kültürel, sosyal, siyasal vb. her alanda örgütlenme özgürlüğünü tanır, geliştirir ve güvence altına alır.

9) Devrime yönelik her türlü karşı-devrimci örgütlenme ve faaliyet acımasızca cezalandırılacak, oligarşi ve emperyalist güçlere hiçbir özgürlük tanınmayacaktır.

10) Devrime karşı suç işlemiş olan devlet yöneticileri, halka zulmedenler, işkenceciler, sivil faşistler, emperyalist ajanlar cezalandırılacaktır.

11) İnsanlık düşmanı faşistler, işkenceciler, devrime ve halka karşı suç işlemiş olanlar dışında, tüm siyasal tutsaklar hemen özgürlüklerine kavuşturulacaktır. Ayrıca, kapitalist düzenin sefaleti, ideolojik-kültürel yoz değerleri nedeniyle suç işlemiş olan adli mahkumlar affedilecek, bunlar topluma yeniden kazandırılmaya çalışılacaktır.

b- Halkın Savunması ve Devrimci Halk Ordusu

1) Devrimci Halk İktidarı, köleci bir disiplin üzerine kurulu ve emperyalizm ve oligarşinin çıkarları için şartlandırılmış, gerici ideolojilerle donatılmış, eski faşist orduyu ve özel iç güvenlik örgütlerini (MİT, polis, kontr-gerilla vb.) dağıtacak; içte ve dışta devrimin ve halkın çıkarlarını savunmak için gücünü silahlanmış halktan alacaktır.

2) Halkın savunması esas olarak, silahlanmış halkın bir parçası olan ve devrimci savaş boyunca çelikleşip güçlenen Devrimci Halk Ordusu tarafından sağlanacaktır. Devrimci Halk Ordusu, gücünü ve kaynağını halktan alan, halk iktidarını her türlü karşı-devrimci sabotajlara, emperyalist saldırılara karşı koruyan savunma ordusudur.

3) Devrimci Halk Ordusu, kölece değil, devrimci bir disipline ve yoldaşlık ilişkilerine; devrimin çıkarları ve enternasyonalist görev bilincine sahip olacaktır.

4) Devrimci Halk Ordusu, tüketici değil, üretici olacak; ülkedeki üretim faaliyetlerine, asli görevi olan askerlik hizmetlerini engellemeyecek şekilde katılacak ve her zaman halkla iç içe olacaktır.

5) Emperyalizm dünya üzerinde var oldukça, modern silah ve araçlarla donanmış, sürekli gelişim içinde olan askerlik sanatının ve tekniğin gereklerini karşılayan bir eğitim ve donanıma sahip Halk Ordusu, varlığını koruyacaktır.

6) Devrimci Halk Ordusu, silahlanmış halkın özel bir örgütleniş şeklidir.

Devrimci Halk Ordusu dışında, yine silahlanmış halkın özel bir örgütleniş şekli olan halk milisleri ve istihbarat örgütü gibi iç güvenlik örgütleri de, devrimin çıkarları için oluşturulacak ve bu örgütler, halk demokrasisinin siyasal organlarının denetimi altında olacaktır.

c- Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika

Emperyalizmle her türlü siyasi, ekonomik, askeri, kültürel bağımlılık ilişkisine son verilecek, ülkenin bağımsızlığı her şeyin üstünde tutulacak, uluslararası planda bağımsız bir politika izlenecektir.

1) Yeni-sömürgeciliğin ekonomik kurumları olan IMF, Dünya Bankası, OECD vb. emperyalist kuruluşlarla tüm ilişkiler kesilecektir.

2) Başta NATO olmak üzere emperyalist saldırgan paktlardan çıkılacak, emperyalistlerle yapılan saldırgan amaçlı ikili antlaşmalar deşifre ve iptal edilecek, ABD ve NATO üslerine halk adına el konulacak, bağımlılık ilişkilerini güçlendiren askeri kredi ve teçhizat alımına son verilecektir.

3) Devrimci Halk İktidarı, devletler arası ilkesiz, faydacı ilişkileri değil, halkların kardeşliği, dayanışması ve dostluğunu geliştiren bir politikanın savunucusu ve uygulayıcısı olacaktır.

4) Devrimci Halk İktidarı, «ulusların kendi kaderini tayin hakkı"nın koşulsuz savunucusu olacaktır.

5) Devrimci Halk İktidarı, başta komşularıyla olmak üzere tüm ülkelerle karşılıklı çıkarlara saygı, dostluk, iç işlere karışmama ve eşitlik temelinde ilişki kuracaktır.

6) Devrimci Halk İktidarı, emperyalizmin halkları böl ve yönet politikasına karşı çıkacak, Türk ve Yunan halkının Ege Denizi'ndeki karşılıklı haklarının savunucusu olacak ve iki halkın kardeşçe ve barış içinde yaşaması için sorunlara önyargısız, dostluk ve dayanışma temelinde yaklaşacaktır. Ege Denizi'ni, her iki halkın özgürce kullandığı bir barış gölü haline getirmek için çaba gösterecektir.

7) Devrimci Halk İktidarı, Kıbrıs'ın emperyalist bir üs haline getirilmesine şiddetle karşı çıkacak, işgalci Türk ordusunun görevine son verecek ve derhal adadan çekecek; Rum ve Türk halkının kardeşçe birarada yaşadığı «bağımsız demokratik Kıbrıs»ın yaratılması için her türlü desteği verecek; ada halkının kendi kaderini tayin hakkını koşulsuz olarak savunacaktır.

8) Devrimci Halk İktidarı, sosyalist ve anti-emperyalist yönetimlere sahip ülkelerle, ulusal kurtuluş hareketleriyle ve kapitalist ülkelerin ilerici-proleter hareketleriyle geniş bir dayanışma içinde hareket edecek, halkların kardeşliği ilkesinin tavizsiz savunucusu olacaktır.

9) Devrimci Halk İktidarı, emperyalizmin dünya halklarına yönelik saldırılarına karşı çıkacak, uluslararası planda emperyalizmi ve dünya gericiliğini teşhir politikası uygulayacaktır. Nihai barışın emperyalizmin yeryüzünden bir sistem olarak silinmesiyle gerçekleşeceğinin bilincinde olarak, emperyalizme karşı ezilen halkların bağımsızlık mücadelesini aktif bir şekilde destekleyecektir.

10) Devrimci Halk İktidarı, emperyalizme karşı savaşımın militan bir üssü, enternasyonalizmin ateşli bir savunucusu ve uygulayıcısı olacaktır.

d- Ulusal Sorun (Kürt Sorunu)

Egemen sınıflar yıllardır Kürt ulusunun varlığını inkar etmiş, onu yok etmek için her türlü yola başvurmuştur. Ulusal talepli Kürt ayaklanmaları terörle bastırılmış, Kürt ulusunu bütünüyle yok etmeye yönelik bir asimilasyon politikası izlenmiştir. Terörle, mecburi iskan yasalarıyla, kültürel asimilasyonla Kürt ulusu yok edilmek istenmiş, ulusal baskının her biçimine maruz kalmıştır.

Bu şartlar altında ML'lerin görevi, uluslar arasındaki güvensizliği mücadele içinde yok etmeye çalışmak, ulusal baskıya karşı mücadele vermek ve başta proletarya olmak üzere, Türk-Kürt ulusundan ve çeşitli milliyetlerden emekçileri, emperyalizm ve oligarşiye karşı birleştirmektir. Bu görevin başarılması, emperyalizm ve oligarşiye karşı verilecek devrimci mücadeleye bağlı olduğu kadar, ezen ulus şovenizmiyle, ezilen ulus milliyetçiliğine karşı mücadele ederek her iki ulus arasında güven oluşturmaya da bağlıdır.

Bu görevi başarabilecek güç proletaryadır.

Anti-emperyalist, anti-oligarşik devrim, proletaryanın hegemonyası altında gerçekleşeceğinden, Türkiye'deki ulusal sorunu da çözecek, şovenizmin ve milliyetçiliğin uluslar arasında tekrar düşmanlık tohumlarını ekmesine izin vermeyecektir.

Anti-emperyalist, anti-oligarşik halk devrimi emperyalizmin ve oligarşinin egemenliğine son vererek ulusal baskının sosyal temelini ortadan kaldıracak ve ezilen ulusun kendi kaderini tayin hakkının nesnel temelini yaratacaktır.

1) Devrimci Halk İktidarı, ulusların kaderlerini özgürce belirleme hakkı ilkesine göre, ulusal sorunu devrimci bir çözüme ulaştıracaktır.

Kürt ulusunun kendi kaderini serbestçe tayin hakkını (ayrılma hakkı da dahil) güvence altına alacaktır.

2) Devrimci Halk İktidarı, ulusların tek tek bağımsız devletlerini kurmalarından ziyade, ulusların, ayrılma hakkı saklı kalmak üzere, tek bir devlet çatısı altında birleşmelerinden yana olacaktır. Çünkü ulusların ayrı ayrı küçük devletlere bölünmesi, ulusların emekçi sınıflarını burjuva önyargıların tutsağı yapacağı, halklar arasında güveni ve dayanışmayı sarsacağı gibi, onları emperyalizmin karşısında da zayıf düşürür. Ayrıca ezilen ulusun iktisadi ve kültürel geriliğine son vermek ve gerçek eşitliğin fiili olarak sağlanması için de merkezi tek devlet, devrimci bir çözümdür. Emperyalizmin karşısında birleşmiş bir güç olmak, her iki ulusun da çıkarınadır.

3) Ancak, Kürt ulusu bağımsız bir devlet kurma hakkını kullanacak olursa, Devrimci Halk İktidarı bunu, proletaryanın ve her iki ulusun çıkarlarına aykırı değilse ve emperyalizmi güçlendirmiyorsa, destekleyecektir.

4) Devrimci Halk İktidarı, Kürt ulusunun ekonomik, sosyal, kültürel vb. gelişimi için bütün önlemleri alacaktır. Eski düzenden kalan eşitsizliği telafi etmek için Kürt ulusunun yaşadığı bölgelerin ekonomik, sosyal, kültürel vb. gelişimine öncelik verecek ve bu konuda özel bir çaba sarfedecektir.

5) Devrimci Halk İktidarı, ulusal azınlıkların (Araplar, Çerkezler, Gürcüler, Lazlar, Ermeniler, Rumlar vb.) bütün sosyal ve kültürel haklarını garanti altına alacak ve kendi dil ve kültürlerini koruma ve geliştirmenin önünü açacak tedbirler alacaktır.

6) Devrimci Halk İktidarı, ulusal sorunun devrimci çözümünü engelleyecek karşı-devrimci faaliyetlere karşı olduğu kadar, küçük-burjuva milliyetçiliğine karşı da mücadele edecektir. Proletarya, devrimdeki hegemonyasına ve gücüne dayanarak, küçük-burjuvaziyi ulusal sorunun devrimci çözümü için ikna etmeye çalışacak ve milliyetçi önyargılarına karşı savaşacaktır.

e- Yargı

Devrimci Halk İktidarı, köhnemiş, çürümüş, halkın değil emperyalizmin ve oligarşinin çıkarlarını savunan eski yargı sisteminin yıkıntıları üzerinde, devrimin çıkarlarını savunan, halk için işleyen yeni bir yargı sistemine dayanacaktır.

1) Halk yargıya ortak edilecek, halkın katıldığı bir yargı sistemi oluşturulacaktır.

2) Yeni yargı mekanizması, halkı oluşturan bireyler arasında ortaya çıkacak sorunları, suçları, devrimci değerler, toplumsal haklar temelinde yargılayacak ve çözecektir.

3) Yeni yargı mekanizması, karşı-devrimciler üzerinde diktatörlük uygulayacak ve her türlü karşı-devrimci faaliyeti ortaya çıkarıp cezalandıracaktır.

4) Yargı parasız olacak, bireylerin savunma haklarını güvence altına alacaktır.

5) Yargı mekanizması, suç işleyen bireyleri eğitecek, onları üreten, düşünen insanlar olarak topluma kazandıracak eğitim kurumları olacaktır. Cezaevlerinin birer kişiliksizleştirme kurumları olmasına son verilecek, insan onuruyla bağdaşmayacak her türlü uygulamayı engelleyecek önlemler alacaktır. Eğitilen suçlular ceza süresine bakılmaksızın derhal serbest bırakılacak ve insanca bir yaşam sürmeleri için her türlü önlem alınacaktır. İnsan onuruna aykırı ceza verilmeyecektir. Cezaevlerinde, eski, oligarşik düzenin işkenceye, insan onurunun aşağılanmasına dayanan sistemin bütün izleri silinecek, işkence insanlık suçu kabul edilerek yapanlar şiddetle cezalandırılacaktır.

B- EKONOMİK ALANDA

Anti-emperyalist, anti-oligarşik halk devrimi, üretici güçlerin gelişmesinin ve ülke kalkınmasının önünde engel olan emperyalizmin ve oligarşinin, ekonomik egemenliğine son verir. Ülkenin tüm kaynaklarının, halkın refahı ve mutluluğu için kullanılmasını sağlar; üretici güçlerin özgürce gelişiminin önünü açar.

Devrimci Halk İktidarı, çarpık kapitalizmin getirdiği olumsuzlukları tasfiye etmek ve ülke ekonomisini kendi kendine yetecek bir iç bütünlüğe kavuşturmak için, ağır sanayi temelinde sanayii geliştirir, tarımı modernleştirerek sanayiye girdi olacak şekilde örgütler. Gelir düzeylerini gözeten tam adaletli bir vergi sistemi oluşturarak elde edilen ulusal değeri, halkın mutluluğu ve refahı için kullanır. Sömürüyü yok edecek, nihai kurtuluşu gerçekleştirecek sosyalist ekonominin temellerini atar, koşulların uygun olduğu alanlarda sosyalist girişimleri başlatır.

Devrimci Halk İktidarı, proletaryanın hegemonyasında olmasına karşın, tek başına proletaryanın iktidarı olmadığından, aldığı ekonomik tedbirler bunun damgasını taşıyacaktır.

Devrimci Halk İktidarı, genelde kapitalizmden sosyalizme geçişin iktidarıdır. Proletarya bu süreç içinde, sosyalizmin örgütlenmesini de gerçekleştirmeye başlayacaktır. Sosyalizme geçiş, bir anda gerçekleşecek bir olgu değil, süreç içinde gerçekleşecek bir olgudur. Bu nedenle sosyalizme geçiş sürecini mekanik bir şekilde kompartımanlara bölmek imkansızdır. Başlangıçta sosyalist karakteri ağır basmayan ekonomik düzen, proletaryanın devrimdeki hegemonyasının artmasıyla orantılı olarak, giderek sosyalist bir karakter kazanacaktır. Ekonomik düzenin esas olarak sosyalist bir karakter taşıması aşamasında dahi küçük üretim uzun süre varlığını koruyacaktır.

a- Sanayi ve Ticaret

1) Emperyalizmin ve oligarşinin fabrikalarına, şirketlerine, bankalarına, topraklarına, taşınır ve taşınmaz tüm mallarına, banka hesaplarına el konacaktır.

2) IMF, Dünya Bankası, OECD gibi emperyalist sömürü örgütleriyle tüm ilişkiler kesilecek; AET ile olan tüm bağlar kopartılacak; emperyalist devletlere, şirketlere ve bankalara olan tüm borçlar tek taraflı olarak iptal edilecektir.

3) Emperyalizmin ve oligarşinin mülkiyetindeki tüm bankalar, fabrikalar, barajlar, santraller, topraklar vb. ulusallaştırılacaktır.

4) Devrimci Halk İktidarı, el koyduğu tüm üretim ünitelerinde, üretim faaliyetinin denetimini proletaryanın eline verecektir. Üretim, sosyalist bir bilinç ve heyecanla tüm halk için yapılacaktır. Karşı-devrimci bozguncu faaliyetlere, spekülasyona, sömürüye asla izin verilmeyecektir. Varlığını uzun süre devam ettirecek olan küçük üretim de, planlı ekonominin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzenlenecek ve desteklenecektir.

5) Üretim, Devrimci Halk İktidarı'nın hazırlayacağı planlara göre yapılacak; ağır sanayi üretimine, bu alanda yeni fabrikalar açılmasına öncelik verilecek, ancak tüketim sanayii, halkın ihtiyaçları gözönüne alınarak ihmal edilmeyecektir. Yıllarca kapitalist kâr yasasına göre yapılan yatırımlara son verilerek sosyal dönüşümü sağlayacak planlı bir ekonomiye göre yeniden düzenlenecektir.

6) Ülkenin planlı bir şekilde kalkınması için, sosyalist ülkelerle kardeşçe dayanışma içine girilecek; ülke bağımsızlığına en ufak bir zarar bile vermesinin yolları kapatılarak, Devrimci Halk İktidarı'nın denetimi altında, ileri kapitalist ülkelerle bağımlılığı getirmeyen ekonomik ilişkilere de girilecektir.

7) Bütün özel ve eski devlet bankaları, tek bir ulusal banka haline getirilecektir. Ulusal banka planlı ekonominin halk yararına üretim yapan küçük işletmeciliğin ve büyük tarımsal üretim ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde çalışacaktır.

8) Dış ticaret halk iktidarının denetimine alınacak, iç ticaret planlı ve halkın ihtiyaçlarına göre düzenlenecek; tefecilik, karaborsa ve her türden spekülatif kazanç yasaklanacak, yapanlar şiddetle cezalandırılacaktır.

9) Planlı ekonomiye ve halkın ihtiyaçlarına göre üretim yapan, işçilerin azami çıkarlarını gözeten ve karşı-devrimcilere yardım etmeyen küçük ve orta işletmelere dokunulmayacaktır.

10) Küçük üretici, zanaatkarlar ve esnafların, kooperatif vb. kollektif birlikler içinde örgütlenmeleri teşvik edilecek ve desteklenecektir.

b- Tarım ve Hayvancılık

1) Büyük toprak sahiplerinin mülkiyeti altında bulunan tüm topraklar ve diğer üretim araçlarına el konulacak, (toprak büyüklüğü o günkü somut duruma göre belirlenecektir) feodal kalıntılar tümden tasfiye edilecektir.

2) Topraksız ve az topraklı köylülere, ihtiyaçlarına göre, toprak mülkiyetinin ulusal niteliği kaldırılmadan toprak dağıtılacak; geniş bir toprak ve tarım reformu uygulanacaktır.

3) Kapitalist tarım işletme ve çiftliklerine el konulacak, bunlar kır proletaryasının denetimi altına verilecek ve büyük tarımsal üniteler olarak düzenlenecektir. Kır proletaryasının denetimi altında bulunan bu büyük tarımsal üniteler giderek sosyalist üretime yöneleceklerdir.

4) Toprak dağıtımı ile kollektif üretimin örgütlendirilmesi yan yana yürüyecektir. Köylülerin çeşitli kollektif üretim ünitelerinde yer almaları özendirilecektir.

5) Devrimci Halk İktidarı tarafından dağıtılan topraklar alınıp satılamayacak, başkasına devredilemeyecektir.

6) Yarıcılık, kiracılık vb. kaldırılacak, bu topraklar işleyene verilecektir.

7) Köylülerin büyük toprak sahiplerine, bankalara ve tefecilere olan ipotekleri kaldırılacak, borçları silinecektir.

8) Tarımın modernleştirilmesi ve verimin arttırılması için, kollektif kullanıma sunulmuş tarım makine parklarının oluşturulması hedeflenecek, kredi ve tarımsal girdiler (gübre, tohumluk, ilaç vb.) ucuza sağlanacak; taban fiyat politikaları, halkın katılımı sağlanarak ve ürünün gerçek değeri gözönüne alınarak saptanacak, altyapı hizmetleri devlet tarafından gerçekleştirilecektir.

9) Verimsiz ve kıraç toprakların ıslah edilerek ekilebilir alanlar haline getirilebilmesi için, özel projeler geliştirilecek ve uygulanacaktır.

10) Büyük toprak sahiplerinin ve tarım kapitalistlerinin hayvanlarına, hayvancılık üzerine kurulu işletmelerine ve otlaklarına el konulacak ve bunlar büyük tarım ünitelerinde değerlendirilecektir.

11) Hayvancılık alanında yetiştiricilik ve üretim yapan küçük üreticiler yem, otlak ve damızlık konusunda desteklenecek, kollektif üniteler içinde örgütlenmeleri teşvik edilecektir.

c- Yeraltı ve Yerüstü Zenginlikleri

1) Tüm maden ve diğer doğal kaynaklar ve işletmeler kamulaştırılacak, emperyalist tekellere verilen arama ve işletme ruhsatları koşulsuz iptal edilecek, maden ve doğal kaynakların araştırılması, varolanların işletilmesi Devrimci Halk İktidarı'nın denetiminde olacaktır.

2) «Ormanlar Halkındır» anlayışından hareketle, orman köylülerinin orman ürünlerinden faydalanması sağlanacak, orman köylülerinin çıkarları korunacaktır.

3) Denizler, göller ve akarsulardaki doğal ürünlerin üretimi ve avlanması denetim altına alınacak, bu alanlardaki kapitalist işletmelere el konulacak, kooperatif görünümü altında tefecilik yapılmasına son verilecek, su ürünleri avcılığı yapan küçük işletmeler desteklenecek, bunların kollektif üniteler biçiminde birleşmeleri özendirilecektir.

d- Sahiller ve Doğal Güzellikler

1) Sahil yağmacılığına son verilecek, sahilleri işgal eden bir avuç azınlığın turizm işletme ve tesislerine el konulacak, sahil güzelliklerini yokeden yapılaşma engellenecek ve tüm sahiller yeniden imar edilerek halkın kullanımına sunulacaktır.

2) Doğal güzelliklerin (yeşil alanlar, parklar, av alanları vb.) tüm insanlığın serveti olduğundan hareketle; çarpık kapitalizmin hoyratça yok ettiği tüm doğal güzelliklerimiz yeniden canlandırılacak, kalanlar korumaya alınacak ve bu güzellikleri tüm ülke düzeyine yaymak için planlı programlar geliştirilecektir.

C- SOSYAL ALAN VE SINIFLAR

Bugünkü oligarşik düzende, çalışan halkın, kendi çıkarlarını korumak ve geliştirmek için ihtiyaç duyduğu sendika, dernek, kooperatif vb. sosyal örgütlenmeleri ya yoktur ya da bu örgütlenmeler işlemez duruma getirilmiştir.

Halk, yarınından endişelidir ve sefalet içindedir. İşsizlik, evsizlik, zorunlu ihtiyaçlarını karşılayamama, yoksul insanları hırsızlığa, suça, toplumsal depresyona itmektedir. Çalışma şansını elde edenler, aldıkları komik ücretlerle barınacak bir yeri, karınlarını doyuracak yiyeceği zar zor temin edebilmektedirler.

Bugünkü düzenin sürmesinden hiçbir çıkarı olmayan, devrimin öncü gücü işçi sınıfı, iş güvenliğinden yoksun, yarınından endişeli, işten atılma korkusuyla, ya sendikasız ya da patron sendikalarına üye olma zorunluluğuyla, komik ücretlerle çalışmaktadır. Siyasi iktidarlar proletaryayı daha fazla sömürmek için, ücretleri dondurma, enflasyon, yüksek vergiler, tüketim mallarının fiyatlarının arttırılması gibi pek çok yöntem uygulamaktadırlar. Her şey patronların kasalarının daha çok dolması, daha lüks bir hayat içinde yaşamaları içindir.

Şehirlerde milyonlarca insan iş bulamadığından dolayı, karnını doyurabilmek, ailesinin geçimini sağlayabilmek için kendine «iş» yaratmıştır: Hamallık, garsonluk, seyyar satıcılık, ev hizmetçiliği vb... Şehirlerin milyonlarca yoksul insanı, açlıktan ölmemeyi böylece sağlayabilmektedir. Ve bu milyonlarca yoksul insan, her türlü sosyal güvenceden yoksun ve yarınından endişelidir.

Şehir küçük-burjuvazisinin durumu, şehirli yoksul insanlardan biraz daha iyidir. Ancak, şehir küçük-burjuva yığınları da, emperyalizm ve oligarşi tarafından acımasızca sömürülmekte, kapitalist sömürü mekanizması onları iflasa sürükleyerek proletarya ve yoksul insanların saflarına fırlatıp atmaktadır. Ancak oligarşik düzen, iflas eden küçük-burjuvaların saflarını yenileriyle dolduracak bir mekanizmaya da sahiptir.

Devlet dairelerinde ve şirketlerde çalışan memurlardan, küçük dükkan sahiplerine, zanaatkarlardan küçük işletmecilerine, mühendis, doktor, avukat, öğrenciler gibi aydınlardan küçük ticaret sahiplerine kadar çok çeşitli tabakalardan oluşan küçük-burjuva sınıfının büyük çoğunluğu zayıf bir bağla bugünkü düzene bağlı, ancak genel olarak hoşnutsuzdur. Küçük-burjuvaların yoksul veya iflas etmeye yakın kesimleri ise, proletaryadan, sosyalizmden yanadır. Büyüme imkanı bulabilen küçük bir azınlığı, bugünkü oligarşik düzenin sürmesinden yanadır.

Orta-burjuva veya tekelleşmemiş burjuva kesimlerin durumu farklıdır. Orta-burjuvazi, elde ettiği artı-değerin önemli bir bölümünü tekelci burjuvaziyle emperyalist şirketlere kaptırdığından, küçük fabrikalarında, işçileri, kötü iş koşulları içinde, sosyal güvenlikten yoksun olarak, durmadan işçi değiştirerek, düşük ücretlerle vahşice sömürür. Orta-burjuvazi, tekellerin gücü karşısında, küçük fabrika ve işletmelerindeki işçileri azgınca sömürerek ayakta durmasına karşın, bizim gibi yeni-sömürge ülkelerde, bağımsız kapitalizmi temsil etme misyonunu yitirmiş ve çoğunlukla tekelci burjuvazinin bir uzantısı durumuna gelmiştir. Bu yüzden, tekelci burjuvazi ve emperyalizmle olan çelişkisine karşın, mevcut düzenin devamından yanadır; sadece küçük-burjuva saflara düşme tehlikesiyle karşı karşıya bulunan küçük bir kesimi, devrimden yana olabilir, bir kısmı da tarafsız kalabilir.

Tarımda kapitalizmin gelişmesiyle beraber, büyük kapitalist çiftliklerde ve devlet çiftliklerinde emek gücünü satan kır proletaryasının sayısı artmıştır. Ancak kır proletaryası, her türlü sosyal örgütlenmeden, sosyal güvenceden yoksun, çoğu yerde, kapitalist patrona, köylünün feodal ağaya bağlı olması gibi çalışmaktadır.

Yoksul köylüler ise, kırsal kesimde çoğunluktadır. Yarı-proleter özellik gösteren yoksul köylüler, çok az bir toprağa ve küçük üretim araçlarına sahiptirler; bu yüzden yılın belli aylarında tarım proleteri olarak çalışmak zorundadırlar.

Yoksul köylülük içinde, Kürdistan'da yarı-feodal ilişkiler içinde sömürülen, ırgat, maraba, yarıcı durumunda olan köylüleri de sayabiliriz.

Kır küçük-burjuvazisi, Türkiye'de oldukça yaygındır. Kendi geçimini sağlayacak kadar toprağa ve üretim araçlarına sahiptir ve çok yönlü bir sömürü altındadır. Bir yanda devlet, düşük taban fiyatları politikasıyla, tüketim mallarına, üretim girdilerine yaptığı zamlarla, vergilerle, kır küçük-burjuva köylülerini sömürürken; diğer yandan, büyük toprak sahipleri, büyük tüccarlar, büyük tefeciler, bankalar, küçük-burjuva köylüyü tam bir kıskaç içine alarak sömürmektedir. Bu nedenle, kır küçük-burjuvazisi de, şehir küçük-burjuvazisi gibi yoksullaşma ve proleter saflara katılma süreci yaşamakta; ancak diğer yandan da saflarına yeni yeni küçük-burjuvalar doldurmaktadır. Kır küçük-burjuvazisinin, büyümekte olan küçük bir azınlığı dışında çoğunluğu, oligarşik düzenden memnun değildir ve proletaryanın önderliği altındaki devrimci mücadeleye katılabilir. Hatta, kır küçük-burjuvazisinin küçük köylü kesimi, sosyalizme kazandırılabilir.

Kır orta-burjuvazisi ve zengin köylüler, kır proletaryasının emek gücünü sömürerek yaşarlar, ancak büyük toprak sahipleri ve tekelci-burjuvaziyle çelişkileri vardır. Yine de yoksullaşan kesimleri dışında, devrimden yana değillerdir.

Saydığımız bu sosyal sınıf ve tabakalar, oligarşi ve emperyalizm tarafından sömürülmekte ve her geçen gün halk ile oligarşi arasındaki sosyal uçurum büyümektedir. Bu sosyal uçurum, kendini, işsizlik, sefalet, evsizlik, 'bir lokma ve bir hırka' ile yaşama zorunluluğu, ahlaki çöküntü, fuhuş, toplumsal suçlar vs. şeklinde göstermektedir.

Anti-emperyalist, anti-oligarşik devrim bu sosyal tabloyu tümden değiştirecektir. Devrimci Halk İktidarı, halkın her türlü sosyal, kültürel gelişmesini sağlamak, maddi ve kültürel düzeyini yükseltmek için çaba gösterecek; sosyal olanaklardan herkesin eşitçe yararlanabilmesi için gerekli devrimci dönüşümleri gerçekleştirecektir.

a- Sınıflar

1) Devrimci Halk İktidarı, oligarşinin, aynı zamanda ekonomik ve siyasal örgütleri olan, TÜSİAD, TİSK, TOBB, TZOB gibi örgütlenmelerini dağıtacak; varlığını sürdürecek olan kapitalist işletmelerde lokavtı yasaklayacaktır.

2) Devrimci Halk İktidarı, anti-emperyalist, anti-oligarşik devrimin öncü sınıfı proletaryanın çalıştığı fabrikalarda, madenlerde, elektrik santrallerinde ve diğer büyük üretim alanlarında, devlet çiftliklerinde, üretimin, dağıtımın yönlendirilip denetlenmesi için gerekli tedbirleri alacak; işçilerin maddi ve kültürel gelişmesini sağlayacak bir ücret politikası saptayacak; kırda-şehirde proletaryanın sendika gibi sosyal ve ekonomik örgütlenmelerinin geliştirilmesini sağlayacak; işgünü süresinin, günün şartlarına göre en az olmasının koşullarını hazırlayacak; işçilerin mesleki ve kültürel olarak bilgi düzeylerinin yükseltilmesi olanakları yaratılacak; grev hakkı güvenceye alınacak; işçilerin iş güvenliğinin ve sosyal güvenliğinin sağlanması için tedbirler alınacak; çalışamayacak duruma gelen işçilerin (iş kazası veya emeklilik gibi) yaşamlarını en iyi şekilde sürdürmeleri sağlanacak; yurtdışındaki işçilerin sorunlarının çözülmesi için çalışılacak; yurtdışına göçün ekonomik ve sosyal temellerinin ortadan kaldırılması için yoğun önlemler alınacaktır. Çocukların ücretli işçi olarak çalışması yasaklanacaktır.

Yoksul köylülere toprak dağıtılacak, üretim araçları ve kredilerle desteklenecektir.

3) Şehirlerdeki yoksul milyonlar ve işsiz yığınların büyük ve küçük üretim içinde yer alabilmeleri için gerekli tedbirler alınacak; çalışmak isteyen ama her şeye karşın işsiz kalan yığınların, işsizlik sigortasına bağlanarak sosyal güvenceye kavuşmaları sağlanacaktır.

4) Kır ve şehir küçük-burjuvazisinin devlete, bankalara ve büyük şirketlere olan borçları iptal edilecek; küçük üretim kredi, üretim araçları ve taban fiyatı politikasıyla desteklenecek, örgütlenme hakları güvence altına alınacak, kooperatifler içinde toplanması özendirilecektir.

5) Halk yararına faaliyet gösteren aydınlara, serbest meslek sahiplerine (doktor, mühendis, sanatçı, yazar vb.) destek verilecek, onların toplumsal dönüşüme katkıda bulunmaları, entellektüel birikimlerini halk yararına kullanmaları için gerekli olan kurumlar yaratılacaktır. Aydınlar geleceğin toplumunu yaratma mücadelesinin bir parçası olarak, sosyalist insanın yaratılmasında çok önemli görevler üstleneceklerdir.

b- Gençlik

Devrimci Halk İktidarı, gençliğin gelecek demek olduğunun bilinciyle, geleceğin toplumunun mimarı olacak gençler için, tüm olanaklarını seferber ederek onların sağlıklı, üretken, devrimci insanlar olarak yetişmesini hedefleyecektir. Bunun için;

1) Gençliğin kendi sorunlarıyla ilgili konularda ve ülke yönetiminde söz sahibi olması için, tüm gençliği ülke çapında kucaklayacak gençlik örgütleri kurulacak, uluslararası devrimci gençlik örgütleriyle ilişki ve ortak faaliyetleri geliştirme olanakları sağlanacaktır.

2) 18 yaşına gelen her genç seçme, 21 yaşına gelen her genç seçilme hakkına sahip olacaktır.

3) Gençliğin eğitimi, Devrimci Halk İktidarı'nın en önemli konularından birini oluşturacak ve gençliğin eğitimine ilişkin kurum ve sistemler, gençliğin dinamizmini ve yaratıcılığını artıracak tarzda gençliğin katılımıyla örgütlenecektir.

4) Gençliğin, zihinsel, bedensel ve kültürel yönden geliştirilmesi, sağlıklı, yaratıcı, dinamik, yurtsever, dünya halklarının kardeşliğine inanmış enternas-yonalist devrimci insanlar olarak yetişmeleri için her türlü olanak sağlanacaktır. Bunun için gerekli okullar, spor alanları, kültür merkezleri açılacak, kendilerini geliştirmeleri için her türlü olanaklardan yararlanmaları sağlanacaktır.

c- Kadınlar

1) Kadının üzerindeki ekonomik, siyasi, toplumsal ve geleneksel tüm baskılar kaldırılarak toplumdaki saygın, üretici ve yaratıcı yerini alması sağlanacaktır. Kadının toplumda ikinci sınıf insan rolüne son verilecektir.

2) Kadınların bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve etkinliklerinin arttırılması, ülke yönetimine her alanda katılmalarını sağlamak için kesin ve etkin önlemler alınacaktır.

3) Cinsiyet ayrımından doğan sömürüye son verilecektir.

4) Toplumsal yaşamın her alanında kadınlara, erkeklerle eşit olanaklar sağlanacaktır. Kadını, ev işlerinin ücretsiz kölesi olmaktan kurtaracak sosyal koşullar oluşturulacak ve kadın erkek arasında fiili hak eşitliği sağlanacaktır.

5) Kadının cinsiyetinden dolayı bir reklam aracı ve meta olarak kullanılmasına izin verilmeyecek; resmi ve gayri-resmi tüm fuhuş yuvaları kapatılarak fuhuşun ekonomik ve sosyal temellerini yok etmek için önlemler alınacaktır. Kadının onuru yükseltilecek; kadını aşağılayan, sadece cinsel bir meta olarak gören kapitalist ahlak anlayışı ortadan kaldırılarak yerine yeni toplumun sevgi ve saygıya dayanan ahlak anlayışı egemen kılınacaktır.

6) Kadının gelişimini engelleyen geleneksel-feodal anlayışa karşı mücadele edilecek, ailenin demokratikleştirilmesi için savaşım verilecektir.

7) Toplumumuzun kültürel ve ahlaki birikimi üzerinde şekillenen aile kurumunun, olumlu özellikleri korunarak aile bireylerinin ekonomik olarak özgürleşmeleri sağlanıp, gerici, pederşahi ve ekonomik çıkara dayalı ilişkileri tasfiye edilecektir. Kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarından ayrı düşünmeyen, dürüstlük, karşılıklı sevgi ve saygı temelinde kurulan yeni toplumun küçük bir birimi olarak ailenin yaşaması ve gelişmesi için gerekli tüm tedbirler alınacaktır.

8) Analığın ve çocuk bakımının toplumsal iş ve görev olduğunun bilinciyle, çocuk bakımı için kreşler, çocuk bakım yurtları vb. kurulacaktır. Ev işleri toplumsallaştırılarak kadının üzerinden bu yük kaldırılacak ve kadınlar üretici alanlara yöneltilecektir.

d- Eğitim

Toplumsal ve siyasal dönüşümlerin yerleşip oturtulabilmesinde, toplumun gelişmesinde, eğitimin rolünü dikkate alacak Devrimci Halk İktidarı, üretici güçleri geliştirmesi hedefleyen, sosyalist insanı yaratmayı amaçlayan bir eğitim politikası izleyecektir. Bunun için;

1) Bireyci, gerici, faşist nitelikteki eğitim sistemine son verilerek, toplumcu, yurtsever, devrimci bir eğitim sistemi kurulacak, herkese kendi ana dilinde eğitim görme olanağı sağlanacaktır.

2) Tüm halkın okur-yazar olması için kampanyalar açılacaktır. Bu kampanyalar sırasında okuma-yazma kampanyaları değil, yeni toplumun inşası ile birlikte halkın çok yönlü eğitilmesi perspektifi ile yapılacaktır.

3) Herkes için ilk ve orta öğrenim zorunlu hale getirilecektir.

4) Paralı okullar, dershaneler vb. kapatılarak ayrıcalıklı eğitime son verilecek, eğitim her düzeyde parasız hale getirilecektir.

5) Eğitim kırda ve kentte bilimsel temellere oturtularak gerek orta öğrenim, gerekse üniversitelerde her koşulda üretime dayalı ve tüm halkın yeni topluma göre eğitilmesini sağlayacak biçimde düzenlenecek ve bu konuda hızlandırılmış programlar uygulanacaktır.

6) Eğitim zihinsel, bedensel, ruhsal ve teknik yanlarıyla bir bütün olarak ele alınacaktır.

7) Her gence yüksek öğrenim yapabilme hakkı ve koşulları yaratılacaktır. Üniversiteler sömürücü sınıflara hizmet eder durumdan çıkarılarak halkın hizmetinde olacak şekilde demokratik ve halk yararına yeni biçimde örgütlenecektir. İşçi ve yoksul köylü kökenli gençlerin üniversitelerde eğitilmesine öncelik tanınacak, halk üniversiteleri oluşturulacaktır.

e- Sağlık ve Sosyal Güvenlik

Devrimci Halk İktidarı, sağlıklı ve güvenlikli bir yaşamın doğuştan başlayarak insanların en temel ve doğal hakları olduğuna inanarak, emekçi halkın sağlıklı ve sosyal güvenlik sorunlarının köklü çözümünü sağlayacaktır. Bu amaçla:

1) Kapitalist toplumda ticari bir meta durumuna getirilmiş olan insan sağlığını, her şeyin üzerinde tutarak her türden sağlık hizmetinin ücretsiz verilmesini sağlayacak ve bunu Devrimci Halk İktidarı'nın vazgeçilmez görevleri arasında görecektir.

2) Ülke genelinde sağlık bilincini geliştirmek için özel eğitim programları geliştirilecektir. Bölgeler arasındaki hastane vb. olanaklar ve eşitsizlikleri göz önüne alarak tüm ülkede tam teşekküllü uzman hastaneler kuracaktır. Başlangıçta bu hastaneleri belirli bölgelerde kurarak hızlandırılmış tıp eğitimi gerçekleştirecek; her yerleşim birimine sağlık ekipleri yerleştirmek için programlar geliştirecektir. Koruyucu sağlık hizmetlerini yaygınlaştıracaktır.

3) Tüm ilaç sanayisi kamulaştırılarak hastaların ilaç ihtiyacı ücretsiz karşılanacaktır.

4) Tüm çalışanlar sosyal güvenlik kapsamına alınacak, yaşlı, sakat ve çalışamaz durumda olanlara devlet her türlü yaşamsal olanakları sağlayacaktır. Devrimci Halk İktidarı, devrim mücadelesinde sakat kalanlara en iyi yaşam koşullarını sağlamakla görevli olacaktır.

5) Çocuk emeğinin kullanımı yasaklanarak, öğrenim gören çocuklar eğitim programları dışında çalıştırılamayacaktır. Devrimci Halk İktidarı okul öncesi ve çocukluk yaşındaki öğrencilere özel beslenme ve sağlık hizmetleri götürecektir.

6) Devrimci Halk İktidarı, tüm halkın sağlıklı bir konut sahibi olması için tüm gücünü harcayacaktır. Bu konuda halkın her çeşit katılımı (arsa, işgücü, araç, parasal vb.) sağlanıp, kaynaklar seferber edilerek konut yapımı gerçekleştirilecektir. Ülkemizin gerçeği gecekondular, ya yeni imar planı içinde ıslah edilerek hak sahiplerine verilecek, ya da yeni konutlar sağlanarak tasfiye edilecektir.

7) Oligarşinin elindeki lüks konutlara el konulacak, büyük inşaat şirketleri kamulaştırılarak, halkın konut sorununu çözmeye yönelik olarak yeniden düzenlenecektir.

8) Kitle ulaşım araçları ve toplu taşıma şirketleri (kara, deniz, hava) kamulaştırılacak, ulaşım halkın yararına yeniden organize edilecek, paralı yol uygulaması kaldırılacaktır.

9) Dinlenmenin halkın doğal hakkı olduğu anlayışıyla dinlenme, tatil vb. gereksinmelerini karşılayacak dinlenme tesisleri kurulacak, varolanlar tüm halkın yararına kullanılır hale getirilecektir.

10) Doğal çevreyi kirleterek halkın sağlığını tehdit eden hiçbir sanayi yatırımına izin verilmeyecek, varolan bu tür kompleksler için gerekli her türlü tedbir öncelikle alınacaktır. Doğal çevrenin korunması için halkın eğitimine özel önem verilecek, kirlenmeyi önlemek için özel örgütlenmeler oluşturulacaktır.

11) Karşı-devrimcilerin saldırısından ve istemeyerek de olsa devrimci savaşım sonucu olarak zarar gören aileler ve bölgeler yeniden inşa programının ilk sırasında yer alacak, zararları ödenecektir.

f- Spor

1) Sağlıklı, dinamik insanlar yetiştirmek için kitle sporu yaygınlaştırılacaktır. Spor meta olmaktan çıkarılacak, beden ve ruh sağlığına, insanların kardeşlik ve kollektif dayanışma ruhuyla yetişmesine hizmet etmesi sağlanacaktır.

2) Spor halka indirilecek, yaygın spor üniteleri kurulacak, profesyonel ligler ve takımlar kaldırılacak ve amatör spor desteklenecektir.

3) Her üretim ünitesinde herkese spor yapma olanakları sağlanacaktır.

4) Sporun, kitleleri uyutmanın bir aracı olmaması için, yeni bir bilinç yaratılarak gerekli önlemler alınacaktır.

D- KÜLTÜREL ALANDA

Emperyalizm ve oligarşi, ulusal ve emekçi halk kültürünün ortadan kalkması, ya da dejenere edilip yozlaştırılması için sistemli bir kozmopolit «kültür» politikası uygulayagelmiştir.

Diğer uluslarla, özellikle Sovyetler Birliği ve Yunan uluslarıyla Türkiye ulusları arasında ve Türkiye'deki uluslar ve ulusal azınlıklar arasında, kardeşliğin değil, düşmanlığın gelişmesi için her türlü propaganda yıllardır sürdürülegelmiştir. Oligarşinin «milliyetçilik» dediği bu politika, gerçekte milliyetçilik değil uluslar arasında düşmanlık tohumları eken burjuva şovenist bir politikadır. Oligarşinin emperyalizme yaklaşımıysa «milliyetçilik» değil, yardakçılıktır. Türkiye uluslarının gözünde, emperyalizmi şirin göstermek için her türlü propagandaya başvurmaktadır. Oligarşi, uluslararası ilişkilerde, ulusal onuru ayaklar altına almakta, kişiliksiz, aşağılık bir politika yürütmektedir.

Oligarşi, emperyalizmin yoz, kozmopolit kültürüne bütün kapıları açmıştır. Emperyalist kültür, basın-yayın, TV programları, radyo yayınları vb.. pek çok yolla, Türkiye halklarının kültürel yapısını kendine göre biçimlendirmeye çalışmaktadır.

Oligarşi halka empoze etmeye çalıştığı emperyalist yoz kültür yanında, gerici din kültürünü de kullanmayı ihmal etmemektedir. Gerici din kültürü ve emperyalist kültür halkın bilinçlenmesini önlemek için kol kola girmiştir. Oligarşi halkın dini inançlarını hayasızca sömürmek için, Kuran kursları, dini okullar açmakta, tarikatları desteklemektedir. Oysa para babalarının kendileri için hiçbir dini kural geçerli değildir.

Oligarşi geleneksel değer yargılarını, pederşahi aile ilişkilerini, bireylerin devlete karşı bağımlılık ilişkilerini yüzyılların mirası olan kadercilik, boyun eğmişlik vb. eğilimlerini, kendi sömürü düzenini ayakta tutmak için istismar eder ve kullanır. Bu düzenin değişmeyeceğini, herkesin kaderine razı olmasını, beş parmağın beşinin de bir olmadığı gibi toplumdaki bireylerin de eşit olamayacağını halka empoze etmeye çalışır.

Oligarşi, tarihi tahrif ederek, onu da faşist propagandanın bir aracı haline getirir; toplumların tarihini sınıflar mücadelesi olarak değil, «milletler mücadelesi» olarak açıklamaya, feodal veya köleci Türk hükümdarlarının barbarlıklarını «kahramanlık» olarak; halk isyanlarını ise «barbarlık» olarak göstermeye ve böylece halkı, tarihin karanlıklarında kalan «zaferlerle»; «kahra-manlıklarla» «Türk milletinin büyüklüğüyle» avutmaya, günlük sorunlarından, geleceğin sorunlarından uzaklaştırmaya çalışır.

Oligarşi, emperyalist yoz kültür, gerici din kültürü, gerici geleneksel kültür, şovenizm, tarihin tahrif edilmesi üzerine kurulu bir ideoloji ve «kültür» ile halkı aldatmak için bütün propaganda yöntemlerini kullanır.

Oligarşinin bütün kurumları da, bu çarpık kültür temelinde işlev görmektedir. İlkokullardan üniversitelere kadar bilimsellikten, araştırmacılıktan, üretimden uzak, ezber bilgiye ve kozmopolit kültüre dayalı bir eğitim sistemi, milyonlarca çocuk ve genç öğrenciyi zehirlemektedir.

Kültürel gelişim ve faaliyetlerin, yaratıcı, üretici devrimci bir insan ve toplum yaratmanın olmazsa olmaz koşulu olduğunun bilincinde olan Devrimci Halk İktidarı, çalışan, üreten, yaratan, kollektif bilinçle donanmış, bilimsel düşünce ve yöntemleri benimsemiş sosyalist insanı yaratmada kültüre özel bir önem verecektir. Devrimci demokratik bir kültür politikası izleyerek, burjuva kültür ve bireyciliğinin köklerinin kazınması için halkın kültür düzeyini yükselterek dönüşüm sağlanmasını, halkların ulusal kültürünün devrimci ve demokratik öğelerini geliştirerek, evrensel bir kültüre ulaşmayı amaçlar. Bunun için;

a- Kültür ve Sanat

1) Devrimci Halk İktidarı, devrimci ve yurtsever bir kültür politikasıyla, halkı, çocuğundan gencine, ihtiyarına, kadınına kadar eğitmeye yönelik bütün tedbirleri alacak ve oligarşinin ülkemizde egemen kılmaya çalıştığı, emperyalizmin kozmopolit, yoz, bireyci ve tüketici kültürünün ortadan kaldırılması için emperyalist kültür hegemonyasına son verecektir.

2) Irkçı, şoven, istilacı ve ahlak yozlaşmasına yol açan her türden gerici kültürel kurum kapatılacak, bu yöndeki etkinlik ve propaganda yasaklanacaktır.

3) Ulusların kültürlerinin devrimci ve demokratik öğeleriyle, üzerinde yaşadığımız Anadolu topraklarının binlerce yıllık kültürel mirası, yöresel folklorik değerleri, sanat yapıtları, mimari eserleri titiz bir koruma altına alınıp halkın hizmetine sunularak kültürel zenginliğin yaratılmasına çalışılacak; kültürel değerlerin yok olmasına izin verilmeyecektir. Emperyalist ülkelerce yağma edilen tarihi eserlerin geri getirilmesi için özel çaba harcanacaktır.

4) Kültürel ve sanatsal etkinlikler bir avuç aydının işi olmaktan çıkarılıp ülkenin en ücra köşelerine ve toplumun tüm kesimlerine yaygınlaştırılacak, halkın yaratıcılığı ile bütünleşmesi sağlanacaktır.

5) Çeşitli ulusların ve halkların kültürel zenginlikleri ve kazanımları, insanlığın çağlar boyu iyiye ve güzele olan tutkularının ürünü olan kültürel değerler, sanat ürünleri, karşılıklı etkileşimlerle savaşsız, sömürüsüz bir dünyanın yaratılmasına hizmet edecek şekilde ele alınıp yaygınlaştırılacaktır. özellikle de Kürt ve Türk halkının nihai kurtuluşa yönelen birliğini pekiştirmek için karşılıklı kültür alış-verişine özel bir önem verilecektir.

6) Kültürel etkinlikler kitleselleştirilecek, bunun için her türlü önlem alınacaktır.

b- İnanç Özgürlüğü

1) Devrimci Halk İktidarı herkesin inanç özgürlüğünü güvence altına alarak ibadet yerlerini koruyacaktır. Devrimci Halk İktidarı'nda dini inanç, kişiyi ilgilendiren özel bir sorun olacaktır.

2) Halkın dini duygularını istismar edip teokratik, gerici bir devlet için araç olarak kullanan tüm kurumlar kapatılacak ve yeniden kurulmasına izin verilmeyecektir.

Dini inançları gereği ibadet yapmak isteyenlere yardımcı olmak için gerekli sayıda din görevlisinin sosyal güvencesi sağlanacaktır.

c- Şehitlere Saygı

1) Devrimci Halk İktidarı, emekçi halkın kurtuluş mücadelesinde ölümsüzleşenlerin anısını yaşatacak, miras bıraktıkları kararlılık, özveri, davaya bağlılık ve cesaretleri, halkın bilincinde ölümsüzleşen değerler olarak korunacaktır.

2) Devrimci Halk İktidarı, tüm halka ve yeni yetişen kuşaklara, emperyalizmin ve oligarşinin egemenliğinden kurtuluş mücadelesinde şehit düşenlere saygı ve sahip çıkma bilincini aşılayıp geliştirecektir.

3) Devrim şehitlerinin aileleri ve çocukları Devrimci Halk İktidarı'nın güvencesinde olacak, yaşamları ve eğitimleri için gerekli her şey öncelikle sağlanacaktır.

VE BİZ DİYORUZ Kİ:

Özgür, bağımsız, sömürüsüz bir Türkiye'nin, ulusların kardeşçe bir arada yaşamasının tek yolu, halkın bu taleplerinin Devrimci Halk İktidarı tarafından uygulanmasından geçiyor. Proletarya partisinin öncülüğünde birleşmiş halkın, emperyalizmin ve işbirlikçi oligarşinin devlet çarkını yerle bir ederek, kendi Devrimci Halk İktidarı'nı kurmasından başka hiçbir yol halkımızı kurtuluşa götürmez... Tarihsel ve siyasal olarak bu görev proletaryanın ve onun öncülerinin omuzlarındadır. Er veya geç bu görev mutlaka başarılacaktır.

İşte biz, bunlar için savaşıyoruz.