Bölüm: 3
DEVRİMCİ SOL BİR HALK HAREKETİDİR

I- DEVRİMCİ SOL KİTLELERLE KAYNAŞMIŞ POLİTİK KİTLE MÜCADELESİ İLE SİLAHLI MÜCADELEYİ BİRLEŞTİRMİŞ MARKSİST-LENİNİST BİR HAREKETTİR

Tarih boyunca egemen sınıflar, kitlelerle bütünleşmiş, kitlelerin bilincinde maddi bir güç haline gelmiş, örgütlü halk hareketlerinden her zaman korkmuşlardır. Bu yüzden de her türlü yönteme başvurarak ezilen sınıfların örgütlü gücünü ve mücadelesini boğmaya çalışmışlardır.

Egemen güçler halk hareketlerini bastırma ve onlara öncülük eden güçleri yok etmek için sadece teröre başvurmuyorlar; nesnel gerçekleri çarpıtarak bilinç bulanıklığı yaratmaya ve bu yolla kendini tehdit eden hareketleri kitlelerden yalıtmaya da önem veriyorlar. Halk kitlelerine öncülük eden örgütlerin, kitlelerden kopuk olduğu, bunların kitlelere yabancı, bireysel terör örgütleri olduğu sık sık kullanılan demagojilerin başında geliyor.

Ama bütün bu çabalar halkların mücadelesini durdurmaya yetmediği gibi onların zaferden zafere koşmasını da engelleyemiyor.

Ülkemizde olanlar da farklı değildir. Oligarşi 20 yıldır tüm çabasına rağmen Devrimci Hareketi yok edemedi. Oligarşinin her terör dalgasının ardından Devrimci Hareket, kitlelerin içine daha çok nüfuz ederek daha derinlere kök salarak yeniden filizlendi, yeniden yığınlarla kucaklaştı.

Bugün DEVRİMCİ SOL, oligarşinin tüm saldırılarına ve yok etme çabalarına karşın ayakta duruyor. DEVRİMCİ SOL’un varlığı ve mücadelesi hem oligarşinin tarihsel açmazını sergiliyor, hem de emekçi halkımızın kurtuluş mücadelesinin mutlak biçimde zafere ulaşacağını gösteriyor.

Evet, DEVRİMCİ SOL bugün ayaktadır; çünkü DEVRİMCİ SOL’u var eden halkımızdır, onun içinde yaşadığı koşullardır.

Devrim mücadelesine önderlik etmek durumunda olan her devrimci hareket gücünü ve kaynağını halktan alır. Halk kitleleri içinde yarattığı ilişkileri ile kök salar, güçlenir, büyür ve yenilmez bir güç haline gelir. Halka dayanmayan, halkın içinde kökleşmeyen, dal-budak salmayan bir hareket devrimi asla zafere ulaştıramaz. Çünkü devrim, her şeyden önce kitlelerin eseridir.

DEVRİMCİ SOL, bu gerçeğin bilincinde olarak kitleler içinde örgütlenmeye önem vermiş, kitlelerin taleplerine sahip çıkarak bu talepler etrafında mücadeleyi geliştirmiştir.

Emperyalizmin ve oligarşinin egemenliğine son vermek için silahlı mücadeleyi temel mücadele biçimi olarak kabul eden DEVRİMCİ SOL, diğer tüm mücadele biçimlerini silahlı mücadeleye tabi olarak ele alır. Ancak silahlı mücadelenin politik kitle mücadelesinden ayrı düşünülemeyeceği, bunların birbirini tamamlaması gerektiği, DEVRİMCİ SOL’un başından beri savunduğu anlayıştır. Bu bakımından DEVRİMCİ SOL sınıf mücadelesini sadece yasal, barışçıl kitle hareketlerini örgütlemek şeklinde anlayan reformist sağ çizgiyle; sınıf mücadelesini sadece silahlı mücadeleye indirgeyen, ekonomik-demokratik mücadeleyi küçümseyen ve kitle hareketlerini örgütleme çabası göstermeyen ''sol kendiliğindenci'' çizgiden ayrılır.

DEVRİMCİ SOL savunduğu bu anlayış doğrultusunda, her dönem silahlı mücadeleyi temel aldığı kadar onu tamamlayacak diğer politik mücadele biçimlerine de önem vermiş, kitlelerle bütünleşemeyen ve onun desteğini kazanamayan silahlı savaşın başarı şansı olamayacağına inanmıştır.

A-DEVRİMCİ SOL'UN HALK KİTLELERİNE YAKLAŞIMI OLİGARŞİNİN YAKLAŞIMI İLE TABAN TABANA ZITTIR

DEVRİMCİ SOL, halk kitlelerini bilinçlendirmeye ve örgütlemeye, halkın yaşadığı bölge, semt ve yörelerin somut, özgün çelişki ve taleplerini tespit ederek, bu talepler etrafında mücadeleyi geliştirmeye ve bu mücadeleyi genel siyasi mücadeleye tabi kılmaya önem vermiştir. Bu amaçla, halkın yaşadığı alanların ulusal-yöresel-kültürel özelliklerini, kitlelerin içinde bulunduğu ekonomik-sosyal şartları, mücadeleye duyarlılık derecelerini, örgütlenme alışkanlıklarını, Devrimci Harekete bakışlarını, devrimci eylemlerin üzerindeki etkilerini vb. vb. tahlil ederek özgün yöntemler geliştirmeye çalışmıştır.

Devrimcilerin halkla ilişkilerinin oligarşinin yaklaşımı ile hiçbir benzerliği yoktur. Devrimcilerin halkla ilişkisi her şeyden önce güven temeline dayanır. Uzun süreli, sabırlı ve fedakar çabalar sonucu gelişir ve kökleşir. Bu yüzden oligarşinin devrimcilere yönelik karalama çabaları, devrimcileri halktan kopuk göstermek için başvurduğu propagandalar kısa süreli sonuçlar yaratsa da uzun vadede etkili olamaz, olamamıştır.

Oligarşinin yıllardır tahakkümü altında bulunan halk kitleleri, devrimcilerin önderliğinde örgütlü mücadeleye katıldıkça sorunların nasıl çözüleceğini görmekte, bilinçlenmekte, kurtuluşlarının devrimci halk iktidarı ve sosyalizmde olduğunu anlamakta ve buna bağlı olarak egemen sınıfların yalan ve demagojiye dayanan propagandalarının etki gücü azalmaktadır. Yıllardır taleplerini, özlemlerini düzen partilerinin programlarında, seçimden seçime burjuva politikacılarının vaatlerinde arayan ve ona göre tercih yapan ama her seferinde hayal kırıklığına uğrayan, devlet terörüyle sindirilen ve ''devlete karşı gelinmez'' telkinleriyle kendine güven duygusu zayıflatılan halkımız; devrimcilerle ilişkileri içinde bilinçlenmekte, çözümün burjuva partilerinin kuyruğuna takılmakla değil bizzat kendi ellerinde olduğunu daha kolay anlamakta ve bunun için örgütlenmenin, mücadele etmenin gereğini daha kolay kavramaktaydılar. Kuşkusuz bugün halk kitleleri, yine büyük ölçüde oligarşinin demagoji ve yalanlarına kanıyor. Devrimcilerin yeterli güce sahip olmayışı, egemen sınıfların fiziki ve ideolojik baskı aygıtlarının etki gücü bunun başlıca nedenidir. Devrimciler gelişip güçlendikçe, halk kitlelerine devrimci düşüncelerini daha yaygın ve güçlü olarak ulaştırdıkça durum adım adım değişecek, oligarşinin dayanakları sarsılacaktır.

DEVRİMCİ SOL halk kitlelerinin sorunlarına sahip çıkar ve onlarla ilişki kurarken, düzen partileri gibi boş vaatlerde bulunmadı. Hiçbir zaman, oligarşinin ''ceğiz-cağız'' edebiyatıyla kitle avcılığı yapmadı. Neleri yapabileceğini, neleri yapamayacağını açık şekilde belirterek, halkta güvensizlik yaratacak ve devrimcilerin inandırıcılığını kaybetmesine neden olacak tavır ve davranışlardan kaçındı.

Halkla kurduğu ilişkilerde sadece halkın açığa çıkmış somut taleplerinin değil, tali gibi görünen ama halkın toplumsal yaşamıyla bir bütün teşkil eden taleplerinin de çözümü doğrultusunda çaba gösterdi ve bizzat, halka pratikte yol gösterici olmaya çalıştı.

Halka karşı açık ve samimi oldu. Devrimci düşüncelerin propagandasını yaparken halka her şeyi doğru olarak anlatmayı ilke edindi. Devrimci ajitasyon ve propagandayı nesnel gerçeklerin, halkın somut taleplerinin üzerine oturttu; oligarşinin ikiyüzlü, kitlelerin bilinçlerini çarpıtma amaçlı propagandasını, yalan ve demagojilerini teşhir etti.

DEVRİMCİ SOL, halkın kültürel-ahlaki değerlerine, geleneklerine saygılı oldu. Olumlu tüm değerleri koruma ve geliştirmeye çalışırken, gerici değer yargılarının, tutucu geleneklerin dönüşüme uğratılmasının ancak bir süreç sorunu olduğu bilinciyle hareket ederek ikna ve eğitimi esas aldı. Hiçbir zaman oligarşinin faydacı temeldeki yaklaşımlarına düşmedi; çarpık kapitalizmin ürettiği yoz ahlaki değerlere, kozmopolit kültüre, her türlü çürüme ve kokuşmaya karşı çıktı, halk kitlelerini bilinçlendirme çabası içinde oldu.

DEVRİMCİ SOL'un kitlelerle ilişkisinde ayırımcılığa ve seçmeciliğe yer olmamıştır. Halkın çıkarlarına bir bütün olarak sahip çıkılmış, her insanın mücadelede yetenekleri ve olanakları ölçüsünde önem taşıdığı anlayışı ile hareket edilmiştir. Oligarşinin kitleleri bir sürü gibi görme, devlet kurumlarında ve okulda, fabrikada, işyerinde, kışlada; horlama, baskı ve terörle sindirme anlayışının devrimcilerin kitlelere bakışıyla hiçbir benzerliği olmadığı bizzat pratikte, halkla geliştirilen ilişkiler içinde gösterilmiştir.

DEVRİMCİ SOL, halkı alevi-sunni diye bölen, etnik ve ulusal farklılıkları kullanarak halkları birbirine düşman eden, ırkçı-şoven propaganda ile birbirine karşı şartlandıran oligarşinin yaklaşımına taban tabana zıt bir anlayışla halkın bu tür suni ayrımlarla bölünmesini engellemeye, onları ortak düşmanları oligarşi karşısında birleştirmeye çalışmıştır.

DEVRİMCİ SOL, halka güvenmiştir. Ve ondan destek almıştır, ama halka maddi-manevi yük olmamaya dikkat etmiştir. Yine halkın kendi arasında dayanışma içine girmesi ortak amaçları ve sorunları için birleşmesinde aktif çaba göstermiştir. Oligarşinin ''her koyun kendi bacağından asılır'', ''gemisini yürüten kaptandır'', ''bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın'' deyişlerinde ifadesini bulan bireyci ideolojik propagandası karşısında, halkın dayanışma, paylaşma ve kendi gücüne güven duygusunu geliştirmeye özen göstermiştir.

Kitlelerle ilişkilerinde onlara yukardan bakan, hor gören, aşağılayan burjuva anlayıştan uzak olundu, kitlelere onların anlayabileceği dille ve yöntemle yaklaşıldı. Halk kitleleri giyimden konuşmaya, davranış biçimlerinden eğitimsizliğe kadar varan konularda burjuva kurumlarda karşılaştıkları ayrımcı yaklaşımları devrimcilerden görmemiştir. Devrimcilerin halkla ilişkileri, saygı, sevgi temelinde her türlü popülizmden uzak, kitlelerin hem öğrencisi hem de öğretmeni olma ilişkisi olmuştur.

B- DEVRİMCİ SOL FAŞİZME KARŞI MÜCADELE BAYRAĞIDIR

Faşizmin halka yönelik saldırıları 1975'den itibaren giderek arttı. Bir yandan sivil faşist terör, diğer yandan onu tamamlayan bir unsur olarak doğrudan devlet terörü halkın günlük yaşamının bir parçası haline geldi.

Oligarşi halk muhalefetini bastırmak için sivil faşist terör çetelerini örgütleyerek siyasi arenaya sürmüştü. Silahlandırılmış serseri, lümpen ve aldatılmış yüzlerce kişinin yeraldığı eli kanlı faşist çeteler, ''devlete yardımcı oluyoruz'' adı altında cinayetler işliyor, kahvehaneler tarıyor, bombalıyor, işkence yapıyor, çuval cinayetleri işliyor, katliamlar düzenliyordu. İşçiler, öğrenciler, öğretmenler, memurlar kısaca bütün halk, faşist terörün hedefiydi. Üstelik faşist çetelerin yetmediği yerde polis, ordu, kontr-gerilla devreye giriyor; sivil faşist çetelerin ya da devletin resmi güçlerinin düzenlediği katliam ve provokasyonların ardı-arkası kesilmiyordu. İstanbul Üniversitesi katliamı, 1 Mayıs katliamı, Çorum'da, Sivas'ta, Malatya'da, Maraş'ta düzenlenen kitlesel kıyımlar hep aynı politikanın ürünüydü: Faşizm halkı teslim almak istiyordu.

Bunun için işlendi cinayetler, bunun için mahalleler, fabrikalar, okullar, kentler ve kasabalar işgal edilmek istendi. Bunun için halkın en küçük istemi, karşısında baskı ve zoru buldu.

Bu dönemde en başat görev; halkın can güvenliği talebine sahip çıkarak, silahlı mücadele temelinde faşizme karşı mücadeleyi yükseltmek ve bu momentte halkın kurtuluş mücadelesini geliştirmekti.

DEVRİMCİ SOL bunu yaptı. Faşizme karşı dişe diş bir savaş yürüttü. Kitlelerin olduğu her yerde, uzanabildiği ve örgütlü olduğu her alanda yığınları faşizme karşı mücadele için seferber etti. Faşist işgalleri kırdı, halkın elindeki mevzileri savundu. Faşist saldırıların her kesimden insanı hedef haline getirmesi, kitle pasifikasyonunu sağlamayı hedefleyecek bir taktik çizgi izlemesi; DEVRİMCİ SOL'un faşizmin bu amaca ulaşmasını engelleyecek bir politik hat izlemesini, sürecin özgün karakterine uyumlu, ama stratejik anlayışına ve içinde bulunduğu partileşme sürecinin hedeflerine ulaşmada sıçrama yapmasını sağlayacak örgüt ve çalışma biçimlerini yaratmasını da beraberinde getirdi. Binlerce insan bu örgütlenmeler içinde yer aldı, destek verdi ve faşizme karşı savaştı. DEVRİMCİ SOL bu militanların mücadelesi ile ve kitlelerin aktif desteği ile faşizme karşı bir mücadele bayrağı oldu.

DEVRİMCİ SOL'un faşizme karşı mücadelesi sivil faşist teröre karşı mücadele ile sınırlı değildir. 1975-80 sürecinde devletin doğrudan himayesinde olmalarına rağmen sivil faşistlerin halkın yükselen muhalefetini bastıramaması karşısında oligarşi, devlet terörünü de tırmandırmıştı. Sivil faşist güçlerin başaramadığını devletin resmi güçleri başarmak istemiş, bu amaçla halka yönelik baskılar yoğunlaştırılmıştır. Karakolların işkencehanelere dönüştürülmesi, polisin gece yarıları kapıları kırarak evlere girmesi, sokak ortasında istediği insanı rahatlıkla vurabilmesi, insanları işkenceyle ile öldürüp sokak ortasına atabilmesi vb. uygulamalar halkın günlük yaşamının bir parçası haline dönüşmüştü. Yine bizzat devletin açık ya da gizli resmi güçleri tarafından provokasyonlar düzenleniyor, bir dehşet ortamı yaratılarak halk pasifize edilmek isteniyordu. Sıkıyönetimin ilan edilmesiyle bu süreç daha da hızlandırıldı.

Ülkemizde faşizmin bir devlet biçimi olduğunu bilen DEVRİMCİ SOL, örgütlenmesinin gelişimi ve siyasi koşullarla ilişkili olarak sivil faşist teröre olduğu kadar, devlet terörüne karşı da mücadele etti; oligarşinin resmi güçlerinin halka ve devrimcilere yönelik saldırılarına sessiz kalmadı.

Şüphesiz DEVRİMCİ SOL'un anti-faşist mücadelesi, içinde bulunduğu objektif ve sübjektif durumdan bağımsız ele alınamaz. DEVRİMCİ SOL anti-faşist mücadeleyi yükseltmeyi içinde bulunduğu partileşme sürecinin hedefleri ile bağlantılı olarak ele almış; ve bu mücadeleyi, iktidar mücadelesi perspektifiyle yürütmüştür.

Bugün DEVRİMCİ SOL, 1975-80 yıllarında faşizme karşı savaşta üzerine düşen görevleri gücüyle orantılı olarak yerine getirdiği inancındadır. Bu konuda halka veremeyeceği hiçbir hesabı yoktur.

C- DEVRİMCİ SOL EMPERYALİZME VE OLİGARŞİYE KARŞI BAĞIMSIZLIK DEMOKRASİ SOSYALİZM BAYRAĞIDIR

DEVRİMCİ SOL ulusal onurumuzun, halkların kanına bulanmış Amerikan postallarının altında çiğnenmesine; ülkemizi bir ahtapot gibi saran emperyalist sömürü ağıyla, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın, halkımızın yarattığı değerlerin yağma ve talan edilmesine karşı bağımsızlık bayrağı açanların gücüdür.

DEVRİMCİ SOL, emperyalizmin ve bir avuç işbirlikçi sömürücünün çıkarları için, emekçi halkımızın faşizmin azgın terörü, vahşice katliamları altında ezilmesine, hak ve özgürlüklerine zincir vurulmasına, iliklerine kadar sömürülmesine, yoksulluk ve sefalet içinde yaşatılmasına, her türlü adaletsizliğe, haksızlığa karşı mücadele eden, halkımızın anti-emperyalist, anti-oligarşik, anti-faşist gücüdür.

DEVRİMCİ SOL, ülkemizin bağımsızlık, halkımızın kurtuluş bayrağıdır. Kendisini Türkiye devrimine adamış devrimcilerin örgütüdür.

DEVRİMCİ SOL izlediği devrimci kitle çizgisi ile çığ gibi büyümüş, emperyalizme ve oligarşiye karşı savaşta halkın sesi ve örgütlü gücü olmuştur. Emperyalizmin boyunduruğuna, sömürü ve soygun mekanizmasına, kurumlarına karşı, işçilerle, emekçilerle, sömürü çarkının ezdiği tüm halk güçleriyle yüzlerce silahlı ya da barışçıl direniş örgütlemiş, grevler, işgaller, yürüyüşler, mitingler, yasal ve yasa dışı gösteriler düzenlemiş, emperyalizme ve faşizme karşı halk muhalefetinin önünde yürümeye çalışmıştır.

Halk savaşının zorunlu bir durak olduğu ülkemizde 1974-80 tarihsel kesitinde devrimci mücadelenin ve halk güçlerinin karşısına çıkarılan resmi ve sivil faşist güçlerin terör ve katliamlarına karşı halkın savaşını örgütleyecek devrimci mücadele ve örgüt biçimlerini yaratarak faşizme karşı mücadele manifestosunu yazmış, halkın örgütlü gücüyle devrimci şiddeti birleştirerek halk içinde kök salmış, halkın sempati ve güvenini kazanmıştır.

Yaşanılan süreçte halkın en ileri, en bilinçli, mücadeleye duyarlı kesimlerinin desteğini kazanan DEVRİMCİ SOL, bütün halkı gerici sınıflara ve faşist güçlere karşı mücadeleye kattığı, bu boyutta bir silahlı halk hareketi yarattığı iddiasında değildir. Ama devrim dalgasının yükseldiği ve Türkiye devrimci hareketi tarihinde kitlesel katılımın en yoğun olduğu 12 Eylül öncesi halk sınıflarını kazanmada ileri adımlar attığı, onbinleri harekete geçirip mücadeleye yönelttiği bir gerçektir. DEVRİMCİ SOL bu dönemde mücadelesi ve politik taktikleriyle oligarşinin oyununu bozmaya çalışmış, yüzbinlerle ifade edilebilecek kitleyi etkileyebilmiştir.

DEVRİMCİ SOL halkın tarihsel kavgasını her koşul altında sürdürmüştür. Oligarşinin sözcülerinin ''kökünü kazıdık'', ''bitirdik'' diye böbürlendikleri, sol'un büyük bir bölümünün geri çekilme adına sınıf mücadelesini terk ettiği ve teslimiyete sürüklendiği yıllarda bile DEVRİMCİ SOL, mücadele etmekten geri durmadı. Subjektif durumuyla orantılı olarak savaşı kesintisiz devam ettirdi. Örgütsel yapısını mücadele içinde koruyarak önemli bir sınav verdi, hiçbir koşulda halkını ve ülkesini yalnız bırakmadı. Zaten bunun içindir ki bugün oligarşinin şimşeklerini üzerine çekiyor, tüm baskılardan nasibini alıyor.

Oligarşinin DEVRİMCİ SOL'u yok edememesi, mücadelesinin önüne geçememesi, 12 Eylül öncesinde olduğu gibi sonrasında da DEVRİMCİ SOL'a bütün şiddetiyle saldırmasına, karalamasına, halk nezdinde küçük düşürmeye çalışmasına, alçakça yalan ve demagojilere başvurmasına neden oldu. Salt bu durum bile DEVRİMCİ SOL'un doğru yolda olduğunun göstergesidir.

Her şeye rağmen bugün DEVRİMCİ SOL, 12 Eylül sonrası yenilgi koşullarının yaralarını sararak, her koşulda sürdürdüğü mücadelenin zengin deney ve tecrübeleriyle devrimin sarp, engebeli ve dolambaçlı yolunda kararlı ve emin adımlarla yürümeye devam ediyor.

DEVRİMCİ SOL bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da emekçi halkın bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm bayrağı olmaya devam edecektir.

D- DEVRİMCİ SOL 12 EYLÜL'LE BİRLİKTE MÜLTECİLİĞİ REDDEDEREK KARŞILIĞI İŞKENCE ZİNDAN VE ÖLÜM DE OLSA MÜCADELE ETMEYİ YEĞLEMİŞTİR

DEVRİMCİ SOL, 12 Eylül cuntasının halka ve devrimcilere her cepheden saldırıya geçmesi karşısında, cuntaya karşı mücadeleyi mutlak surette geliştirme düşüncesiyle hareket etti. Cuntanın halk ve devrimciler için daha çok sömürü ve sefalet, daha çok baskı ve işkence, zindan ve ölüm demek olacağı, demokratik hak ve özgürlüklerin tümden yok edilerek emekçi halkın sesini çıkaramaz hale getirilmek isteneceği açık bir gerçekti. Görev; mücadeleyi yoğunlaştırmak, faşizmin programını bozmak, kitlelerin dinamizmini yitirmesini engelleyecek ve örgütlü kitle hareketini yaratacak taktikleri ve mücadele biçimlerini hayata geçirmekti./P>

DEVRİMCİ SOL bu amaçla, tüm devrimcileri, yurtseverleri, anti-faşistleri, cuntaya karşı olan herkesi, güçlerini birleştirmeye ve mücadele etmeye çağırdı.

Faşizme karşı esas savaş alanının ülke toprakları olduğunu bilen DEVRİMCİ SOL'un önderleri ve kadroları, hiçbir zaman mülteciliği düşünmedi. Cuntanın ilk günlerinden itibaren silahlı savaşı sürdürdü ve 6-7 ay boyunca mücadele belirli bir ivme ile devam etti. Ancak peşpeşe alınan darbelerle güç kaybına uğranıldı ve mücadele daha alt düzeyde sürdürülebildi ama hiçbir zaman tatil edilmedi, mültecilik seçilmedi.

Cuntaya karşı mücadele yerine mülteciliği seçenler, cuntanın yolunu düzlemişler, programını hiçbir engelle karşılaşmaksızın hayata geçirmesine neden olmuşlardır.

Önderliği ve kadroları koruma adına siyasi arenanın terkedilmesi devrimci tavır değildir. Bu tavır, ezilen halkı oligarşinin sömürü ve baskısı altında bırakmak, yani mültecilik demektir. Mültecilik kendini sınıflar mücadelesinden tecrit etmektir, sınıflar mücadelesinin dışına çıkmaktır. Ve bu anlamda objektif olarak oligarşinin amacına hizmettir.

12 Eylül sonrası ''geri çekilme'' taktiği adına ya da başka sebeplerle ülke topraklarını terk edenler bunu yapmış, kendilerini kurtarma adına halkı cuntayla yüzyüze bırakmışlardır. Halkın güvenini kazanmayı amaçlayan bir hareket asla böyle davranamaz.

Emekçi halka siyasi gerçekleri açıklamak, onları bilinçlendirip örgütlemek kuşkusuz uzun soluklu bir çabayı gerektirir. Ve bu çabanın başarılı olması için devrimcilerin halkla olan ilişkilerinde sarsılmaz bir güven sağlamaları gerekir. Bunun yolu, kolay günlerde olduğu gibi zor günlerde de halkın yanında olabilmekten, halkın davasını her koşulda savunabilmekten geçer. 12 Eylül sonrası ülke içindeki mücadele işkence, zindan ve ölümlerle yoğrulmuş olsa da, devrimcilerin görevi her türlü özveriyi göstererek cuntaya karşı mücadeleyi geliştirmekti. Ayakları ülke topraklarına sağlam basmak, halkın içinde yaşadığı koşulları onunla paylaşmak, mücadele ve direniş geleneği yaratmak... İşte izlenmesi gereken yol buydu.

DEVRİMCİ SOL, bunu yapmayı hedefledi ve başardı. Cunta karşısında geri çekilmeyi, hareketsizliği ve mülteciliği reddetti. Bugün DEVRİMCİ SOL, en zor koşullarda bile gücü oranında cuntaya karşı mücadele etmiş olmanın onurunu taşımaktadır.

E- DEVRİMCİ SOL HALK SAFLARINDA YER ALAN GÜÇLERİN ARALARINDAKİ ÇELİŞKİLERİ ŞİDDET YOLUYLA ÇÖZMESİNE KARŞI ÇIKMIŞ DEVRİMCİ-YURTSEVER GÜÇLERİN SİLAHLARINI FAŞİZME YÖNELTMESİ GEREKTİĞİNİ SAVUNMUŞTUR

12 Eylül öncesi dönemin sol güçler açısından önemli bir olumsuzluğu sol içi çatışmalar olgusudur. Üzülerek belirtmek gerekir ki, bu çatışmalarda onlarca devrimci, yurtsever yaşamını yitirmiş ya da yaralanmıştır.

Bu dönemde kimi sol gruplar, sorumsuz bir tutum içine girerek başka sol gruplara yönelik silahlı eylemler yapabilmiş, sol saflarda olumsuz geleneklerin tohumlarını atmışlardır. Oligarşi, sol'un bu zaafını kendi amaçları doğrultusunda kullanmak için zaman zaman çatışmalara hiç müdahale etmeden sessizce seyretmiş, zaman zaman da çatışmaları alevlendirecek provokasyonlar tertipleyerek çelişkileri derinleştirmeye çalışmıştır.

Sol gruplar arasındaki çatışmalar oligarşinin gerici propagandalarına malzeme sağlarken, halk kitleleri nezdinde devrimcilerin prestij kaybetmesine, halkın devrimcilere olan güvenini yitirmesine ve giderek yer yer devrimcilerin halktan tecrit olmalarına hizmet etmiştir.

Gerek uluslararası sosyalist hareket saflarında ortaya çıkan bölünme ve bunun ülkemize yansımasıyla kimi sol grupların birbirlerini karşı-devrimci ilan etmeleri, gerekse de kimi sol grupların siyasi mücadeleye ambargo koyma biçiminde şekillenen yanlış tavırları bu çatışmaların kaynağını teşkil etmiştir. Öyle ki, faşizme karşı tek kurşun bile sıkmayanlar birbirine ''sosyal-faşist'', ''Maocu bozkurt'' diye savaş ilan edebilmiş, egemen sınıfların 1 Mayıs gibi provokasyonlarına çanak tutabilmişlerdir. Kimileri kendi grup çıkarları için diğer grupların politik çalışmasını engelleyici tutum içine girebilmiş, başkalarına siyaset yasakları koyabilmiş, halkın mücadelesine öncülük etmeye çalışanları ''üç-beş soysuz'' diye tanımlayarak objektif olarak çatışmanın zeminini yaratmış, anti-faşist saflarda bozgunculuk yapmıştır.

Halk saflarında yer alan güçler arasındaki çelişkilerin çözümünde şiddete başvurmak asla savunulamaz. DEVRİMCİ SOL, sol güçler arasındaki çelişkilerin, ideolojik çizgi farklılıklarının, eleştiri-özeleştiri-ikna temelinde giderilebileceğine inanmış ve siyasi yaşamı boyunca savundukları ile tutarlı bir pratik tavır sergilemiştir. Bulunduğu alanlarda sol gruplar arasındaki çatışmaları engellemeye ve bu tür çatışmalar içine girmemeye azami özen göstermiştir. Değerli kadrolarının bu sorumsuz anlayış sahiplerince katledilmesi, yaralanması ve defalarca saldırıya uğramasına rağmen sağduyulu hareket etmeyi, provokasyona gelmemeyi ilke edinmiştir. DEVRİMCİ SOL'un siyasi mücadele tarihinde bu konuda tek bir olumsuz örnek gösterilemez.

DEVRİMCİ SOL, sol içi çatışmalar konusundaki tavrını Dev-Genç Dergisi'nin Ekim 1978 tarihli 2. sayısında şöyle dile getiriyordu:

''Tavrımız sol gruplar içindeki mücadelenin ideolojik mücadele platformu içinde olmasıdır. Bu noktada hiçbir siyaset, kendi dar grup ve tekke çıkarlarını düşünmemelidir. Genel devrimci hareketin faşizm karşısındaki çıkarları öne çıkarılmalıdır. Bütün gruplar bu konudaki tavırlarını açıkça ortaya koymalıdırlar. Her kim, ideolojik mücadele platformundan siyasi mücadele platformuna atlayıp sol gruplar arasında çatışmalar yaratıyorsa, o mantık kesinlikle teşhir edilmeli, mahkum edilmelidir. Aksi bir tavır son gelişmeleri meşru bir duruma getirecek ve bundan bütün sol zarar göreceği gibi, sorumlu da olacaktır. Bundan yararlanacak olan güçler de hiçbir sol siyaset değil, karşı-devrim olacaktır.''

DEVRİMCİ SOL, etkin olduğu yerlerde, kitle eylemleri ya da gösterilerinde sol içi çatışmayı körükleyecek ajitasyon ve propagandalara da izin vermemiştir. Aralarında zaman zaman çatışan sol grupları bu tip çatışmalara son vermeye, sağduyulu davranmaya, hataları konusunda halka özeleştiri vermeye ve güçlerini faşizme karşı mücadeleye seferber etmeye çağırmıştır.

Sol içi çatışmaların sona erdirilmesi için neler yapılması gerektiği konusunda DEVRİMCİ SOL Dergisi'nin Temmuz 1980 tarihli 3. sayısında şunlar söyleniyordu:

''Sol gruplar arasındaki çelişkinin tamamen çözümlenebileceği biçiminde idealist bir yöntem peşinde değiliz (...). Ama bu çelişkilerin silahlı bir şekilde çözümlenmesinin önüne geçilebilir. Bunun başarılması iki ilkenin uygulanmasına bağlıdır.

- Sol gruplar arası çelişkilerin çözüm platformu kadrolar arası çözüm platformundan çıkartılıp, halka, tabana götürülmelidir. Halk, silahlı çatışmaların engelleyici bir faktörü olacaktır. Bu doğrultuda canlı propaganda yapılmalı, tartışma yaygınlaştırılmalıdır.

- Anti-faşist mücadeleyi ön plana çıkartmak ve yükseltmek, önderlik sorunu ancak mücadele içinde halkın desteği kazanılarak çözümlenebilir. Anti-faşist mücadelenin yükseltilmesi sol arası çatışmaları engelleyici bir faktördür.''

Türkiye solu, 12 Eylül öncesinde bu konuda sergilediği olumsuz pratik üzerine bugüne kadar özeleştiri yapmış değildir. Geçmişte yapılan hataların üzerine sünger çekilmemeli, halka hesap vermekten kaçınılmamalıdır. Sol'un kendi hatalarından ders çıkarması ve aynı hataları bir kez daha yinelememesi, bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesinin kazanımı olacaktır.

F- DEVRİMCİ SOL'UN TARİHİ 1974-75'Lİ YILLARA DAYANIR

DEVRİMCİ SOL, THKP-C'nin ideolojik-siyasi çizgisinin savunucusu, bu anlamda onun tarihsel mirasçısıdır.

DEVRİMCİ SOL, THKP-C hareketinin yenilgisi ve örgütsel yapısının dağılmasının ardından, 1974 sonrası bu hareketin ideolojik-siyasi çizgisini savunan yeni kuşak genç militanların nüvesini oluşturduğu bir harekettir. Bu anlamda DEVRİMCİ SOL'un oluşumunu 1974 yılına dayandırmak doğru ve yerinde bir belirleme olur. DEVRİMCİ SOL'u 1978'de ortaya çıkan bir örgüt olarak tanımlamak yerine, kökleri 1974-75 yıllarına dayanan bir siyasi oluşumun 1978'de tasfiyeci çizgiyle bağlarını tamamen kopararak bağımsız siyasi bir örgütlenme olarak sınıf mücadelesi arenasında yer alması şeklinde açıklamak gerekir.

DEVRİMCİ SOL'u oluşturanlar, '74 sonrası faşist saldırıların giderek artmaya başladığı, sol saflarda ise '71 yenilgisinin tüm sonuçlarının yaşandığı, inkarcılığın ve davaya ihanetin revaçta olduğu koşullarda; '71 silahlı mücadelesini savunan ve faşizme karşı tereddütsüz mücadeleye atılan yeni kuşak genç militanlardır.

Onlar belki gençtiler, tecrübesizdiler ama savaşma azmi ve kararlılığı içindeydiler.

Onlara yol gösteren yoktu ama onlar, kitlelerden öğrendiler, öğrendiklerini yaşama geçirdiler.

Gençliğin, işçi sınıfının, emekçi halkın mücadelesinde ön saftaydılar. Kitlelerin ekonomik-demokratik mücadelesini örgütleyip yönlendirdiler. Faşist saldırılara karşı devrimci şiddet temelinde bir anti-faşist mücadele örgütlediler. Onlarca anti-emperyalist eylemin örgütleyicisi ve gerçekleştiricisi oldular.

Ve sonuçta devrimci bir hareket yarattılar...

DEVRİMCİ SOL, 1978'de bağımsız bir siyasi örgütlenme olarak ortaya çıkıncaya kadar yaşanan süreç görmezden gelinirse, DEVRİMCİ SOL'un gelişimi doğru anlatılmamış olur.

1978'de DEVRİMCİ SOL'u oluşturan, '74 sonrası mücadelede öne fırlamış genç militanlar ilerleyen sürecin dayattığı daha nitelikli örgütlenmelerin yaratılması zorunluluğundan hareketle THKP-C güçlerinin birliğini sağlama düşüncesinde oldular; ve bu amaçla THKP-C'nin ideolojik-siyasi çizgisini ve yürüttüğü mücadeleyi savunan onun mücadelesini devam ettirme düşüncesinde olan güçlerle birlikte hareket ettiler. Daha sonra DEVRİMCİ YOL adını alacak ''çevre'' ile bu düşünce temelinde birlik oldular; arada varolan farklı düşüncelerin süreç içinde giderilebileceği inancındaydılar. Ama DEVRİMCİ YOL, devrimci anlamda yönlendirici ve örgütleyici olmadığı gibi örgütsel birliği gerçekleştirmekten yana da olmadı. Bu anlamda DEVRİMCİ YOL çevresiyle ilişki içinde olunan ve DEVRİMCİ YOL adının kullanıldığı süreç, örgütlü bir ilişki dönemi olarak kabul edilmemelidir.

Ancak gelişen süreç, DEVRİMCİ YOL'un tasfiyeci görüşlerinin adım adım ortaya çıkmasıyla sonuçlandı ve DEVRİMCİ YOL'dan ayrılarak, ayrı bir örgüt olarak DEVRİMCİ SOL'un oluşturulması kaçınılmaz bir hale geldi.

İşte bu yüzden DEVRİMCİ SOL'un oluşumunu 1978 yılına değil, 1974 yılına dayandırmak gerekir. Bu anlamda DEVRİMCİ SOL'un eylemleri de 1978'den değil, 1974'den itibaren başlar.

DEVRİMCİ SOL'u yaratan militanlar, 1974'den itibaren anti-faşist, anti-emperyalist mücadelenin içinde ve en önünde oldular. Bu dönem içinde gerçekleşen sayısız anti-faşist, anti-emperyalist silahlı ya da silahsız eylemde, yasal ve yasadışı gösterilerde onların damgası vardır.

II-DEVRİMCİ SOL SINIFLAR MÜCADELESİNİN HER ALANINDA HALKI ÖRGÜTLEMEKTEN ONUR DUYAR

DEVRİMCİ SOL emekçi halk yığınlarını iktidar mücadelesi için seferber etmeye çalıştı. Hem halkın silahlı savaşını, hem de her türden ekonomik-demokratik ve politik mücadelesini geliştirdi ve mücadeleye öncülük etti. DEVRİMCİ SOL halk sınıf ve tabakaları içinde politik çalışmaya özel bir önem verdi. Yığınlar katılmaksızın devrimin gerçekleştirilemeyeceği bilinci ile işçilerin, köylülerin, gençlerin, memurların, küçük üreticilerin kısacası tüm halkın devrim mücadelesine katılımını sağlamak, onlara gerçek kurtuluşlarının devrimde olduğunu göstermek ve politik bilinçlenme süreçlerini hızlandırmak için kadroları ve kitlesiyle inatçı bir çaba içinde oldu. Hiç yanlışı olmadı mı? Eksik yanları olmadı mı? Kuşkusuz olmuştur. Ama bunlar mücadele içinde bir bir aşılmış ya da aşılmaya çalışılmıştır. Bu anlamda DEVRİMCİ SOL'un bugün halka hesabını veremeyeceği bir eylemi ya da pratiği yoktur. Her konuda açık ve bütünüyle savunduğumuz bir geçmişimiz vardır.

Peki neler yapmıştır DEVRİMCİ SOL? Halk sınıf ve tabakalarını bilinçlendirmek, örgütlemek ve onları iktidar mücadelesine kanalize etmek için ne gibi faaliyetler içinde bulunmuştur? Hangi yöntem ve araçları kullanmıştır? Bunları da kısaca anlatmakta yarar görüyoruz. Zira her türlü iddianın aksine görülecektir ki, DEVRİMCİ SOL halkın içinde, onun sesi ve örgütlenmiş gücü olarak varolmuştur. Ve bugün de varolmaya devam ediyor.

A-DEVRİMCİ SOL SAVUNDUĞU STRATEJİK ÇİZGİ GEREĞİ İŞÇİ SINIFI İÇİNDE ÇALIŞMAYA ÖNEM VERMİŞTİR

Türkiye İşçi Sınıfının genel olarak köklü bir mücadele geleneğine sahip olduğu söylenemez. Yoğun bir sömürü altında olmalarına karşın işçilerin sınıf bilinci zayıftır; düzen partilerinin ya da onların işbirlikçisi durumundaki sarı sendikaların etki alanı dışına çıkamamışlardır.

Sol adına işçi sınıfı içinde örgütlenen ve uzun yıllar boyunca etkinliğini sürdüren güç, reformizm oldu. İşçi sınıfı mücadelesini ekonomizmin dar sınırları içine hapseden reformizm, uzlaşmacı karakteri ile yıllar boyunca işçi sınıfı mücadelesine damgasını vurdu. Kendisi için sınıf olma bilincinden uzak işçi sınıfı, zaman zaman ekonomizmin sınırlarını aşan 15-16 Haziran gibi politik tavır alışlara dönüşen mücadele örnekleri sergilemişse de, bunlar istisna olarak kalmıştır.

DEVRİMCİ SOL, işçi yığınları içinde örgütlenerek ''Devrimci İşçi Hareketi''ni oluşturma çalışmasını başlattığında, burjuva yasallığı ile kendisini sınırlamayan, uzlaşıcı olmayan, militan bir işçi hareketini yaratmayı hedeflemişti. Kuşkusuz bu, bir anda varılacak bir hedef değildi. İşçi sınıfı içindeki çalışma, her türden reformculuğu, uzlaşmacılığı, burjuva yasallığı ile kendini sınırlayan anlayışları yadsıyan devrimci bir çalışma olmak zorundaydı. İşçi sınıfının gerçek gücünü ortaya koyacak militan devrimci bir hareket, bunu başarabilme ölçüsünde yaratılabilecekti.

DEVRİMCİ SOL, yeni ve genç bir hareket olmasına ve partileşme sürecinin getirdiği eksik ve zaaflarına rağmen, işçi sınıfı içinde çalışmaya önem verdi. İşçi sınıfının devrim mücadelesinde oynayacağı önder rol, bu kesim içindeki çalışmayı ve örgütlenmeyi daha da önemli ve vazgeçilmez kılıyordu. DEVRİMCİ SOL için, işçi sınıfı içinde örgütlenme stratejik bir önem taşıyordu.

DEVRİMCİ SOL Dergisi'nin Eylül 1980 tarihli 4. sayısında bu durum şu şekilde belirtiliyordu.

''İşçi sınıfı arasındaki devrimci çalışmaya büyük önem göstermeliyiz. Bu ihtiyaç kendini günden güne daha kuvvetli hissettiriyor.

Bu önem nereden geliyor? İşçi sınıfı devrime katılan sınıflar açısından temel bir özellik göstermesinin yanında, şehir-kır diyalektik birliğini içeren bir stratejik çizgi açısından da şehirlerde uzun vadeli, kalıcı çalışma yapılması gerekli bir sınıf olarak durmaktadır.''

Bu belirleme ışığında DEVRİMCİ SOL, devrim mücadelesinde kentlerde tayin edici güç olan işçi sınıfının örgütlenmesi ve bilinçlendirilmesi için fabrikaları temel alan bir devrimci çalışma başlattı.

Sendikaların başına çöreklenen reformist-revizyonistlerin etkinliğini kırmayı ve işçilerin kendi örgütlerinde etkin hale gelmesini amaçladı. Bu doğrultuda sendikal çalışmaya devrimci bir perspektif kazandırmak, demokratik sınıf ve kitle sendikacılığını geliştirmek başlıca hedefleri içinde oldu. Demokratik sınıf ve kitle sendikacılığı bilinci genel işçi kitlesi içinde yaygınlaştırılmaya çalışılarak faşist-gerici sendikacılık ve reformist sendikacılık (buna düzen sendikacılığı da diyebiliriz) teşhir edildi; işçileri sömüren asalak takımı, işçi aristokrasisinin etkinliği kırılmaya çalışıldı.

Yine işçi sınıfının mücadelesini salt günlük ekonomik talepler için yürütülen mücadeleyle sınırlayan anlayışlarla mücadele edildi ve işçi sınıfı içinde siyasal ajitasyona ve örgütlenmeye ağırlık verildi. Devrimci sendikacılığı, patronlardan daha çok hak istemi ve toplu sözleşmelerin daha iyi olması şeklinde görmeyerek onu siyasal çizgiye, örgütlenmeye bağlı bir olgu olarak ele aldı.

Sendikalarda tabanın söz ve karar sahibi olacağı demokratik bir işleyişin egemen kılınması için mücadele etti. Devrimci işçilerin sendikalarda etkin olmaları için reformist barikatlar aşılmaya, reformistlerin anti-demokratik tutumları teşhir edilerek işçiler içindeki etkinlikleri kırılmaya çalışıldı.

DEVRİMCİ SOL işçi sınıfı içindeki çalışmasını iktidar perspektifiyle yürüttü. İşçilere sömürüden kurtuluşlarının devrimle olanaklı olduğunu anlattı; ve onların mücadelesini iktidar hedefine yöneltmeye çalıştı. Grevleri sadece ''ekmek'' mücadelesi değil, aynı zamanda bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesinin de bir aracı haline getirme, işçilere bu bilinci kazandırma uğraşı içinde oldu.

Bu amaçla işçileri grevlere, direnişlere, toplu iş bırakmalara yöneltti. Grev çadırları açıldı, işçilerin mitinglere, yürüyüşlere katılmaları örgütlendi. Yasadışı gösterilere işçilerin de katılımı sağlandı.

İşçilerin siyasi bilinçlenmelerini geliştirmek için eğitim çalışmaları, seminerler, toplantılar ve çeşitli faaliyetler örgütlendi. İşçiler arasında faaliyeti kalıcı kılmak için işçi eğitim grupları oluşturmayı hedefledi ve bu yönde önemli adımlar attı.

Bildiriler, el ilanları dağıttı, afişler, pankartlar astı, duvarları yazılarla donattı, yasadışı mitingler örgütledi. Devrimci işçiler, bu tür devrimci faaliyetler içinde, grev ve direniş çadırları içinde, sendikalarındaki devrimci çalışmalar içinde yetiştiler ve kendi sınıflarının öncü işçileri haline geldiler. DEVRİMCİ SOL, işçi sınıfının iktidara yönelik mücadelesinde yetişen öncü işçileri, işçi kitlelerini harekete geçirecek örgütlülükte ve devrimci mücadelenin hayata geçirilmesinde temel unsur olarak gördü.

İşçileri sömüren patronlara, faşist ve korsan sendikacılara karşı eylemler de gerçekleştirdi. Devrimci İşçi Hareketi işçi sınıfının sırtından geçinen asalak takımına zaman zaman onların anlayacağı dilden hitap etti. Onların fabrikalarında, sendikalarında besledikleri ve işçilerin üzerine saldıkları faşistleri caydırmaya, işçilere yönelik saldırıları püskürtmeye çalıştı. Lokavtlara karşı işçilerin mücadelesini örgütledi. Patronların hiçbir neden yokken işçileri sokağa atmasına karşı direnişlerin gerçekleştirilmesine öncülük etti.

İşçi sınıfı içinde giderek gelişme kaydeden faşist örgütlenmeye sessiz kalınmadı. Faşist örgütlenmenin sendikal biçimi olan MİSK, patronlarla işbirliği içinde fabrikaları faşist kaleler haline getirmeye çalışırken, ''işçiler şiddete karşıdır'' diyerek fabrikalardaki faşist örgütlenmelere sessiz ve kayıtsız kalınmadı. Fabrikalarda faşist saldırılara karşı savunma örgütlendi. İşçiler doğrudan silahlı anti-faşist eylemler içinde adım adım yer almaya başladılar. Ve DEVRİMCİ SOL, işçilerden oluşmuş Faşist Teröre Karşı Silahlı Mücadele Ekipleri (FTKSME) örgütleyerek, sınıf bilinçli işçilerin anti-faşist mücadeleye militan katılımını sağladı.

Mücadele pratiğiyle reformizmle ayrım çizgisini net olarak koyan DEVRİMCİ SOL, Türkiye İşçi Sınıfı Hareketi'ne egemen olan reformizme karşı ideolojik mücadeleyi de yükseltti. Uzlaşmacı eğilimlerin etkinliği kırılarak, işçi sınıfının, sahip olduğu gerçek gücüyle iktidar karşısına dikilmesi için gayret sarfedildi.

Devrimci İşçi Hareketi'nin, işçiler içindeki örgütlenmesi en genelde, geniş işçi yığınlarını politize edebilecek sınıf bilinçli işçilerin örgütlendirilmesi, eğitilmesi ve mücadele içinde sınıfına önderlik edecek gerçek bir öncü haline getirilmesini amaçlıyordu. İşçi kitlelerinin politize edilmesi ve bu alanda kadrolaşma, bizzat mücadelenin içinde olanaklıydı. Bunun için de fabrika ve çevrelerinde yürütülen devrimci mücadele, işçilerin eğitiminde, politik bilinçlenmesinde ve bu alandaki kadrolaşmada birincil sırayı tuttu. İşçiler yasal ve yasal olmayan örgütlenme ve mücadeleler içinde hem politik açıdan kendilerini geliştirdiler, hem de deney ve tecrübe açısından yetkinleştiler.

DEVRİMCİ SOL, işçi sınıfı içindeki örgütlenme konusuna bakışını Dev-Genç Dergisi'nin Ocak 1980 tarihli 5. sayısında şu şekilde ifade etmişti:

''İşçi sınıfının gerçek örgütlenmesi; ancak işçinin emek-sermaye çelişmesini yaşadığı fabrikalarda, sağlıklı, kalıcı, şartlara uygun gizlilik ilişkileri içerisinde her türlü devrimci eylemi hayata geçirebilecek kadrolaşma ve bunun üzerinde yükselen devrimci kitle mücadelesiyle mümkündür. Temel mücadele biçimine hizmet edecek unsurları ve araçları harekete geçirecek bir örgütlenme içerisinde devrimci sendikal hareketi yaratmalıyız. Gelişen devrimci sendikal kitle çalışması fabrikalardaki kalıcı örgütlenmelere hizmet etmeli, fabrikalardaki örgütlenmeler devrimci sendikal hareketi yükseltmelidir.''

Devrimci İşçi Hareketi, ulaşabildiği her işyerinde, her fabrikada ve çevresinde işçiler arasında devrimci düşüncelerin tartışılmasını güncel hale getirdi.

DEVRİMCİ SOL'un ülke genelinde yürüttüğü mücadele ve gerçekleştirdiği eylemler, işçi sınıfı içinde olumlu yankılar yarattı; bunun sonucu işçiler arasında Devrimci Harekete duyulan sempati arttı. Sınıf mücadelesinin her cephesinde gücü oranında mücadele eden DEVRİMCİ SOL, sürdürdüğü mücadele çizgisi ile işçi yığınları arasında kalıcı izler bıraktı ve geniş bir potansiyel yarattı. Ancak bu potansiyel yönlendirilemedi, koşullar bunu olanaklı kılmadı.

Kısaca ifade edersek; DEVRİMCİ SOL, işçi yığınları içinde, istediği gibi yönlendiremese de, geniş bir potansiyel yaratmış, işçi sınıfı içerisinde ''nasıl bir devrimci çalışma ve örgütlenme'', ''nasıl bir mücadele'' olması gerektiğini nüve halinde de olsa ortaya koymuştur.

12 Eylül sonrası, işçi sınıfı ve onun örgütleri açısından yepyeni bir dönem oldu. 12 Eylül faşist cuntası işbaşına geldiğinde binlerce işçi grevde bulunuyordu. Cunta, egemen sınıfların içine düştükleri ekonomik ve sosyal bunalımın bütün yükünü işçi ve emekçi halkımıza ödetti. İşçilerin demokratik hakları gasp edildi, sendikal örgütleri kapatıldı. Kısaca Türkiye işçi sınıfı zapturapt altına alınmaya çalışıldı. DEVRİMCİ SOL, cunta koşullarında da. gücü oranında işçilerin içinde oldu. Mücadele çizgisini burjuva yasallığı ile sınırlamadığı için, her koşulda işçi hareketini geliştirme perspektifiyle hareket etti.

İşçi sınıfı içinde ''Devrimci İşçi Hareketi''ni örgütleyen DEVRİMCİ SOL, kendi anlayışına uygun olarak, işçi sınıfının faşizme karşı silahlı savaşını geliştirme ve bu savaşı diğer mücadele biçimleriyle birleştirme düşüncesine sahip oldu; işçilere bu doğrultuda bilinç götürdü, yürütülen politik ajitasyon ve propaganda da bu anlayış temelinde biçimlendi.

B-DEVRİMCİ SOL MAHALLİ BÖLGELERDEKİ ÇALIŞMAYI KENTLERDEKİ DEVRİMCİ ÇALIŞMANIN VAZGEÇİLMEZ BİR PARÇASI OLARAK GÖRMÜŞTÜR

Mahalleler, emekçi halkın yoğun olarak yaşadığı yerleşim birimleridir. Çıkarları devrimden yana olan halk sınıf ve tabakaları, şehir merkezlerinin etrafında kümelenmiş ve daha çok gecekondu niteliği taşıyan bu bölgelerde otururlar. Ülkemizde kırdan kente göç sonucu kentlerin artan nüfusu barındıracak bir planlı gelişme içinde olmamasından ötürü yoğun bir gecekondulaşma sözkonusudur. Bu alanlar, emekçi halk yığınlarının yaşadığı bölgeler olması itibarıyla kentlerdeki devrimci çalışmanın da odaklaştığı alanların en başında gelir.

Gecekondu semtleri, düzensiz kentleşme yapısıyla emekçi halkın çelişkilerinin en yoğun ve en somut olarak ortaya çıktığı yerler olması itibarıyla, kentlerin en hareketli alanlarını oluştururlar. Buralar için kentlerin yumuşak karnı da diyebiliriz.

Buralarda işçi sınıfı yanında memurlar, öğrenciler, çeşitli meslek sahipleri, işsizler vb. gibi toplumun hemen her kategorisinden emekçi insanlar vardır. Kırsal alanın etkileri yoğundur, köyle bağlantı tüm canlılığı ile sürer. Yaşam biçimi olarak kırın etkisi belirgindir. Kırla kentin çelişkilerini yoğun olarak yaşayan gecekondu halkı, ait oldukları toplumsal sınıf ve tabakaların tüm özelliklerine tam olarak uyum sağlayabilmiş değildir. Örneğin işçi, fabrikada işçidir ama evinde bir köylü gibidir, evindeki yaşam biçimi kırsaldır.

Gecekondularda yaşayan emekçi halkın düzenle çelişkisi yoğundur, bu anlamda kentlerdeki devrimci çalışma için vazgeçilmez bir öneme sahiptir.

DEVRİMCİ SOL, başta işçiler olmak üzere çeşitli halk sınıf ve tabakalarından insanların yaşadığı bu alanlarda siyasi çalışma yapmaya önem vermiş, mahallelerde oturan emekçi halkın taleplerine sahip çıkarak onların mücadelesine öncülük etmeye çalışmıştır.

DEVRİMCİ SOL'un mahalli bölgelerdeki çalışması başlangıçtan itibaren örgütlü bir süreç izledi ve bu süreç içinde gelişip güçlenerek merkezi iradi bir nitelik kazandı. Sivil faşist saldırıların sadece gençlikle sınırlı kalmayıp tüm emekçi halka yönelmesi, mahallelerde de anti-faşist mücadelenin ön plana çıkmasını ve giderek saldırıların boyutuyla orantılı olarak yükselmesine neden oldu. DEVRİMCİ SOL, faşist teröre karşı, mahalli bölgelerde gelişen hareketlere müdahale etti ve mahalli çalışmada ilk adımı attı. Süreç içinde kazanılan deney ve tecrübelerle bu alanda kendine özgü örgüt ve çalışma biçimleri yarattı.

Mahalli bölgelerdeki çalışmanın taşıdığı önemi başından tespit eden DEVRİMCİ SOL, 1980 yılı başında şu belirlemeyi yapıyordu:

''... Devrimcilerin çeşitli halk tabakaları arasındaki çalışmasının bir biçimi olarak mahallelerde devrimci çalışma yapmak her zamankinden daha önemli bir duruma gelmiştir.

Mahalle çalışmasını diğer (işçi, köylü, esnaf, memur, öğrenci vb.) çalışma alanlarından ayırmak elbette mümkün değildir. Bu yüzden mahalle çalışması, bölgenin, şehrin, kasabanın vs. durumuna göre ayrılabilir veya birleşik bir çalışma olarak ele alınabilir. Bu tamamen somut duruma bağlıdır.'' (DEVRİMCİ SOL Dergisi, 1. sayı, Mart 1980)

DEVRİMCİ SOL, mahalli bölgelere özgü, gerek demokratik, gerekse politik-askeri birçok örgütlenmeler oluşturdu. Çeşitli demokratik dernekler, tüketim kooperatifleri kurdu; varolanlara etkinlik kazandırdı; halk kitlelerinin sorunlarına çözüm bulmalarını sağladı, ya da bu yönde mücadeleye girişme bilinçlerini geliştirdi. Emekçi halk, kendi gücüne güvenmesini, örgütlü olarak hareket ettiğinde yenilmez olacağını bizzat kendi öz deneyleriyle öğrendi.

Oluşturulan ''Halk Komiteleri'', halkın sorunlarını kendi gücüyle çözmesi ve bu yönde örgütlenmesini sağlamak yanında, halkın bilinçlenmesi ve sorunların gerçek kaynağını görebilmesi açısından da önemli işlev gördüler.

Yol, su, kanalizasyon, köprü, elektrik, sağlık hizmetleri, konut gibi her mahallenin kendine özgü altyapı sorunlarının çözümü için ev ev örgütlenmeye gidildi. Geniş halk toplantıları düzenlendi, sorunlar tartışıldı, yapılacaklar tespit edildi ve harekete geçildi.

- DEVRİMCİ SOL, Halkın Konut İhtiyacını Karşılamak İçin Mahalleler Kurdu

Konut sorunu emekçi halkın en önemli sorunlarının başında gelir. Bu sorunun düzen içinde köklü bir çözümü olmamakla birlikte, DEVRİMCİ SOL, emekçi halkın bu talebine sahip çıkmış, mevcut koşullar içinde belli çözümler üretmeyi amaçlayan çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmaların başında, devletin ya da büyük şirketlerin arazilerine emekçi halkla birlikte el konarak, buralarda ev yapımının örgütlenmesi gelir. El konulan arazilerde belirli bir plan çerçevesinde gerçekleştirilen ev yapımı ile yeni mahalleler kurulmuştur.

Büyük kentlerde çarpık şehirleşmenin yarattığı gecekondulaşma, kendi içinde kapitalizme uygun kurumlar ve ilişkileri de kısa sürede yaratmıştı. Ev sahibi olmak isteyen bir emekçi, gecekondu ağalarına haraç vererek bir kondu kuracak büyüklükte tapusuz arazi sahibi oluyor ve birkaç gecede derme çatma bir ev yapma yoluna gidiyordu. Üstüne üstlük yaptığı kondunun yıkımını engellemek için belediye memurlarına rüşvet vermek zorunda kalıyordu. Bugün de aynı durum geçerliliğini koruyor.

DEVRİMCİ SOL, örgütlü olduğu bazı bölgelerde, yolsuz, susuz, okulsuz, elektriksiz yaşayan, haraççı ve rüşvetçi gecekondu ağaları ve belediyeye karşı evlerini korumaya çalışan emekçi halkın bu talebine sahip çıkarak, belediyeye ve gecekondu ağalarına karşı mücadeleyi yükseltti. İlk etapta haraç ve rüşvetin önüne geçti, tek tek yıkımlarına engel oldu.

Bazı bölgelerde mevcut olan boş arazilere halkla birlikte el koyarak yeni mahalleler kurma çalışmasını başlattı.

El konulan arazilere yeni mahalleler kurulması çalışması ilk etapta oluşturulan Halk Komiteleri aracılığı ile örgütlendi. Arazinin parsellenmesi, plan ve proje çizimi, bina yapımı için kullanılacak malzemelerin tespiti, mimar ve mühendisler tarafından yapıldı. Ve daha sonra parsellenmiş alanlar ihtiyacı olan anti-faşist, ilerici, demokrat ya da faşist olmayan sıradan insanlara dağıtıldı. Kondu alanında ev yapmak için başvuruda bulunanların evi olup olmadığı araştırıldı, ihtiyacı olmayanlar elendi. DEVRİMCİ SOL'un örgütlü olduğu her alanda tespit edilen yoksul, ihtiyaç sahibi anti-faşist insanlarla toplantılar düzenlendi; bu toplantılarda kurulacak mahalleye ilişkin düşünceler Halk Komitesi tarafından açıklandı. Tüm sorunlar tartışıldı. Çalışma yöntem ve ilkeleri birlikte belirlendi. Gecekondu yapım komitesine halktan yeni yeni insanlar katıldı.

Kondu yapım çalışmasını başlangıçtan itibaren örgütleyen Halk Komiteleri, demokratik bir işlerliği egemen kılarak çalışmalar sırasında varolan ya da ortaya çıkan yeni sorunları, tüm halkın katıldığı genel toplantılarda tartışıp karara bağlıyor, halkın arzusu ve belirlenen ilkeler dışında hareket edilmesine izin vermiyordu. Örneğin, ihtiyacı olmadığı halde ev sahibi olmaya kalkanların, çalışmayı suistimal edenlerin evlerine Halk Komitesi tarafından el konularak, bu evler ihtiyacı olanlara verildi. Yine ihtiyaç ve plan dışında ev yapımına izin verilmedi. Kondu yapım çalışmasının güvenliğini de bizzat halk, silahlı nöbet tutarak sağlıyordu. Kısaca tüm sorunlar halkın bizzat katılımıyla karara bağlanıyor ve gerekli adımlar yine birlikte atılıyordu. Bu mahalleler birer halk eğitim okullarına dönüştürüldü.

Sonuçta polisin ve sivil faşistlerin çeşitli saldırılarına, yıkım ekiplerinin birçok yıkma teşebbüsüne rağmen okulu, yolu, suyu, elektriği, sağlık odası, lokali, kısaca asgari düzeyde altyapısıyla yeni mahalleler kuruldu. Halkla devrimcilerin içiçe geçtiği kondu yapımları aynı zamanda halkın devrimci eğitiminin bir okulu niteliği taşıdı. Ve bu mahalleler bugün hâlâ yaşıyor.

- DEVRİMCİ SOL, Emekçi Halkımızın Yol, Su, Kanalizasyon, Elektrik, Sağlık, Köprü, Okul vb. Taleplerine Sahip Çıktı

Çarpık kentleşmenin ortaya çıkardığı çeşitli sorunların çözümünde, DEVRİMCİ SOL, halka yol gösterici olmuştur. Gecekondu mahallelerinde su borularının döşenmesinde, su depolarının yapımında, akmayan sular için yapılan yürüyüşlerde, gösterilerde, açıktan akan lağım sularının kurutulmasında, kanalizasyon şebekesinin döşenmesinde, elektrik direği dikiminde, sağlık odaları kurulmasında, kooperatifler kurularak tüketim maddelerinin ucuza temin edilmesinde, yolları kaplayan çamurların kurutulmasında vb. vb. daha birçok konuda DEVRİMCİ SOL halkın yanında olmuştur. DEVRİMCİ SOL üyeleri ve sempatizanları kah halkla birlikte kazma sallamıştır, kah taş taşımıştır, kah toplantı yapmış, birlikte yürüyüş ve gösteri düzenlemiştir.

Halk Komitelerinin inisiyatifinde ve örgütlemesiyle gerçekleştirilen bu çalışmalar içinde emekçiler, bizzat kendi deneyleriyle sorunlarının kaynağını görmüşler ve çözümün örgütlü mücadeleden geçtiğini öğrenmişlerdir.

Emekçi halk bu faaliyetler içinde hem devrimcileri tanıdı, hem de düzen partilerinin gerçek yüzlerini gördü.

DEVRİMCİ SOL, bazı mahalli bölgelerde muhtarlık seçimlerine katıldı. Bir kısmında seçimler kazanıldı ve örnek yönetimler sergilendi. Halk kendi seçtiği devrimci muhtarların etrafında kenetlenerek örgütlü hareket edildiğinde sorunların bir bir nasıl çözüleceğini öğrendi, kendi gücünün önemini kavradı.

DEVRİMCİ SOL, mahalli bölgelerdeki politik çalışmasını çok yönlü biçimde geliştirdi. Örneğin, kapitalizmin ürettiği ve yaydığı fuhuşa ve kumara karşı mücadele etti, bu konuda halkı eğitme amaçlı çalışmalar yaptı. Asalak takımına yönelik propaganda ve eylemler de geliştirdi. Kapitalizmin çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu teşhir etti ve halkın iyiden, güzelden yana değerlerini korumaya çalıştı.

Halkın kendi iç dayanışması güçlendirilmeye, örgütlü hareket etme bilinci geliştirilmeye çalışıldı. Gecekondu kadınları içindeki çalışmaya önem verildi ve kadınların bilinçlenmesi, geleneksel değerlerin baskısından kurtularak daha özgür hareket edebilmeleri, mahallelerdeki devrimci çalışmanın ve genel devrimci mücadelenin aktif destekleyicileri haline gelmeleri amaçlandı.

- DEVRİMCİ SOL, Mahallelerdeki Faşist İşgalleri Kırdı, Halkın Can Güvenliğini Sağladı. Mahallelerin Faşist İşgal Altına Girmesini Engelledi

Ülke genelinde adım adım tırmandırılan faşist terörün en yaygın olarak uygulandığı alanlardan biri mahalli bölgeler olmuştur. Çünkü emekçi halkın yaşadığı bu alanların denetim altına alınması, faşistlerin ezilen sınıf ve tabakalar içerisinde taban yaratması demekti. Terörle yıldırılan ve pasifize edilen halk kitleleri faşist yalan ve demagojinin etki alanına sokulacak, devrimcilerin halkın arasında, evinde, kahvesinde çalışma yapması engellenecek, kısaca emekçi halktan yalıtılması sağlanacaktı.

Faşistler bu amaçla, pilot mahalleler seçerek buralarda yuvalandılar ve halka yönelik terörü had safhaya çıkardılar. Yaşlı-genç, kadın-erkek tüm emekçiler faşist çetelerin saldırısı ile yüzyüze geldi; can güvenliği sorunu ülke sathında olduğu gibi mahallelerde de emekçi halkın başat sorunu haline geldi.

DEVRİMCİ SOL, halkın can güvenliği sorununa sahip çıkarak faşizmin sivil ve resmi saldırılarına karşı direniş örgütledi, gerek halkın toplu katıldığı kitlesel direnişlerle, gerekse de örgütlenen FTKSME (Faşist Teröre Karşı Silahlı Mücadele Ekipleri)'lerle gerçekleştirilen anti-faşist eylemlerle faşistler caydırılmaya, etkisiz kılınmaya ve halktan tamamen tecrit edilmeye çalışıldı. Birçok bölgede faşist örgütlenme arka arkaya indirilen darbelerle dağıtıldı, faşistler kovuldular ya da halktan tecrit edildiler. Emekçi halkın anti-faşist mücadele bilincinin gelişmesi giderek daha yoğun biçimde anti-faşist direnişe katılımını sağladı ve birçok mahallede anti-faşist direniş kitlesel bir boyut kazandı.

Mahalli bölgelerde yürütülen mücadeleye katılanlar, sadece gecekondu gençliği değil, yaşlı-genç, kadın-erkek herkesti. Örneğin, faşist saldırılara karşı mahallelerin korunması için halk bizzat nöbet tuttu, faşistlere ev vermedi, varolanları evlerinden attı, devrimcilere, faşistlerin açık ve gizli faaliyetleri hakkında bilgi verdi, devrimcileri barındırdı, korudu, hatta yer yer bizzat devrimcilerle birlikte faşistleri kovaladı, anti-faşist eylem ve direnişler gerçekleştirdi. Özellikle gecekondu gençliği, emekçi halkın en duyarlı ve en çabuk politize olan kesimi olarak mücadele içinde aktif bir yer aldı. Mahallelerde gerçekleştirilen halkın ev ev örgütlendirilmesi anlayışı, halkın yer yer kitlesel bir biçimde faşizme karşı savaşımda yer almasında önemli bir etken oldu.

DEVRİMCİ SOL, mahalli bölgelerde sadece halkın can güvenliği sorununa sahip çıkmakla kalmadı; bu talepten yola çıkarak emekçi halkı bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesine, yani iktidar mücadelesine kanalize etmeye çalıştı. Çünkü onların gerçek kurtuluşu, faşizmin ve emperyalizmin alaşağı edilmesi ve devrimci bir halk iktidarının yaratılmasında yatıyordu.

Sivil faşistlerin halktan tecrit oldukları mahallelerde, polisin halka yönelik baskısı yoğunlaştı. Yapılan operasyonlarla, gece yarıları yapılan ev baskınlarıyla, ev yıkımlarıyla, gözaltı ve işkenceyle halka zulmedildi. DEVRİMCİ SOL, polis baskısı ve zulmüne karşı da halkın yanında oldu. Kimi bölgelere işkenceci polis ekipleri giremez oldular, sokulmadılar.

Sivil faşistlere, polis ve muhbir ağına karşı mücadelede devrimciler ve halk, kendini koruyacak zengin yöntemler geliştirdiler, duvar yazıları, duvar gazeteleri, afişler, resimli afişler vb. yöntemlerle faşistler, işkenceci polisler, muhbirler teşhir edildi. İsimleri, resimleri, ev ve işyeri adresleri, araba plakaları, halka karşı işledikleri suçlar afiş ve duvar gazeteleri ile evlere, kahvehanelere, duvarlara asıldı ve halktan tecrit edilmeleri sağlandı. Örneğin; polisin keyfi biçimde yaptığı baskınlarda, kapıları, pencereleri kırarak evlere girmesine, eşyaları kırması ve yağmalamasına, halka işkence yapmasına karşı; İstanbul Gültepe Keçideresi halkı kırılmış ve parçalanmış eşyalarını kamyonlarla valiliğin önüne taşıyarak toplu protesto ve gösteri yapmıştır. Yine Esenler'de sağı-solu basarak terör estiren polisin bir genci gözaltına almasına tepki olarak 2-3 bin kişi karakolu kuşatmış, polisin ve jandarmanın ateş açmasına rağmen dağılmayarak gözaltına alınan genci geri almıştır. Elazığ Fevzi Çakmak Mahallesi'nde, kadınlarımız polisin panzerle gençlerimizi kovalaması üzerine panzerlerin önüne atlamıştır.

Bunlara benzer sayısız örnekler verebiliriz. Ülkenin çeşitli bölgelerinde, emekçi halkın yaşadığı kent, kasaba ya da mahallelerde başta kadınlar olmak üzere halk, polis ve jandarma saldırılarına karşı panzerlere ve cemselere karşı barikatlar kurarak direndiler; devrimcileri korumak için özveriyle çalıştılar. DEVRİMCİ SOL halkın kitlesel boyuttaki bu tür direnişlerine büyük önem verdi ve anti-faşist mücadelenin kitleselleşmesinde, kitlelerin yığınlar halinde faşizmin karşısına dikilmesinde etkin bir çaba gösterdi.

DEVRİMCİ SOL, gecekondu bölgelerinde halkın bilinçlenmesi ve devrim mücadelesine kanalize edilmesi için politik çalışmanın hemen her biçimini uyguladı; silahlı çatışmalardan, eylemlerden, barışçıl politik gösterilere, yasal mücadeleden yasa dışı çalışmaya değin her mücadele ve çalışma biçimini, pratikten çıkardığı deney ve tecrübeler ışığında yaşama geçirdi.

Bütün bunlar halkın gönüllü katılımı temelinde gerçekleşti. DEVRİMCİ SOL halka karşı zor kullanmamış, onu korku ve paniğe sürükleyecek tavır ve tutum içinde olmamıştır. Yer yer irade dışı gelişen ve halka zarar veren eylem ve davranışlar olmadı değil, bunların zamanında önlenilmesine çalışıldı; önlenememişse halkın uğradığı zararın tazmin edilmesine gayret edildi, halka özeleştirisi verildi.

Kısaca DEVRİMCİ SOL mahalli bölgelerde halkın içinde oldu; onun sesi ve eli olarak faşizme karşı çok yönlü mücadelenin örgütleyicisi ve geliştirici gücü oldu.

C-DEVRİMCİ SOL GENÇLİK İÇİNDEKİ ÇALIŞMASINDA DEV-GENÇ GELENEĞİNİN SÜRDÜRÜCÜSÜ OLMUŞTUR

Ülkemizde halkın iktidar mücadelesinde gençlik önemli bir güçtür. Halkı bilinçlendiren, örgütleyen ve iktidar için mücadeleye seferber eden bir devrimci hareket, gençliği kazanmadan zafere ulaşamaz. Gençlik, sadece aydın, dinamik ve yeniliğe açık olması ile mücadeleye katılmaz; o aynı zamanda yakın bağlantı içinde olduğu sınıfın bir parçası olarak da mücadeledeki yerini alır. Ülkemizde kapitalizmin iç evrimiyle gelişememiş olması, işçi sınıfının nitel ve nicel olarak zayıf oluşu, kendisi için sınıf olma bilincine ulaşamamasını doğurmuş, bu durum gençliği devrim ideolojisinin taşıyıcısı olarak daha da ön plana çıkarmıştır. Ülkemizde gençlik, devrim mücadelesinde her dönem, diğer sınıf ve tabakaları etkileyen bir güç olarak dinamik bir işlev görmüştür. Halk kitlelerinin mücadelesinin yükseldiği kesitlere bir göz atıldığında, Devrimci Gençliğin bu mücadelenin en ön saflarında yer aldığı rahatlıkla görülecektir.

İşte DEVRİMCİ SOL, bu gerçekliğin ışığında gençliğin anti-faşist, anti-emperyalist mücadelesinin geliştirilmesine özel bir önem vermiştir. Gençlik yığınları içindeki politik çalışmaya verdiği ağırlık sonucu Hareketimiz, DEV-GENÇ geleneğinin sürdürücüsü ve bu geleneği yaşatan siyasal akım olarak önemli bir kitlesel güce ulaştı ve gençliğin mücadelesinin yönlendiricisi oldu. DEV-GENÇ çatısı altında binlerce, onbinlerce genç, faşizme ve emperyalizme karşı mücadelenin en ön saflarında yer aldı. Kısa sürede hızla militan bir karakter kazanan ve ihtilalci bir ruhla donanmış, '71 silahlı mücadelesinin bıraktığı devrimci mirasa sahip çıkan yeni bir gençlik kuşağı doğdu.

DEVRİMCİ SOL, gençliğin mücadelesini diğer halk sınıf ve tabakalarının mücadelesiyle birleştirmeye, gençliği ezilen ve sömürülen halkla kaynaştırmaya çalıştı. DEV-GENÇ önderliğinde gençliğin akademik-demokratik ve siyasal talepli mücadelesini örgütledi ve yükseltti. Oligarşinin siyasi baskı ve uygulamalarına karşı, genel siyasal mücadeleye bağlı olarak gençliğin mücadelesini yönlendirdi.

Peki neler yaptı?

En başta faşizmin, başta gençlik olmak üzere, tüm emekçi halka yönelik saldırı ve katliamlarına karşı güçlü bir anti-faşist mücadele örgütledi. Faşizmin halkı teslim almayı amaçlayan stratejisinin boşa çıkarılmasında Devrimci Gençliğin tayin edici bir rolü olmuştur. Faşist işgaller kırılmış, faşist saldırılar püskürtülmüştür. Anti-faşist bilincin yaygınlaşması ve giderek tüm halk kesimlerinin faşizme karşı mücadelede daha aktif bir tavır takınmasında, gençliğin anti-faşist eylemleri ve mücadelesinin payı büyüktür.

Evet, bugün belki faşizmin saldırılarına karşı güçlü bir anti-faşist direnişi örgütlediğimiz için oligarşi bizi yargılıyor; ama bu tarih önünde bizlerin haklılığını asla gölgelemez. Çünkü biz halkız ve halkın kurtuluş mücadelesini örgütlemek ve yönlendirmek en meşru haktır. Devrimci Gençlik 12 Eylül öncesi faşizme karşı yürütülen anti-faşist mücadelenin ön saflarında yer aldı ve bugün bizler, gençliğimizin bu mücadelesinden ancak gurur duyarız.

Devrimci Gençliğin mücadele tarihinde, anti-faşist işgaller vardır, sokak çatışmaları vardır, boykotlar, yürüyüşler, gösteriler vardır.

Devrimci Gençliğin eylemlerinin her biri, Devrimci Gençliğin cesaret, azim ve kararlığının, halkın mücadelesine olan bağlılığının eseridir. Ve bunların tümü ülkemiz gençliğinin şanlı mücadele tarihini oluştururlar. Biz bu tarihe bağlıyız ve bu tarihin her koşuldaki savunucusuyuz.

DEV-GENÇ önderliğindeki anti-faşist gençlik yığınları, hemen her okulda faşist saldırıların karşısına dikildi. Öğrenim özgürlüğünü ve can güvenliğini sağlamak talebi etrafında birleşerek öğrencisiyle, öğretim üyesiyle, çalışanıyla üniversiteleri birer anti-faşist direniş mevzisi haline getirmeye çalıştı. Faşistlerin işgali altındaki okullarda faşist işgalleri kırdılar, birçok okulda faşist saldırıları etkisiz hale getirdiler, faşistlerin atıldığı okullarda, akademik-demokratik taleplerini elde etmek, iktidarın üniversiteler üzerindeki baskısını azaltmak için çeşitli mücadele araç ve yöntemlerini devreye soktular.

Demokratik-özerk üniversite, örgütlenme özgürlüğü, mevcut üniversiteler yasasının değiştirilmesi, öğrencilerin can güvenliğinin sağlanması, ders araç-gereç ve notlarının öğrencilere parasız verilmesi, kredilerin arttırılması, barınma ve beslenme sorununun çözümlenmesi, sosyal ve kültürel olanakların geliştirilmesi vb. gibi talepler etrafında yükselen gençlik mücadelesi ses veren sayısız eylemle dile geldi. Bu eylemler içinde siyasal olarak gençliğin bilinçlenme süreci de hız kazandı ve gençlik sahip olduğu dinamizmini diğer halk, sınıf ve tabakalarına da taşıdı.

DEVRİMCİ SOL'un siyasal perspektifi doğrultusunda örgütlenen ve yükseltilen gençliğin anti-faşist, anti-emperyalist mücadelesi, toplu ya da tek tek üniversite işgallerine, yine toplu ya da tek tek boykotlara, yasal ve yasal olmayan miting ve yürüyüşlere, yasadışı gösterilere, anti-faşist cenaze törenlerine, anti-emperyalist eylem ve gösterilere, diğer halk kesimleriyle dayanışma eylemlerine, grevlere ve gecekondu yapımına katılma, destek verme, ortak miting ve yürüyüşler yapmaya, forumlar, tartışma toplantıları, seminerler, paneller gibi ideolojik çalışmalara, gece ve şenlikler, ortak geziler, piknikler, kültür etkinlikleri, spor etkinlikleri vb. gibi dayanışmayı geliştirici çabalara, yurtlarda yapılan eylemlere, broşür, bülten, afiş, bildiri, el ilanı, duvar gazetesi, pankart vb. gibi yayın ve propaganda faaliyetlerine, akademik talepler için düzenlenen eylemlere, faşist saldırılar karşısında korunmak için toplu okula geliş ve gidişlerin örgütlenmesine, üniversite çevresindeki halkın desteğini kazanmaya yönelik etkinliklere, her düzeyde anti-faşist eylem ve propaganda çalışmalarına tanıktır.

Gençlik içinde oluşturulan FTKSME'yle faşist saldırıları etkisiz kılacak, faşistleri caydıracak eylem çizgisi izlendi. Faşistlere ardarda vurulan darbelerle güçleri zayıflatıldı ve birçok okuldaki faşist işgal kitlelerin aktif katılımıyla kırıldı. Silahlı, silahsız ve kitlesel mücadele bir bütünlük içerisinde, birbirini tamamlayacak şekilde yürütüldü.

Kısaca gençliğin mücadelesi, iktidar mücadelesinin bir parçası kılınmış, gençlik, faşizmin karşısına başeğmez bir güç olarak dikilmiştir. Zaten bu yüzdendir ki, 12 Eylül faşist cuntası, gençliği apolitikleştirmeyi ve düzen için tehdit unsuru olmaktan çıkarmayı önündeki en başat hedeflerden biri haline getirmiştir.

DEVRİMCİ SOL, gençlik içinde en geniş ve en dar çalışmayı birlikte yürütmüş, birçok kadrosunu bu çalışmanın içinden çıkarmıştır.

- DEVRİMCİ SOL, Yüksek Öğrenim Gençliği Yanında Liseli Gençlik İçindeki Çalışmaya da Önem Vermiştir

1973 sonrası toplumun her kesiminde yaşanan hızlı politikleşme süreci liseli gençlik için de geçerlidir. Genelde gençliğe yönelik faşist saldırılar ve faşistleştirme çabaları liseli gençliği de hedeflemişti. Bilim dışı kitaplarla, anti-demokratik disiplin yasalarıyla gerici faşist ideolojinin etki alanına sokulmaya çalışılan liseli gençlik, faşist örgütlenmenin tabanı durumuna getirilmek istendi.

DEVRİMCİ SOL, liseli gençliği kazanmaya ve örgütlü bir güç olarak faşizmin karşısına dikmeye önem verdi. Liseli DEV-GENÇ öncülüğünde ''demokratik lise'' mücadelesini geliştirdi. Meslek liselerinde sömürünün kaldırılması, eğitimde hak eşitliğinin sağlanması, baskı ve disipline dayanan yönetim sisteminin kaldırılması, gerici faşist eğitim programlarının değiştirilmesi, notun baskı aracı olmaktan çıkarılması, polis-faşist-idare işbirliğine son verilmesi ve liseli gençliğin can güvenliğinin sağlanması, demokratik bir işleyişin egemen kılınması vb. talepleri içeren etkin bir mücadele örgütledi. Liseli gençlik kendi taleplerine sahip çıkarak mücadelesini yükseltti. Diğer yandan ülke bazında süren anti-faşist mücadeleye liseli gençlik, yaşımız küçük demeden katıldılar; anti-faşist kampanyalarda etkin bir biçimde yer aldılar. İşgaller, boykotlar, forumlar, yürüyüşler, mitingler, anti-faşist kitlesel gösteriler vb.nin gerçekleştiricisi oldular. Yine liseli gençliğin akademik-demokratik talepleri etrafında kampanyalar örgütlendi. Liseli gençliğin dayanışması geliştirildi. Devrimci-demokratik öğretmen hareketiyle dayanışma içine girildi. Liseli gençliğin genel devrimci mücadelede daha etkin bir güç haline getirilmesi amaçlandı ve buna uygun olarak siyasi ajitasyona ağırlık verildi. Bildiri, el ilanları dağıtımı, afişleme, pullama, yazılama, pankart asma vb. türden propaganda çalışmaları liseli gençlik içinde çok yaygın olarak gerçekleştirildi.

Kısaca, liseli gençlik, tıpkı yüksek öğrenim gençliği gibi faşizmin karşısına dikildi, faşizmin tüm halkı teslim almayı amaçlayan saldırılarının etkisiz kılınmasında önemli bir işlev gördü.

D-DEVRİMCİ SOL TÜM EMEKÇİ SINIF VE TABAKALAR İÇİNDE OLDUĞU GİBİ MEMURLAR İÇİNDE DE DEVRİMCİ ÇALIŞMA YÜRÜTMÜŞ VE ÖRGÜTLENMİŞTİR

Devletin bürokratik mekanizmasında çalışan kesim olarak memurlar sınıfsal olarak homojenlik göstermezler. Ama genel olarak ifade etmek gerekirse memurlar şehir küçük-burjuvazisinin proletaryaya en yakın kesimidir. Memurların üst kademesinde görev yapan genel müdür, müdür, müsteşar, vali, emniyet müdürü vb.leri oligarşinin bürokrasi içindeki temsilcileri iken çoğunluğu oluşturan alt kademe memurları ekonomik ve sosyal durumları itibarıyla proletaryaya yakındırlar.

Memurlar küçük-burjuva sınıf yapısının tüm özelliklerini taşırlar. Öyle ki, devlet içinde kurumlaşmış rüşvet, iltimas, avanta, yolsuzluklarla içli dışlı olmaları, bu kesimi yozlaştırmaya uygun bir ortam yaratır. Devletin yozlaşma, çürüme ve kokuşmasının tüm etkileri bu kesime yansır, bu durum memurların sınıf atlama, burjuvalaşma özlemlerini sürekli canlı tutar. Buna karşı, devletin gerçek niteliğini görmeleri diğer kesimlere nazaran daha kolaydır.

Ülkemizdeki sürekli milli kriz, memurları da etkilemiş ve giderek yoksullaşmalarına neden olmuştur.

Alt kademe memurları krizden doğrudan etkilendiğinden, özellikle krizin derinleştiği dönemlerde tepkileri de yoğunlaşır. Bu dönemlerde öznel etkenler olmadığı sürece memurlar da devrimci güçlerden yana kayarlar. 1975 sonrası bu olgu çok açık olarak yaşanmıştır. Özellikle devlet bürokrasisinde faşist kadrolaşmadan doğrudan etkilenen memurlar, devrimcilerin örgütlü olduğu işyerlerinde anti-faşist kampta yer almışlardır.

Bu kesimdeki örgütlenme ve mücadele, diğer halk kesimlerindekinden ayrı olarak ele alınamayacağı gibi, kendine özgü yanlar da içermek zorundadır.

12 Eylül öncesinde, özellikle MC hükümetleri döneminde sivil faşistlerin devlet içerisinde yuvalandırılmaları ve faşistlerin, devlet bürokrasisi içinde yukarıdan aşağıya doğru kadrolaşmaya ağırlık vermeleri sonucu, memurlar sivil faşist saldırıların doğrudan hedefi haline geldiler. Devlet dairelerinin faşist işgal altına alınmaya başlanmasıyla faşist güçlerle anti-faşist güçler çatışması devlet dairelerine de yansıdı.

Grevli, toplu sözleşmeli sendikal hak mücadelesini yükseltmeye çalışan memurlar, her türlü saldırının ve kıyımın hedefi yapıldılar.

MC hükümetleri döneminde sivil faşist güçlerin özellikle bürokrasiye el atmasıyla, devlet dairelerinde faşist kadrolaşmaya hız kazandırıldı, anti-faşist, ilerici memurlar üzerinde terör estirildi, memur kitlesi çeşitli baskılarla yüzyüze geldi. MC hükümetleri döneminde memurların fişlenmesi, sürgüne gönderilmesi, işten atılması, partizanlık had safhaya ulaşmıştı. Yine, devlet dairelerinde yaygın bir muhbir ağı kuruldu. Faşist disiplin egemen kılınmaya çalışıldı.

Sıkıyönetimin ilanından sonra bu uygulamalar daha da yoğunlaştı. Devrimci-ilericilerin etkin olduğu yerlerde belediye zabıtalarının silahlandırılıp doğrudan sıkıyönetim denetimine verilmesi bile gündeme getirildi. Asker-polis denetimi altına alınan birçok devlet dairesinde polis-jandarma karakolu kuruldu. Memurların ortak direnişlerini engellemek için çeşitli baskı mekanizmaları oluşturuldu.

Devlet dairelerindeki faşist kadrolaşmaya, giderek kışla disiplininin egemen kılınmasına, memurların robotlaştırılıp hak isteyemez hale getirilmeye çalışılmasına karşı çıkmak ve anti-faşist memur kitlesinin örgütlenmesi için çaba göstermek, dönemin öne çıkardığı devrimci görevdir.

Devrimci bir memur hareketi yaratmayı amaçlayan DEVRİMCİ SOL, gücü oranında bunu yapmaya çalışmıştır.

DEVRİMCİ SOL Dergisi'nin Mayıs 1980 tarihli 2. sayısında şu tespit yapılıyordu:

''Bugünkü koşullarda, memur kesimi arasındaki devrimci faaliyetin temeli iş yerlerindeki faşist işgallere, saldırılara karşı bir program ve bu doğrultuda bir mücadele oluşturmalıdır. Bu temeldeki bir çalışma, mahallelerdeki, gençlik, işçi kesiminde sürdürüldüğü gibi, memur kesimi arasında da giderek yükseltilmelidir. Faşistlere karşı böylesine bir mücadele programı, elbette memur kesiminin kendine özgü özelliklerine, yapısına uygun olmalıdır.''

Memurların faşist disiplin içinde robotlaştırılıp hak isteyemez duruma getirilmelerini engellemek, memurların kendi ekonomik, demokratik talepleri için mücadelelerini geliştirerek, ülke genelindeki devrimci mücadelede aktif olarak yer almalarını sağlamak esas görevdi. DEVRİMCİ SOL, bu anlayışı doğrultusunda memur kitlesi içindeki çalışmaya önem vermiş, onların demokratik mücadelelerinin gelişmesinde etkin bir rol üstlenmiştir. Bu amaçla;

- Devlet dairelerinde sivil faşistlerin egemen olmasını engellemek, faşist baskı ve terörü etkisiz kılmak için aktif tutumlar geliştirildi. Faşistler birçok işyerine sokulmadı ya da memur kitlesinden tamamen tecrit edildi.

- Sürgün cezalarına, toplu ya da tek tek işten çıkarılmaya, disiplin cezalarına ve keyfi uygulamalara karşı direnişler geliştirildi.

- Sürgünlerin özellikle faşistlerin denetiminde olan il ve ilçelere, işyerlerine yapılmasını engelleyecek tedbirler alındı.

- Devlet dairelerinin özellikle sıkıyönetim ile birlikte kışla disiplini altına alınmasına karşı konuldu, asker ve polisin devlet dairelerinden uzaklaştırılmaları için mücadele edildi, oluşturulmaya çalışılan muhbir ağına karşı konuldu, muhbirler teşhir ve tecrit edildi. Örneğin, İstanbul'da DEVRİMCİ SOL bir genelge yayınladı ve devrimci, ilerici, yurtsever memurları sıkıyönetime ihbar eden, sürgün etmeye çalışan müdür, şef vb.lerini cezalandıracağını açıkladı. Buna paralel olarak birçok ihbarcı uyarıldı ya da cezalandırıldı. Telaşa kapılan İstanbul Sıkıyönetim Komutanı karşı bir genelge yayınlamak ihtiyacını duydu ve memurlardan devrimcileri ihbar etmesini istedi. DEVRİMCİ SOL'un Genelgesine uyulmamasını belirtiyordu özellikle. Artık oligarşi kolay ihbarcı bulamıyor ve insanları fişleyemiyor, kolaylıkla sürgün yapamıyordu.

- Devlet dairelerindeki angaryaya son verilmesi, amir baskı ve tehditlerinin önlenmesi için mücadele edildi.

- İşyeri ve işkolunda memur örgütlerinin temsil edilmesi ve memurların temsilcilerinin muhatap kabul edilmesi için baskı yapıldı. Bazı işyerlerinde de bu sağlandı.

- Ücret, maaş, katsayı artışları ve sosyal yardımların günün koşullarına göre ayarlanması için çalışmalar yapıldı. Bu konuda memurların bilinçlendirilmesine önem verildi.

- Grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkının elde edilmesi için diğer demokratik güçlerle memurların ortak hareket ederek, bu hakkı elde etmek için mücadele sürekli kılınmaya çalışıldı. Memurlar miting, gösteri, panel, toplantı, bildiri, afiş, el ilanları vb. yollarla bu hakları için propaganda yaptılar, iktidar üstünde baskı gücü oluşturmaya çalıştılar.

- Yine işyeri güvenliği, temizliği ve çalışma koşullarının rahat olması için mücadele ettiler.

- Memurları ilgilendiren yasa ve tüzüklerle ilgili olarak genel memur kitlesinin bilinçlendirilmesine özel önem verildi. Memurların özlük ve sicil sorunlarının çözümü için çaba gösterildi.

- Tüketim kooperatifleri kurarak hayat pahalılığına karşı kısmen de olsa memurun korunmasına çalışıldı.

- Memurlar arasındaki dayanışmayı sağlamak ve geliştirmek için geceler, piknikler, toplantılar, sinema ve tiyatro geceleri düzenlendi.

- Memurların sosyal fonu, konut, kreş, dinlenme yeri vb. gibi sorunlarının çözümü için çaba gösterildi.

- Memurların siyasi, kültürel ve mesleki konularda eğitilmesi için gazete, dergi, bülten, broşür, bildiri vb. çıkarıldı. Eğitim seminerleri düzenlendi.

Kısaca memur kitlesinin ekonomik-demokratik sorunlarına sahip çıkıldı, onların kendi talepleri doğrultusunda mücadele etmeleri için politik ajitasyon ve propagandaya önem verildi. Memur kitlesi ülke genelinde süren anti-faşist mücadeleye de bilinçlendirildiği oranda katıldı. Memurlar Maraş faşist katliamının yıldönümündeki anti-faşist kampanyada, işkencecilere karşı açılan kampanyada aktif olarak yer aldılar. Yine yasağa rağmen birçok işyerinde 1 Mayıs kutlamaları yapıldı.

DEVRİMCİ SOL, memurlar içindeki çalışmasında kadro eylemleriyle kitle eylemlerini, barışçıl mücadele ile devrimci şiddete dayanan eylemlerini birleştirdi. Memurların halk sınıf ve tabakalarından biri olduğu bilinciyle onları devrim mücadelesine kazanmaya çalıştı.

Buna karşın genelde yeni bir hareket olmasının yarattığı deney ve tecrübe yetersizliği, reformizmin bu kesimdeki etkinliği, memurların sınıfsal yapılarının getirdiği statükoculuk vb. nedenler istenilen sonuca ulaşılamaması, anti-faşist memur kitlesinin aktif mücadele içine çekilmesinin yeterince başarılamaması sonucunu doğurmuştur. Bu alandaki kadrolaşma ve buna bağlı olarak kitleselleşmenin daha ileri boyutlara sıçratılamamasını, memur kitlesinin daha radikal bir mücadele platformuna çekilememesini bir eksiklik olarak kabul ediyoruz.

- DEVRİMCİ SOL'un Memurlar İçindeki ÇalışmasındaÖnemli Bir Yeri de Öğretmenler İçinde Yaptığı Devrimci Çalışma Tutar

Öğretmenler, sınıfsal kökenleri, aydın karakteri taşımaları ve bunun yanında ülkenin en ücra köşelerine kadar yayılmaları, halkla iç içe olmaları nedeniyle genel olarak ilerici, anti-faşist bir öz taşırlar. Halkın içinde onların yaşantılarına yakından tanık olmaları, halktan yana tavır belirlemelerinde etkendir. Ayrıca ülkemizde Köy Enstitüleriyle başlayan halkçı, ilerici öğretmen geleneği daha sonraki yıllarda sürmüş, özellikle 1960 sonrası sosyalist bilincin gelişmesine paralel olarak öğretmenler de daha yoğun olarak devrimci saflarda yer almıştır.

Başta gençlik olmak üzere halkı faşist terör ve demagoji ile teslim almak isteyen faşizm, bu amacına ulaşmak için öğretmenlerin oynayabileceği rolü görerek öncelikle bu kesime el atmıştır.

1975 sonrası başta Eğitim Enstitüleri ve Öğretmen Okulları olmak üzere öğretmen yetiştiren kurumların faşistler tarafından ele geçirilmesi öncelikle hedef olarak seçildi. Devrimci, ilerici öğretmenlere yönelik saldırılar büyük bir ivme kazandı. Öğrencilerden sonra en çok katledilenlerin öğretmenler olması bu gerçeğin ifadesidir.

Toplumun her kesiminde olduğu gibi, faşizm, anti-faşizm saflaşması öğretmenler içinde de yaşandı. Öğretmenler büyük bir kitlesellikle anti-faşist saflarda yer aldılar. Ülke genelinde anti-faşist mücadeleye kendi demokratik ve mesleki örgütleri etrafında bütünleşerek etkin bir güç olarak katıldılar.

DEVRİMCİ SOL, ortaya çıkışından itibaren öğretmenler içinde ''Devrimci Öğretmen Hareketi''ni örgütlemeye başladı. Devrimci Öğretmen Hareketi, büyük bir kitlesellik kazanmasa da genel demokratik öğretmen hareketi içinde belirli bir güç odağı oldu. Kitleselleşmesi 12 Eylül cuntasıyla engellendi.

Devrimci Öğretmen Hareketi, öğretmenlerin kendi güncel sorunları ve talepleri için yürüttükleri mücadelede ön saflarda yer aldığı gibi, genel siyasi mücadeleye gücü oranında katıldı. DEVRİMCİ SOL'un kampanyalarına öğretmen kitlesinin katılımını sağlamaya çalıştı. Öğretmen kitlesi içinde genel siyasi ajitasyona önem verdi ve öğretmenlerin siyasal bilinçlenme süreçlerini hızlandırdı.

Yine, liseli gençliğin ''Demokratik Lise'' mücadelesi, öğretmen kitlesini olumlu yönde etkiledi, pek çok okulda öğrenci-öğretmen dayanışması sağlandı.

- DEVRİMCİ SOL'un Çalışma Yaptığı Kesimlerden Biri de Mühendis ve Mimarlardır

Mühendis ve mimarlar genelde farklı bir toplumsal grup niteliği taşımazlar, kendi içlerinde genelleştirilebilecek ortak toplumsal özelliklere sahip değillerdir. Toplumsal konumu itibarıyla genellikle küçük-burjuvazinin üst kesiminde yer alırlar.

Mühendis ve mimarlar sömürülen, işsizlik ve enflasyondan etkilenen tabakalar arasındadır. Yatırımlarda söz sahibi olmadıkları gibi mesleki gelişmelerini sürdürebilme, halkın yararına çalışabilme olanaklarına sahip değillerdir. Teknolojik gelişim ve araştırmada maddi-teknik temeli oluşturma konumları da yoktur.

Ülkemizdeki siyasal ve ekonomik krizin derinleştiği dönemlerde tüm toplumsal sınıf ve tabakalar gibi mühendis ve mimarlar da krizden etkilenmiş, ücret düşüklüğü ve işsizlik vb. sorunları doğrultusunda mücadeleye yönelmişlerdir. Ülkemizde kendi mesleki örgütleri içinde örgütlenmiş mühendis ve mimarlar 12 Eylül öncesi, grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı talebiyle işçi sınıfının, emekçi halkın yanında saf tutmuşlardır.

Devrimci mühendisler hem fabrika ve işyerlerinde işçi sınıfının mücadelesine kendi çaplarında destek oldular, hem de bağlı bulundukları odalar bünyesinde kendi mesleki sorunlarının çözümü için adımlar attılar. Yine, ülke gerçeklerini bilimsel olarak ortaya koyan, çarpık kapitalizmi teşhire yönelik bilimsel çalışmalar yaptılar ve bu çalışmalarının sonuçlarını kendi demokratik örgütleri yoluyla duyurmaya çalıştılar.

E-DEVRİMCİ SOL STRATEJİK ÇİZGİSİNİN GEREĞİ OLARAK KIRSAL ALANDA ÖRGÜTLENMEYE ÖNEM VERDİ

Uzun süreli bir halk savaşını savunan DEVRİMCİ SOL, bu stratejinin gereği olarak kırları temel savaş alanı gördüğü için, kırsal bölgelerdeki örgütlenme ve mücadelede belirli adımlar attı. Devlet cihazının askeri, siyasi, kültürel ve ideolojik denetiminin şehirlere göre daha zayıf olduğu bu alanda gerilla savaşını yaratma ve geliştirmeye yönelik çalışmalar yaptı.

Kentlerdeki mücadelenin ulaşmış olduğu seviye ve giderek devrimcilerin hareket alanlarının daralması, kırsal kesimdeki örgütlenme ve mücadeleye daha fazla önem vermeyi, somut programlar doğrultusunda adım atmayı zorunlu kılmıştı. Bu durum DEVRİMCİ SOL Dergisi'nin Temmuz 1980 tarihli 3. sayısında şöyle tespit edilmişti:

''Faşizmin şehirlerdeki saldırı-işkence-muhbir ve polis teşkilatının yoğunlaşmasıyla orantılı olarak devrimcilerin hareket kabiliyeti sınırlanmakta, kitlelerin hareketi ise daha ileri bir aşama gösterememektedir. Bütün bilinen mücadele biçimleri şehirlerde cereyan etmektedir. İleri bir adım; şehirlerdeki devrimci mücadeleye canlılık kazandıracak, devrimci eyleme hareketlilik sağlayacak ve kırsal alanlardaki yoksul köylülüğü örgütleyecek, oligarşi ile daha açık bir arenada savaşı sürdürecek, vur-kaç yapabilecek kabiliyette devrimci bir eylem programının yaratılması ve geliştirilmesi, kısaca devrimci şiddet perspektifinde bir mücadele ivedi olarak örgütlenmelidir.''

DEVRİMCİ SOL'un kırsal alandaki çalışması, stratejisine uygun ve konjonktürel durumu dikkate alan tarzda, hem proleterleşmiş yarı proleter ya da küçük köylü durumundaki köylü kitlelerini devrim saflarına kazandırmayı, hem de savaşçı halk ordusunun çekirdeğini oluşturacak gerilla birliklerinin yaratılmasını hedef alan bir doğrultuda oldu. Bir yandan kitle örgütlenmeleri ve ilişkiler yaratılmaya çalışılırken esas olarak gerilla faaliyetinin ön hazırlıklarını tamamlamaya çalıştı. Gerekli teknik ve taktik eğitimin yapılması, teçhizatların temini, çevreyi tanıma, barınma olanaklarını oluşturma vb. gibi hazırlıklara girişti. Gerilla grupları oluşturuldu. Bu gruplar başlangıçta eksikliklerini tamamlama, deney ve tecrübe birikimi kazanma amacı ile eyleme geçme durumunda değillerdi. Hazırlık dönemi böyle bir süreci de kapsamak zorundaydı. Ancak gelişim böyle olmadı; zorunluluklar erken eyleme geçmeyi zorunlu kıldı.

Birkaç bölgeyle sınırlı da olsa seyyar ve yerleşik gerilla gruplarının faaliyeti kısa bir süre sonra eylem aşamasına geçti. Faşistlere, muhbirlere ve çeşitli hedeflere yönelik devrimci eylemler bu gruplar tarafından gerçekleştirildi. Köylülerle her an ilişki içinde olan gerilla birlikleri uzunca bir dönem aktif bir eylem çizgisi izledi ve belli gelişmeler kaydetti. Ancak şunu da söylemek gerekir ki, DEVRİMCİ SOL'un kırsal alana yönelik faaliyeti, nesnel ve öznel birçok nedenler sonucu belirlenen hedeflere ulaşamadı. 12 Eylül sonrasında mevcut ilişkiler geriledi, kırsal alanlarda da ağır darbeler alındı.

DEVRİMCİ SOL, örgütlendiği kırsal bölgelerde, köylülere yönelik politik ajitasyona önem verdi. Bu alandaki faaliyetini, gerilla mücadelesini geliştirme perspektifiyle hayata geçirdi. Köylülerin politik bilinçlerini geliştirmek için çaba gösterdi.

Devletin düşük taban fiyatları politikasına, tefeci-tüccarların sömürüsüne, borçlandırma yolu ile köylüyü faiz tuzağına düşürmesine karşı mücadele etti. Kimi bölgelerde köylünün tefecilere olan faizlerini iptal etti; köylülere sömürü gerçeğini anlattı.

Yine topraksız köylülerin toprak talebine sahip çıktı. Sınırlı da olsa, yer yer toprak işgalleri gerçekleştirdi.

Kırsal alanda kurulan FTKSME'ler ile faşistler, muhbirler cezalandırıldı. Halka işkence yapan, zulmedenler teşhir edildi; karakolları basılıp silahsızlandırıldı. Kırsal alanlarda halk faşist saldırılara karşı uyarıldı, kendini savunacak çeşitli örgütlenmeler içinde biraraya gelmeleri sağlandı.

Kırsal alanda yoksul köylüler belki geniş yığınlar halinde doğrudan mücadele saflarına çekilemediler ama genelde devrimcilerin yanında saf tuttular, gerillalara kucak açtılar.

Köylülerin doğrudan mücadele içine çekilmeleri bir süreç sorunudur. Feodal değerlerin yıkılması, devlete karşı duyulan korkunun yıkılması ve bilinçlenme süreçlerine bağlı olarak köylüler, artan oranda ve yoğunlukta devrim mücadelesine katılacaklardır.

12 Eylül öncesinde ülke genelinde sınıf çatışmasının derinleşmesine ve devrimci mücadelenin gelişmesine bağlı olarak köylü kitleler de hızla politize oldular, kırsal alanda yer yer önemli değişimler ortaya çıktı. Ama genelde, köylü kitlelerin hareketlilik düzeyi ileri boyutlara ulaşamadı.

DEVRİMCİ SOL'un mücadele pratiği değerlendirildiğinde yapmış olduğu tüm olumlu, özverili çalışmalara rağmen genelde kır örgütlenmesini yeterince geliştiremediğini söylemek durumundayız.

Yerleşik, yarı-yerleşik savunma örgütleri, ekonomik-demokratik örgütlenmeler gibi esas olarak kitle temeli yaratacak, gerillaya lojistik destek sağlamak ve kadro olarak beslemek işlevlerini görecek, savunmaya yönelik eylemleri gücü oranında gerçekleştirecek; köylü kitlesinin ekonomik yaşam düzeyini geliştirmeyi amaçlayacak türden legal, yarı-legal örgütlenmeler yaygın olarak gerçekleştirilemedi.

Ülkemizde yoksul köylülüğün, küçük köylülüğün, muhtarlık kurumu köy meclisi vb. gibi kurumları kullanarak ya da kooperatifler, birlikler, halkevleri, tarım proletaryasının bulunduğu yerlerde sendikalar vb. gibi demokratik örgütlenmeler aracılığıyla ekonomik-demokratik mücadele yürütme geleneği yoktur ya da çok cılızdır. DEVRİMCİ SOL örgütlü olduğu yerlerde, yoksul ve küçük köylülüğün ekonomik talepleri için mücadeleye atılmasına çaba gösterdi.

- DEVRİMCİ SOL Kürdistan'da Ulusal Baskı Siyasetine Kürt Halkının Asimilasyon ve Jenoside Uğratılmasına Karşı Çıktı Kürt Ulusunun Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkının Savunucusu Oldu.

DEVRİMCİ SOL Kürdistan'ın birçok kentinde, bu kentlerin çevresinde ve köylerinde ulusal ve sınıfsal mücadeleyi örgütlemeye çalıştı. Kürt halkının ulusal ve sınıfsal uyanışı için politik propaganda yaptı.

Oligarşinin Kürt ulusuna yönelik milli baskı siyasetine ve milli baskının çeşitli biçimlerdeki tezahürüne karşı çıktı ve mücadele etti. Kürt halkını asimilasyona ve jenoside tabi tutan, kültürel özelliklerini yok etmeye çalışan, dilini yasaklayan egemen sınıfların her türden baskı ve şoven propagandasına karşı, ısrarla Kürt ulusunun kendi kaderini tayin etme hakkını savundu. Şovenizmin her biçimine karşı çıkarak Kürt ulusunun varlığının kabul edilmesi ve haklarının tanınması mücadelesini yürüttü.

Kürt halkına sınıfsal ve ulusal kurtuluşunun, ezen ve ezilen ulusun emekçilerinin birlikte örgütlenmesi ve mücadele etmesinden geçtiğini anlattı.

DEVRİMCİ SOL, oligarşinin Kürdistan'daki baskı ve katliamlarına karşı protesto eylemleri de gerçekleştirdi. Kürt ulusunu yok etme provalarının yapıldığı Kanatlı '78, Gürman '78 gibi tatbikatlara karşı çıktı, bu tatbikatların gerçek amaçlarını halka açıklayarak teşhir etti.

Yine Milli Baskıya Karşı Mücadele Kampanyası örgütleyerek, oligarşinin Kürt ulusuna yönelik siyasetini, faşist baskıları protesto etti. Bildiri dağıtma, afişleme, pankart asma, yazılama, yasadışı gösteri, dağlarda ve köylerde gösteriler, isyan ateşleri yakma, faşistleri cezalandırma biçiminde eylemler gerçekleştirdi.

DEVRİMCİ SOL'un Kürdistan'daki çalışmasında, mezhep ayrılığına dayanan ve faşistler tarafından bilinçli olarak kışkırtılan çatışmayı önlemek için sürdürülen mücadele önemli bir yer tutar. Halkın mezhep farklılığından yararlanmak isteyen faşistler, alevi ve sünni halkın birarada olduğu illerde, sünni halkı, alevilere karşı kışkırtarak kendine taban yaratmaya çalışıyordu. Bu amaçla genellikle demokrat, ilerici yapıya sahip alevi halka karşı faşist saldırılar yoğunlaştırılıyor, provokasyonlarla ve yalan propagandalarla halk birbirine düşürülüyordu. Faşistler bu yolla birçok katliam düzenlediler ya da katliam denemesi yaptılar.

Özellikle Kürdistan'daki bazı illerde mezhep ayrılığı kullanılarak geliştirilen faşist teröre karşı DEVRİMCİ SOL, anti-faşist mücadeleyi örgütledi. Faşistlerin katliam provalarının gerçekleşmesini engelleyen caydırıcı bir güç oldu.

DEVRİMCİ SOL, Kürdistan'da yaygınlık kazanan sol gruplar arasındaki çatışmaları engellemek için de özel bir çaba gösterdi ve devrimcilerin, yurtseverlerin silahlarını birbirlerine değil, oligarşiye çevirmesi gerektiğini vurguladı.

DEVRİMCİ SOL'un Kürdistan'daki çalışması kentler yanında kırsal alanlarda da çalışmayı kapsıyordu. Ve bu çalışma Kürdistan'ın kırsal alanlarının bazı bölgelerinde gerilla birlikleri oluşturarak bir gerilla hareketi yaratma noktasına ulaşmıştır.

Ancak tüm çabalara karşın DEVRİMCİ SOL'un Kürdistan'da yürüttüğü çalışmanın belirlenen hedeflere ulaştığını ve Kürdistan genelinde her gün biraz daha gelişen ve büyüyen bir örgütlenmeyi yarattığını söylemek güçtür. Çeşitli öznel ve nesnel nedenlerle DEVRİMCİ SOL, Kürdistan'a ilişkin programının hedeflerine ulaşamamıştır.

F-DEVRİMCİ SOL KADINLARIN DEVRİM MÜCADELESİNE KATILMASININ TAŞIDIĞI ÖNEMİN BİLİNCİYLE HAREKET ETMİŞTİR

DEVRİMCİ SOL, kadınları devrim mücadelesine kazanmanın mutlak gerekliliği bilinciyle hareket etti.

Kadınlar katılmaksızın bir devrim mücadelesinin başarıya ulaşması olanaksızdır. Bu perspektifle hareket eden DEVRİMCİ SOL, öncelikle, emekçi kadınlar içindeki çalışma ve örgütlenmeye, onları artan oranda mücadele saflarına çekmeye ağırlık verdi. Kadınlar içindeki çalışma, mahalli çalışmanın önemli bir parçası haline geldi. Gecekondularda yaşayan emekçi kadınların örgütlenmesi için bizzat ev çalışmasına ağırlık verildi.

Anti-faşist mücadelede kadınların rolü küçümsenemez. Birçok mahallede, fabrikada, işyerinde, okulda vb. kadınlar, anti-faşist mücadelenin içinde oldular. Küçükten büyüğe, propaganda çalışmasından silahlı eyleme kadar her türlü eylem içinde bulundular, sıradan görevlerden yöneticiliğe kadar her türlü görevi yaptılar. Anti-faşist gösterilerin ön saflarında zaman zaman kitlesel olarak yer aldılar. Bizzat kadınların örgütleyip gerçekleştirdiği gösteriler düzenlendi.

DEVRİMCİ SOL, halk sınıf ve tabakaları içinde yarattığı örgütlenmelerde, kadınların daha etkin bir rol üstlenmesi, militan ve yönetici vasıflarını geliştirmeleri için özel çaba gösterdi.

Kadınlar içindeki çalışmalarda, onların siyasal bakımdan bilinçlenmesine ve toplum sorunları konusunda aktifleştirilmesine çalışıldı.

Cins ayrımından kaynaklanan baskılara, feodal geleneklerin kadını ezmesine ve onun toplumda ikinci sınıf insan olarak görülmesine karşı mücadele edildi. Kadınların siyasal bilinçlenme süreçleri aynı zamanda onların özgürleşme süreçleri de oldu.

G-DEVRİMCİ SOL BURJUVA İDEOLOJİSİNE ONUN ÇEŞİTLİ BİÇİMLERDEKİ YANSIMASINA VE EMPERYALİST YOZ KÜLTÜRE KARŞI MÜCADELE ETMİŞTİR

DEVRİMCİ SOL, burjuva ve küçük-burjuva ideolojisine, onların çeşitli biçimdeki tezahürlerine karşı ideolojik mücadele yürüttü. Oligarşinin egemenliğini pekiştirme amaçlı ideolojik propagandası, halka gerçekler açıklanarak etkisizleştirilmeye çalışıldı. Oligarşinin yalan ve demagojileri teşhir edildi.

Yine proletarya ve emekçi halk içinde ortaya çıkan uzlaşmacı reformist eğilimlere, revizyonizme ve her türden oportünizme karşı da ideolojik mücadele verildi.

Bir dizi kitap, broşür, yayınla, DEVRİMCİ SOL ve DEV-GENÇ dergileriyle, bildiri, duvar gazetesi, el ilanı, pullar vb. ile halka DEVRİMCİ SOL'un görüşleri, ideolojisi anlatıldı; burjuva ideolojisine ve onun etkilerine karşı mücadele edildi.

DEVRİMCİ SOL emperyalist yoz kültüre karşı halkın kültürel değerlerini savundu. Kültür faaliyetlerine önem verdi ve bu alanda örgütlü çalışma yürüttü.

Başlangıçta gençlik içinde sürdürülen kültür faaliyetleri daha sonra merkezi bir nitelik kazanarak genel bir çalışma haline dönüştürüldü.

Yoz, emperyalist kültüre, gerici feodal kültüre karşı mücadele edildi, kitleler bilinçlendirildi. Her alanda halkın kendi olumlu gelenek ve değerlerine sahip çıkması için çaba gösterildi, bu gelenek ve değerlerin korunması ve geliştirilmesine çalışıldı. Halkın kültürel birikimi ve mirasına sahip çıkıldı, bunların geleceğe taşınması için yeni kuşakların bilinçlendirilmesine önem verildi.

Oligarşinin yoz, kozmopolit kültürü yerine nasıl bir devrimci kültür yaratmak gerektiği üzerine belli bir anlayış şekillendirilmeye çalışıldı.

Devrimci saflarda kapitalizmin yarattığı alışkanlık ve bireyci eğilimlere karşı mücadele edilerek yarının ''yeni insan''ının yani sosyalist toplumun insanının yaratılması amaçlandı; bu konuda devrimci saflarda iç eğitime önem verildi.

Yine aydınları devrimci anlamda etkileme ve giderek kazanma hedeflendi. Bu konuda belli bir mesafe katedilmekle beraber aydınların yarattığı kast parçalanamadı.

DEVRİMCİ SOL'un devrimci kültür yaratma ve geniş kitlelere yayma doğrultusunda etkinlikleri çeşitli araçların devreye sokulmasıyla gerçekleştirildi. En başta çeşitli siyasal yayınlar ve dergi faaliyeti örgütlenerek teorik bir temel oluşturulmaya çalışıldı. Folklor şenlikleri, fotoğraf sergileri, spor şenlikleri, karikatür sergileri, halk müziği konserleri, tiyatro gösterileri vb. bu dönem içinde gerçekleştirilen etkinliklerden bazılarıdır.

III- DEVRİMCİ SOL'UN EYLEMLERİ OLİGARŞİNİN BASKI VE SÖMÜRÜSÜ KARŞISINDA EMEKÇİ HALKIN SESİ OLMUŞTUR

İddia makamı, DEVRİMCİ SOL'u halktan kopuk bir hareket olarak gösterme gibi boş bir çabayı eylemler konusunda da sürdürüyor.

Çizilen manzara şudur: Bir yanda ''dünyanın en güzel yerinde'' huzur içinde yaşayan bir halk vardır, diğer yanda anarşi-kaos yaratmaktan başka bir amacı olmayan DEVRİMCİ SOL'un eylemleri...

Böylesi bir yaklaşımın ülkemiz gerçeği ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Savcının ortaya koyduğu bu tabloyu en başta Türkiye'nin yakın tarihi yalanlıyor. Ama savcı yakın tarihi alt-üst etmekte sakınca görmüyor ve bunun için yalan, demagoji ve çarpıtma silahına sarılıyor.

Savcı yalan, demagoji ve çarpıtmalarıyla;

- Sürekli ekonomik ve siyasi kriz içinde yaşayan oligarşinin emperyalizm ve uluslararası finans kuruluşlarına olan bağımlılığını örtbas edemez;

- İçinde bulunduğu krizin tüm yükünü emekçi halka çektirmek isteyen oligarşinin, resmi güçlerinin yanısıra sivil faşist çeteleri örgütleyip halkın üzerine saldığını, yeni baskı önlemlerini yürürlüğe sokup katliamlar düzenlediğini gizleyemez;

- Her geçen gün biraz daha bilinçlenen ve örgütlü gücünü yaratmaya çalışan emekçi halkın mücadelesini yok sayamaz;

DEVRİMCİ SOL'un tüm eylemlerinin oligarşinin baskı ve sömürüsü karşısında emekçi halkın sesi olduğu gerçeğini karartamaz.

Evet, DEVRİMCİ SOL'un eylemleri, emekçi halkın talep ve özlemleriyle çakışan, onların sorunlarının çözüm yollarını gösteren eylemlerdir.

Anarşi-kaos, provokasyon yaratma DEVRİMCİ SOL'un değil, oligarşinin anlayışıdır. DEVRİMCİ SOL'un tüm eylemleri hedefli, amaçlı ve sınıflar mücadelesinde emekçi halk lehine sonuçlar elde etmeye yönelik eylemlerdir.

- DEVRİMCİ SOL, Halkı Bilinçlendirmeyi, Onları Oligarşinin Politikaları Karşısında Uyanık Tutmayı, Dikkatleri Bu Yöne Çekmeyi Amaçlayan Etkili Ajitasyon-Propaganda Eylemleri Yapmıştır.

Bu amaçla bildiriler dağıtılmış, duvar yazıları yazılmış, izinli izinsiz mitingler düzenlenmiş, forumlar yapılmış, pankartlar asılmıştır.

Hiç kimse bu eylemlerin kaos ve anarşi amacıyla yapıldığını iddia edemez, kanıtlayamaz. Çünkü tüm bu eylemlerde halk vardır. Halkın talepleri vardır. Bu eylemlerin teşhir ettiği ise oligarşinin baskı ve sömürü politikasıdır. Bu eylemlerin yasal ve yasadışı olması, silahlı veya silahsız olması DEVRİMCİ SOL'un değil oligarşinin tercihidir. Kendisine muhalif kimi düşüncelerin tartışılmasını istemeyen, bu düşüncelerin halk kitlelerine ulaşmasını engellemek için yasal veya yasadışı kurumlar yaratan oligarşinin karşısında, bu eylemlerin yasallığını veya yöntemlerini tartışmak gereksizdir.

Ajitasyon ve propaganda eylemleri içinde sürekli tartışma konusu edilen, karalamaya çalışılan bombalı pankart eylemine gelince; DEVRİMCİ SOL'un imzasını taşıyan bombalı pankartlardan hiçbirinde emekçi halktan tek bir kişiye zarar verilmemesine özen gösterilmiştir. Gerek yer seçimiyle, gerekse düzenlenişiyle halka zarar vermeyecek şekilde asılan bu pankartlardan zarar görenler, pankartlardaki mesajların halka ulaşmasını engellemek isteyen oligarşinin görevlileridir.

- DEVRİMCİ SOL, Ezilen Halk Sınıf ve Tabakalarının Haklarını Alabilmeleri İçin Mücadele Etmiş, Bu Doğrultuda Grevler, İşgaller, Mitingler, Boykotlar, Yürüyüşler, Protesto Gösterileri Düzenlemiştir.

Emekçi halkın her kesiminin haklarına sahip çıkmayı en temel görevi olarak kabul eden DEVRİMCİ SOL, bu yönde sayısız eylem yapmıştır. Okul işgallerinden, fabrika işgallerine; grevlerden boykotlara; iş durdurmalardan, kepenk kapatmalara; Türkiye'nin dört bir yanında aynı anda yapılan miting ve yürüyüşlerden şehirlerarası yürüyüşlere kadar birçok hak alma veya protesto gösterileri düzenlemiştir. DEVRİMCİ SOL'un emekçi halkla kaynaşıp bütünleştiğini gösteren bu eylemlerin birçoğu bu iddianamelerde yoktur. Olmamasının doğuracağı ''hukuki'' boşluklar, savcılık açısından yeğ tutulmuştur. Çünkü bu eylemlerin tümüyle iddianamelere yansıtılması, oligarşi açısından bir siyasi açmaz yaratacaktır. Savcılık için de önemli olan hukuk değil, siyasal kaygılardır.

Elbetteki bu eylemler salt hak alımına yönelik eylemler olarak kalmamış, kimi zaman büyük protesto hareketlerine dönüşmüştür. Örneğin, bir Kahramanmaraş olaylarının akabinde ve yıldönümlerinde gerçekleştirilen anti-faşist eylem ve gösteriler, yine emperyalist ülkelerin yeni-sömürge ülkelerde giriştikleri soykırım ve katliamlar karşısında, NATO'nun ülkemizdeki varlığı ve bölgedeki politikaları karşısında gündeme gelen çeşitli eylemleri bu türden protesto eylemleri arasında saymak gerekir. Silahlı, silahsız yüzlerce eylemi içeren bu türden protestolara binlerce, onbinlerce insan katılmıştır.

Kahramanmaraş Katliamı 12 Eylül öncesi ülkemizde gerçekleştirilen faşist katliamların en büyüğü ve en vahşicesiydi. DEVRİMCİ SOL hem katliamın ardından, hem de yıldönümünde binlerce insanın katıldığı protesto eylemleri örgütledi. Katliamın ardından yapılan protesto eylemleri DEVRİMCİ SOL'un önderliği ve örgütlenmesi ile gerçekleşirken, katliamın yıldönümünde yapılan protestolara diğer sol gruplar da katıldı ve eylemler birlik zemininde gelişerek yaygınlık kazandı. Ülke çapında gerçekleşen bu protesto eylemlerine öğrenciler, işçiler, memurlar, öğretmenler ve diğer halk kesimleri katıldılar. Üniversiteler, liseler işgal edildi, her taraf katliamı kınayan pankartlarla donatıldı. Yürüyüşler düzenlendi, gösteriler yapıldı. Fabrikalarda işçiler, devlet dairelerinde memurlar işi yavaşlattılar, katliamı protesto eden eylem ve gösteriler düzenlediler. Kitlelerin katliamdan duyduğu nefret, oligarşiyi ürkütecek boyutlara, kitlesel bir protesto gösterisine dönüştürüldü.

DEVRİMCİ SOL'un Maraş Katliamı'nı protesto amacı ile gerçekleştirdiği eylemler, aynı zamanda bu katliam gerekçe gösterilerek ilan edilen sıkıyönetimin de protesto edilmesi amacını taşıyordu. Bu eylemlerde hem faşist katliam lanetlendi, hem de sıkıyönetim ilanı protesto edildi.

- DEVRİMCİ SOL, 1975 İstanbul Kocamustafapaşa Çatışmasından Beri Devrimci Hareketin Gelenekleri Haline Gelen Kitlesel Sokak Çatışmalarını Sürdürmüştür.

Oligarşinin halk kitlelerine karşı yürüttüğü resmi ve sivil faşist saldırılar karşısında anti-faşist mücadeleyi devrimci şiddet temelinde sürdüren DEVRİMCİ SOL, bu mücadelenin boyutlanması ile orantılı olarak sokak çatışmaları mücadele biçimini; savunma, caydırıcı olma ve mücadelenin giderek daha üst bir biçimi olarak değerlendirmiş ve hayata geçirmiştir.

Öteden beri devrimci-ilerici hareketlere saldırma, bu tip gösteri ve mitingleri dağıtma çabasını sürdüren oligarşisinin kolluk kuvvetlerinin ve sivil faşist çetelerin bu taktiklerinin karşısında DEVRİMCİ SOL, bir gelenek yerleştirmeye çalışmıştır. Bu, her ne pahasına olursa olsun polisin ve faşistlerin saldırıları karşısında gerilememek, gerektiğinde bu uğurda kitlesel sokak çatışmalarına girmektir. Ve sonuçta DEVRİMCİ SOL böyle bir gelenek yaratmış, kitleye böyle bir bilinci kazandırmıştır.

24 Nisan 1975 tarihinde Site Öğrenci Yurdu'nun faşistler tarafından taranıp işçi Abdi GÖNEN'in öldürülmesi üzerine aynı gün Vezneciler'de toplanan iki bin kişiye Sultanahmet Meydanı'nı tutan polis saldırınca, iki bin kişi polisin bomba, silah ve panzerlerine karşı taş, şişe, sopa ile karşı koymuş, panzerler molotof kokteylleriyle işlemez hale getirilmiştir. 21.7.1980 tarihinde İstanbul'un çeşitli bölgelerinden halktan bini aşkın kişinin katıldığı Topkapı korsan mitingi henüz başlamadan polisin ateş açarak saldırmasına ve mitingi dağıtmak istemesine karşın, kitle paniğe kapılmadı ve DEVRİMCİ SOL militanları polise silahla cevap verdi. Uzun süren çatışmada yoldaşlarımız Talip GÜRDAL, İbrahim KARAKUŞ ve Yüksel KARAN vuruldular. Talip GÜRDAL ve İbrahim KARAKUŞ yoldaşlar olay yerinde, Yüksel KARAN ise daha sonra şehit düştüler. Kocamustafapaşa'dan beri süregelen bu ve benzeri çatışmalarla yeni halkalar eklenen çatışma geleneğinin izlerini, onca ağır darbelerden sonra yaşadığımız bugünlerde de görmek çok kolaydır. Bugün yine kitlesel sokak çatışmalarının ipuçlarını görmekte, bu anlayışın kitlelerin bilincine kazındığına tanık olmaktayız.

- DEVRİMCİ SOL, Sürekli Sefalete İtilen Halkımızın İçinde Bulunduğu Durumu Sergilemek; Halka, Sefaletten Kurtuluşun Oligarşiyi Yıkmak ve Onun Mülklerine El Koymaktan Geçtiğini Göstermek İçin Kamulaştırmalar Düzenlemiş Ve Kamulaştırılan Malzemeleri Halka Dağıtmıştır.

Halkın içine itildiği sefaletin bu yöntemlerle yok edilemeyeceğini gayet iyi bilen DEVRİMCİ SOL'un bu eylemlerdeki amacı; halka, tekelci şirketlerin halkın sefaleti üzerinde nasıl zenginleştiklerini, nasıl bilinçli olarak kıtlık-yokluk yarattıklarını göstermek ve DEVRİMCİ SOL'un yoksulun yanında, sömürücü tekellerin karşısında olduğu mesajını vermektir. Bu mesaj ''DEVRİMCİ SOL YOKSUL HALKIN YANINDADIR!'' sloganında dile getirildi.

Özellikle yiyecek ve günlük kullanım maddelerinde somutlaşan yokluk karşısında DEVRİMCİ SOL, uluslararası tekellerle işbirliği içinde ülkemizde bu alanı tekelinde tutan şirketlere yönelmiş, depoları basılarak el konulan yiyecek ve günlük kullanım maddelerini halka dağıtmıştır.

Bu eylemlerde de özellikle dikkat edilen nokta, basılan depo ve el konulan arabalarda çalışanlara zarar verilmemesi, el konulan eşyaların hiçbirine dokunulmaması ve bunların adil bir biçimde halka dağıtılması olmuştur.

- DEVRİMCİ SOL, Faşist Saldırılar ve İşgal Girişimleri Karşısında Halkı Silahlandırmış, Halkın Silahlı Direnişini Örgütlemiş, Bu Yönde Örgütlenmeler Yaratmıştır. Yaratılan Bu Örgütlenmelerle Faşist İşgaller Kırılmış, İnsanlık Düşmanı Faşist Katiller Cezalandırılmıştır.

Halkın anti-faşist mücadelede başarıya ulaşmasının tek yolunun yine halkın örgütlülüğü ve mücadelesi olduğunun bilincinde olan DEVRİMCİ SOL, hiçbir zaman bu eylemleri halka rağmen ve halkın dışında gerçekleştirmemiştir.

DEVRİMCİ SOL, halka, faşist saldırılar karşısında silahlanmak gerektiği bilincini kazandırmıştır.

DEVRİMCİ SOL, 12 Eylül öncesi sınıflar mücadelesinin her alanında halkın içinde ''Faşist Teröre Karşı Silahlı Mücadele Ekipleri''ni oluşturmuş, kitlelere siyasi, ideolojik ve örgütsel öncülük yapmıştır.

DEVRİMCİ SOL, faşist saldırı ve işgaller karşısında uzlaşma ve geri çekilmenin çözüm yolu olmadığını, aksine devrimci şiddet temelinde aktif savunma ve saldırı eylemleri ile faşist çeteleri caydırmak, geri adım attırmak gerektiğini, çözüm yolunun tek olduğunu belirtmiş ve bu doğrultuda geliştirdiği siyasi çizgisini, örgütlü olduğu yerlerde halka benimsetebilmiştir.

Bu anlayışla mücadelenin her alanda ve her boyutunda yaratılan mücadele örgütlenmeleri, faşist saldırıları, işgalleri geriletmek amacıyla savunma eylemlerini gündeme getirmiş, birçok faşist merkez, bu örgütlenmelerin mücadelesiyle dağıtılmış, faşist katiller cezalandırılmıştır.

- DEVRİMCİ SOL, İnsanlık Suçu Olan İşkenceye Her Zaman Karşı Olmuş, İnsanlık Düşmanı İşkencecileri Teşhir Edip Cezalandırmıştır.

Tüm insanlık tarihi boyunca egemen sınıfların en önemli silahlarından biri olan işkence, ülkemizde de oligarşinin kitleleri ezme ve sindirmede kullandığı bir silahtır. Bizzat devlet tarafından bir siyasi baskı aracı olarak örgütlendirilen, en küçük mahalli karakollarda dahi özel ''tezgah''lar kurularak uygulanan işkenceye karşı çıkmanın bir devrimci olmaktan öte insanlık görevi olduğunun bilincinde olan DEVRİMCİ SOL, tüm siyasi mücadele tarihi boyunca işkencecilerin düşmanı, korkulu rüyası olmuştur.

DEVRİMCİ SOL, işkence merkezlerine ve işkencecilere karşı teşhir ve cezalandırma eylemlerini gündeme getirmiştir.

Halk için birer dehşet yuvası haline gelen işkence merkezleri basılıp, ne kadar kof ve aciz oldukları, halkın gücü karşısında yenilmeye mahkum oldukları gösterilmiştir. Bu tür eylemlerin amacı sadece bu işkence merkezlerinin gerçek yüzünü göstermek, işkencecileri teşhir etmek ve onlara gözdağı vermek olduğundan, direnme ve karşı saldırı olmadığı sürece içeridekilere zarar verilmemesine dikkat gösterilmiştir.

Yine, işkencecilerin cezalandırılmasında özel kıstaslar gözetilmiş, üniforma taşıyan herkes değil, sadece işkence yaptıkları, halka zulmettikleri tespit olunanlar cezalandırılmıştır.

- DEVRİMCİ SOL Halkın Çıkarlarına Zarar Verecek İlişkilerden Ve Eylemlerden Kaçınmış, Gerçekleştirdiği Eylemlerde de Halkın Zarar Görmemesine Azami Dikkat Göstermiştir.

DEVRİMCİ SOL, gerek halk sınıf ve tabakaları ile olan ilişkilerinde, gerekse gerçekleştirdiği eylemlerin hedeflerinin seçiminde azami ölçüde özen göstermiş, oligarşiye anti-propaganda yapmaya olanak sağlayacak malzeme vermemeye çalışmıştır. DEVRİMCİ SOL'un bu konudaki yaklaşımının açık ve net olarak bilinmesi açısından DEVRİMCİ SOL Dergisi'nin Eylül 1980 tarihli 4. sayısında uzunca bir bölüm aktarmakta yarar görüyoruz.

''DEVRİMCİ SOL'un hiçbir kadrosu ve sempatizanı halkla ilişkilerinde sekter, onların çıkarlarını zedeleyici, devrimcileri kötü gösteren tavırlar içinde olmamalıdır.

''-Bu tür tavırları gösteren diğer gruplar ise ortaya çıkartılıp halka teşhir edilmelidir.

''-(...) birçok yerde lümpenler de, devrimciler adına çeşitli kesimlerden zorla para almakta ve devrimciler karalanmaktadır. Bu şahıslar mutlaka bulunup halka teşhir edilmeli ve devrimcilerin bu tür şeyler yapmayacakları anlatılmalıdır.

''-Esnaflardan ve küçük sermaye kesiminden alınan herşeyin parası tamam olarak ödenmelidir.

''-Bağış, gönüllü bir davranıştır. Asıl güç olan bir insanı senin düşüncene inandırarak sana yardım etmesidir. Zor ve gasp ise işin kolay yanıdır. Birincisi becerildiğinde o insan kazanılacaktır. İkincisinde ise, o insan hem kaybedilecek hem de devrimciler aleyhine yıllar süren anti-propagandayı dalga dalga etrafına yayacak ve gericiliğe hizmet edecektir.

''-Faşizme karşı savaşta zaman zaman istenmediği halde irademiz dışında halkın malına-canına zarar verme durumları doğmaktadır. Bu durumun asıl suçlusu faşizm olmasına rağmen, burjuvazi elinde tuttuğu, basın, yayın vb. tüm araçları ile halka zarar veren en ufak bir davranışımızı dahi affetmemekte ve alabildiğine anti-propaganda yapmaktadır.

''-Bunun için oligarşinin güvenlik kuvvetleriyle, faşistlerle çıkan çeşitli çatışma ve eylemlerde halkın maddi varlığına zarar verildiği hallerde bu zarar gücümüz oranında mutlaka ödenmelidir. Halkın canına zarar verildiği hallerde ise, bu durum en açık haliyle halka anlatılmalı ve oligarşinin anti-propagandası etkisiz hale getirilmelidir.

''-Faşizme karşı mücadele geliştikçe, oligarşi de boş durmamakta ve devrimcileri avlamak için yoğun bir muhbir ağı kurmaktadır. Bunları etkisiz hale getirmek elbetteki devrimci bir hareketin görevidir. Ama bu işi yaparken de amaç, halk kitlelerini örgütlemektir. Bir bölgede muhbir olarak bildiğimiz bir insanı cezalandırmadan önce birkaç kez devrimci bir tarzda yazılı veya sözlü mutlaka ihtar yapmalı ve suçlarının ne olduğu, yaptığı muhbirlik işinin kime hizmet ettiği anlatılmalıdır. Bir sonuç alınmazsa o kişinin ne görev gördüğü, kime hizmet ettiği ve nasıl bir halk düşmanı olduğu kitlelere anlatılmalıdır. Cezalandırma ise en son yapılacak iştir.

''(...) Yapacağımız her türlü işin hesabını çok açık bir şekilde halka verici ve insanları kazanıcı bir perspektife sahip olmak zorundayız.''

Evet, DEVRİMCİ SOL'un anlayışı budur. DEVRİMCİ SOL'un kadro ve sempatizanları bu doğrultuda eğitilmiş, pratikte de bu bakış açısının belirlediği ilkelere uygun hareket edilmiştir.

DEVRİMCİ SOL, gerçekleştirdiği eylemler sırasında da sıradan ve ilgisiz kimselerin zarar görmemesi için azami dikkati göstermiştir. Öyle ki faşist merkezler, cinayet odakları dışındaki yerler hiçbir zaman hedef alınmamış, bu hedeflere yapılan eylemlerde de çevrenin zarar görmemesi için planlama ve uygulamada mümkün olan en büyük dikkat gösterilmiştir.

Yine cezalandırma eylemlerinde kıstas, cezalandırılacak kişinin sadece faşist düşünceler taşıması olmamıştır. Cezalandırılacak kişilerin faşist hareketin yöneticisi durumunda olması veya halka karşı bizzat cinayet, katliam gibi ağır suç işleyen konumda olması temel kıstas olmuştur. Bu kıstaslarla verilen cezalandırma kararlarının uygulanmasında hedef dışındaki kişilerin zarar görmemesi konusunda özel dikkat gösterilmiş, cezalandırma eylemleri başkalarının zarar görmesine yol açmayacak saatlerde ve yerlerde uygulanmıştır.

Kendiliğinden ve kaza sonucu meydana gelen istisnalar dışında, DEVRİMCİ SOL'un her eyleminde halka zarar verilmemesi için gösterilen özeni görmek mümkündür.

- DEVRİMCİ SOL, Silahlı Eylemin Hedefinin Kitlelerin Anlayabileceği Ölçüde Açık ve Net Olması Gerektiğini Savunmuştur.

DEVRİMCİ SOL'un silahlı eylemlere bakış açısı DEVRİMCİ SOL Dergisi, sayı 1, sayfa 5'teki ''Silahlı Eylemin Hedefleri Kitlelerin Anlayabileceği Açıklıkta Olmalıdır'' yazısında şu şekilde belirtilmektedir:

''... İktidarın alınmasında temel yöntem silahlı mücadelenin seçilişi yetmemektedir. Silahlı mücadelenin, mücadele yolu olarak seçilmesinden sonra, bu mücadelenin nasıl, ne zaman, hangi şartlarda ve hangi hedeflere yöneleceğinin perspektifini çizmek gerekir.

''... Vuracağı hedefin kitleler içerisinde ne tür sonuçlar yaratacağını, siyasi sonuçlarının ne olacağını, karşı-devrimin propagandasının ne tür gelişeceğini düşünerek, eylemin amacı kitlelerce anlaşılabilecek kadar açık ve net olmalıdır.''

DEVRİMCİ SOL, amaçsız, halka zarar veren eylemlere her zaman karşı çıkmıştır. Politik amaç taşımayan, salt askeri bakış açısının ürünü olarak gerçekleştirilen eylemleri yanlış bulmuş ve bu eylemlerin devrimcilerin mücadelesine zarar vereceğini söylemiştir.

Devrimciler halkın nezdinde her zaman haklılık zeminini korumalı, eylemleri bu zeminde gelişmelidir. Amaç salt eylem yapmak değildir. Önemli olan yapılan eylem etrafında kitleleri tartıştırabilmek, bilinçlendirmek ve mücadeleye kazanmaktır. Silahlı eylem kitleleri örgütleyici olmalıdır. Eylem, hedefi, planı ve uygulanışı itibarıyla kitlelerin sempatisi ve desteğini kazanacak tarzda örgütlenmeli ve gerçekleştirilmelidir.

Oligarşinin her halükarda devrimcileri karalamaya yönelik anti-propa-gandası olacaktır. Bunu etkisiz kılmak için öncelikle eylemlerin hedefi açık ve net olmalı, suçlu ile suçsuzlar ayırt edilmeli, sıradan insanlar rasgele yerler hedef yapılmamalıdır. Ve yine eylemlerin niçin yapıldığının, amacının ne olduğunun mevcut olanaklar ölçüsünde (bildiri, yazı, gazete ilanları, duvar gazeteleri vb. ile) halka anlatılmasına önem verilmelidir.

DEVRİMCİ SOL'un anlayışı bu olmuştur. Ve bu anlayışı doğrultusunda hareket etmiştir.

DEVRİMCİ SOL'un, eylemlerinden dolayı tarih önünde veremeyeceği hesabı yoktur. Gerçekleştirdiği eylemler halkların daha ileri bir toplumsal düzeni kurma mücadelesinin bir parçasıdır. Ve meşrudur. Ve bunların hiçbiri de tarih önünde haksız değildir, suç değildir. Aksine tüm insanlık tarihinin onayladığı ve insanlığın daha ileri adımlar atmasını sağlayan eylemlerdir. Bu açıdan DEVRİMCİ SOL görevini yapmanın, yapmaya devam etmenin verdiği rahatlık içindedir.

Oysa oligarşinin bütün eylemleri tarihe ve insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Tarih, oligarşinin hiçbir eylemini onaylamayacaktır. Oligarşinin halka karşı işlediği suçlar insanlık tarihinin olumsuzlukları olarak genç kuşaklara aktarılacak, lanetlenecektir. Her 1 Mayıs'ta, her 24 Aralık'ta, her 30 Mart'ta, her 16 Mart'ta... Oligarşi ve onun uşakları lanetle anılmaya devam edilecektir.

A- DEVRİMCİ SOL'UN KAMPANYALARI

DEVRİMCİ SOL mücadele stratejisine uygun olarak yürüttüğü günlük mücadele ve örgütlenme çalışmalarının yanısıra, ülkenin geleceğini, emekçi halkın yaşamını ilgilendiren önemli gelişmeler karşısında belli başlı güçlerini seferber ettiği ''kampanya''lar örgütlemiştir.

Önemli gelişmelerde emekçi halkın da hesaba katılması gerektiğini, ezilen halk kesimlerinin de söyleyecek sözleri olduğunu göstermek ve oligarşiyi halk düşmanı politikasında geri adım attırmak için düzenlenen bu ''kampan-ya''larda, gelişmelerin niteliğine uygun olarak DEVRİMCİ SOL tüm mücadele yöntemlerini kullanmış ve örgütlenmelerini bu yönde kanalize etmiştir.

Bu anlayışla gündeme getirilen kampanyalar, kamuoyunun dikkatini bu konulara çekmiş, belirli bir bilinçlenme yaratmış ve oligarşiye devrimcilerin gücünü duyurmuştur.

DEVRİMCİ SOL'un bugüne kadar yürüttüğü kampanyaların belli başlıları şunlardır:

a-Emperyalizme, Faşist Teröre, İşsizliğe ve Pahalılığa Karşı Mücadele Kampanyası (1979 Temmuz-Ağustos)

Oligarşinin içinde bulunduğu kriz 1975'ten itibaren giderek derinleşmeye başlamıştı. 1978-79'a gelindiğinde, ülke, ekonomik ve siyasi açıdan tam anlamıyla bir çıkmaza girmiştir.

Krizi atlatma yolunda çözümler üretemeyen oligarşinin önünde tek bir yol vardır; tüm yeni-sömürgelerin başvurmak zorunda kaldıkları daha fazla dış borç ve bunun sonucu emperyalizme daha fazla ekonomik-siyasi bağımlılık...

1978 Mart ve 1979 Haziran aylarında uygulamaya sokulan IMF ''istikrar programı'' bu politikanın ürünüydü. IMF'nin dayattığı program, bir yandan emekçilerin ücretlerini dondururken, diğer yandan peş peşe gelen zamlar, yokluk ve kıtlığa neden olmaktaydı.

İzlediği çizgisiyle CHP'nin faşizme karşı olmadığını, emekçi halkın yanında faşizmle mücadele etmek yerine faşist güçlerle uzlaşma yolunu seçtiğini halka anlatan DEVRİMCİ SOL, IMF programları ile dayatılan yaşam pahalılığını ve emperyalizmle daha sıkı ilişkiler içine girilmesini protesto etmek, emperyalizme olan bağımlılığı somut olarak gözler önüne sermek için ''Emperyalizme, Faşist Teröre, İşsizliğe ve Pahalılığa Karşı Mücadele'' kampanyasını başlattı.

Kampanya sonrası yaptığı değerlendirmede, kampanyayı ''sınıf mücadelesinin yükseldiği bir platform'' olarak değerlendiren DEVRİMCİ SOL, Eylül 1979 tarihli DEV-GENÇ Dergisi'nin 4. sayısında yer alan değerlendirmesinde şunları söylüyordu:

''... Kampanyanın asıl amacı kitlelerin gözünde gittikçe somutlaşan IMF gerçeğiydi.

''CHP-ECEVİT iktidarı IMF'nin tüm şartlarını kabul etmiş, devalüasyon %100'ü aşmıştır. Pahalılığın ve işsizliğin had safhaya çıktığı böyle bir durumda faşist partiler, pahalılık, işsizlik ve yokluğun müsebbibinin CHP nezdinde ''sol'' olduğunu işlemeye ve bu yolla kitleleri kendi faşist demagojilerine alet etmeye başladılar. (...) CHP'nin sol değil kapitalist olduğunu, ülkenin dışa bağımlı olduğunu, pahalılığın ve işsizliğin sorumlusunun emperyalizm, tekelci sermaye ve bir avuç sömürücü (...) olduğunu halka göstermeliydik.

''... Kampanya sürecinde başlıca hedefler emperyalist tekeller, işbirlikçi sermaye, tefeciler, stokçular ve faşistlerdi. Bu doğrultuda dizilerce yapılan eylemler, halk kitlelerinde şaşkınlık yarattı.''

''IMF'NİN YÖNETTİĞİ DEĞİL BAĞIMSIZ TÜRKİYE'' temel şiarı etrafında örgütlenen kampanya süresince, IMF'nin niteliğini, yeni-sömürge ülkelere ve ülkemize dayattığı programların ezilen halklara ne tür külfetler yüklediğini, sömürü ve baskıyı giderek arttırdığını, faşist terörü tırmandırdığını, IMF ile anlaşan iktidarların halktan yana değil, işbirlikçi tekellerden ve emperyalizmden yana olduğunu göstermek isteyen DEVRİMCİ SOL, bu amaç için çeşitli mücadele yöntemlerine başvurdu. Bunlar kabaca şunlardır:

DEVRİMCİ SOL; yüzbinlerce bildiri, el ilanı, pul ve afişlerle IMF'nin gerçek niteliğini, onun bir yardım kuruluşu değil, emperyalizmin yeni-sömürge ülke ekonomilerini denetleyen bir finans kuruluşu olduğunu halka anlattı. Ve halkı bu yönde bilinçlendirmeye çalıştı.

Duvar yazılarıyla, bombalı-bombasız pankartlarla IMF'yi ve oligarşiyi teşhir etti; uygulanan ekonomik programın halktan yana değil emperyalizmden yana sonuçlar elde etmeye yönelik olduğunu en özlü biçimde dile getiren sloganları halka ulaştırdı, halkın bu yönde düşünmesini sağlamak istedi.

IMF ve işbirlikçi tekellerin yarattığı yokluk ve karaborsa ortamında halkın acil gereksinmelerine çare bulmak, sembolik de olsa onlara yardım etmek amacıyla kamulaştırmalar gerçekleştirildi. Bu yönde çokuluslu şirketlerden Ünilever (Sana) ve Migros'a yönelik kamulaştırma eylemleri gerçekleştirilmiş, kamulaştırılan malzemeler, halkın en yoksul kesimlerinin bulunduğu mahallelerde halka dağıtılmıştır.

DEVRİMCİ SOL, yaratılan pahalılık ve yokluğun gerçek sorumlularının kimler olduğunu göstermek, emekçi halkın gözünde bunları teşhir etmek amacıyla, uluslararası tekellerin temsilcilerine ve işbirlikçilerine ait bir dizi şirketi silahlı militanlarıyla basmış, buralarda bulunan personele hiçbir zarar vermemeye özen göstererek büroları tahrip etmiş, büroların duvarlarına ve pencerelerine eylemin amacını anlatan sloganlar yazıp pankartlar asmıştır.

Sonuç olarak, DEVRİMCİ SOL, bu kampanya sırasındaki eylemleriyle, emperyalist finans kuruluşu IMF'yi, emperyalizmin dayattığı ekonomik programları kabul ederek Türkiye halklarını daha azgın bir sömürüye ve sefalete mahkum eden oligarşiyi, bu ekonomik programlarla halk üzerindeki sömürülerini daha da arttıracak olan işbirlikçi tekelci şirketleri protesto etmiştir. Yüzbinlerce bildiri, el ilanı, tüm bölge ve birimlerde elden ele dağıtıldığı gibi, günün en kalabalık saatlerinde ''kuşlama'' denilen yöntemle; bildiri ve el ilanları belediye otobüslerinin havalandırma kapaklarının üzerine konularak ya da yüksek binaların çatısında uygun yolla atılarak en geniş kitlelere ulaşması sağlanmıştır. Ve yine yüzbinlerce pul ve afişin yapıştırıldığı, protesto gösteri eylemlerinin gerçekleştirildiği, bir dizi emperyalist-işbirlikçi şirketin basıldığı, yüzlerce sempatizanın, militanın katıldığı kampanya faaliyetlerinde Hüseyin TAŞ ve Hüseyin AKSOY isimli DEVRİMCİ SOL militanları şehit düşmüş, bunun dışında hiçbir kayıp verilmemiştir. DEVRİMCİ SOL bu iki militanını katleden halk düşmanlarının isimlerini halka açıklayarak onları cezalandıracağını ilan etmiş, daha sonra da cezalandırmıştır.

b- 24 Ocak Kararlarını ve Zamları Protesto Kampanyası, Kepenk Kapatma Eylemi (Şubat 1980)

1980'e gelindiğinde oligarşinin ekonomik-siyasi çıkmazı tam anlamıyla bir krize dönüşmüştü.

Oligarşi, krizi gidermenin tek yolunu IMF'ye boyun eğmekte, dayatılan tüm iktisadi-siyasi politikaları benimsemekte buldu. Bunun sonucu olarak IMF ile yeni anlaşma imzalandı. Ve Türkiye'nin ekonomik tarihine ''24 Ocak Kararları'' diye geçen önlemler paketi hazırlandı. Turgut ÖZAL ve Süleyman DEMİREL'in mimarlığını yaptığı bu kararlar çerçevesinde ilk etapta Türk parasının değeri dolar karşısında %48.6 oranında bir devalüasyonla 47.10 TL'den 70 TL'ye düşürülüyor ve halkımızın geleceği IMF'ye ve diğer emperyalist finans kuruluşlarına, tekellere ipotek ediliyordu.

Burada ayrıntısına girmeye gerek görmediğimiz 24 Ocak Kararları Türkiye'nin ekonomik politikasını kimlerin belirlediğinin en açık göstergesidir. Emperyalizm ve işbirlikçi tekellerin isteği doğrultusunda alınan bu kararlarla emekçi halk tam bir sefalete itilmiştir. Emekçi halk üzerinde uygulanan bu ekonomik politika o denli acımasızdır ki, yaratılan yoksulluk ve sefalet karşısında siyasi iktidarın ancak bir açık diktatörlükle sürdürülebileceğini burjuva muhalefet dahi açıkça söyler olmuştur.

Ücretler aynı kalırken peş peşe gelen zamlar altında ezilen emekçi halk çeşitli biçimlerde tepkisini dile getirmekte, ancak sendikal ve mesleki kitle örgütlerinde tutarlı bir yönetimin olmaması varolan tepkinin doğru hedeflere yönelmesini engellemektedir. Genellikle Amerikancı sarı sendikacıların, reformist uzlaşmacı yöneticilerin tekelindeki bu kitlesel örgütlenmelerin muhalefeti göstermelik olmaktan öteye gitmiyordu. Çünkü amaç emekçi sınıfların haklarını savunma ve oligarşinin karşısına güçlü ve örgütlü bir sesi çıkarma değil, muhalefet rolü oynamaktı.

Bu ortamda kendini halktan yana gören, kitlelerin sesi olduğunu iddia eden devrimci örgütlere büyük görevler düşüyordu. DEVRİMCİ SOL üzerine düşen görevin bilincinde olduğunu gösterdi ve ''24 OCAK KARARLARINI VE ZAMLARI PROTESTO'' kampanyasını başlattı.

Her türlü ajitasyon-propaganda çalışmalarının yanısıra, işbirlikçi tekellere alınan tavırlar halk tarafından sempati ile karşılandı. DEVRİMCİ SOL'un her eylemi kitlelerde yankısını bulmakta gecikmedi. Öyleki işbirlikçi tekelci şirketlerin basılan büro ve depolarında çalışan emekçiler, DEVRİMCİ SOL militanlarını sempati ile karşıladılar. Ve her türlü yardımı yapmakta tereddüt göstermediler.

Bu kampanyanın doruk noktasını esnafın ''kepenk kapatma'' eylemi oluşturmuştur.

Kepenk kapatma, gerek gerçekleştiği dönemde, gerekse daha sonra epeyce karalanmaya çalışılmış bir eylemdir.

Genellikle, esnafın tehdit vb. yollarla kepenk kapatmaya zorlandığı şeklinde sürdürülen demagojik karalamalara savcılık da beceriksizce katılmış, II. İddianame Eylem 306 ve III. İddianame Eylem 221 olarak yer verdiği bu eylem biçimini anlatırken, kendi amacına uygun bir anlatım seçmiştir. Ancak bunu o kadar beceriksizce yapmıştır ki, iddianameyi okuyan herkes, sergilenen cahilliği ve art niyetli yaklaşımı hemen görebilir:

- Savcılık, iddianamelerde bu eylemin Kahramanmaraş olaylarını protesto için yapıldığını iddia ederken, eylemin Kahramanmaraş olaylarının yıldönümünden yaklaşık 2 ay sonra gerçekleştiğini unutmuştur.

Kepenk kapatma eylemi, Kahramanmaraş olaylarını protesto etmek için değil, 24 Ocak Kararları'nı ve zamları protesto amacıyla sürdürülen kampanyanın bir parçası olarak gündeme gelmiştir.

- Yine savcılık, eylemi İstanbul'un Gültepe semtiyle sınırlamış, kendince DEVRİMCİ SOL'un bu kampanyayı tüm İstanbul çapında ve Anadolu'nun bazı yerlerinde gerçekleştirdiğini gizlemiştir (!)

- Son olarak da, geneldeki demagojiye uygun olarak savcılık, bu eylemin zorla gerçekleştirildiğini iddia etmiştir.

Kepenk kapatma eylemi, esnafın üstüste gelen zamlarla halkın karşısına zamların sorumlusu gibi çıkarılmasına duyduğu tepkiyi ve bu zamları birer esnaf olarak kendilerinin de protesto ettiğini, zamlardan kâr edenin kendisi değil egemen sınıflar olduğunu göstermek amacıyla yapılmıştır.

Kepenk kapatma eylemi sırasında hiçbir esnafa zor kullanılmamıştır. Nitekim eylem sonrası esnaftan bir şikayet gelmemesi bunun açık bir göstergesidir. DEVRİMCİ SOL militanlarının bu eylemde üstlendikleri tek görev esnafa gerçekleri anlatmak, zamlara karşı bir tavrın gerekliliğine işaret etmek ve tüm esnafı aynı günde harekete geçirerek bir organizasyon yaratmak olmuştur. Eylemden önce esnafa bildiriler dağıtılmış, amaç anlatılmıştır. Esnafları tek tek dolaşan yüzlerce DEVRİMCİ SOL militanı, bu eylem için seferber edilmiş ve eylem gününde tüm İstanbul'da esnaf kepenk kapatmıştır.

Bu durum, DEVRİMCİ SOL Dergisi'nin Mart 1980 tarihli 1. sayısında eylemle ilgili yapılan değerlendirmede açık biçimde anlatılıyor:

''Artan pahalılık, paranın değerinin düşürülmesi karşısında esnaflar da bundan rahatsız olduklarını belli etmeye başladılar. Özellikle İstanbul mahallelerindeki bakkal, lokantacı, manav, kahveci vb. gibi esnaflar açıkça devrimcilerin yanında olduklarını gösterdiler. (...)

''Esnafın oligarşiye karşı tepkisini yönlendirmek ve eyleme dökmek için DEVRİMCİ SOL, 14 Şubat günü için eylem kararı aldı. İstanbul'un tüm mahallelerinde, merkezi yerlerinde tüm esnafın dükkanlarını kapatması için yoğun bir politik çalışmaya girildi.

''15 Şubat günü bu çalışmalar sonucunu verdi. İstanbul, burjuva gazetelerinin manşetlerinden bile görüldüğü gibi 'ölü şehir' haline gelmişti. Esnafın %90'ın üstündeki kesimi direnişe katılmıştı.

''Bu eylem, burjuva gazeteleri, sıkıyönetim ve oportünist gruplar tarafından karalanmaya çalışıldı. Zor yoluyla yapılan bir eylem olarak gösterilmeye çalışıldı.''

Bu kampanya sırasında esnafa karşı hiç zor kullanılmamış mıdır, diye sorulabilir. Evet, esnafa karşı zor kullanılmıştır. Ama bu, esnafın dükkanlarını açmak için oligarşinin polisi ve askeri tarafından uygulanmıştır. Özellikle kentin merkezi yerlerinde polis ve asker, esnafı evlerinden toplamış, zorla dükkanlarını açtırmış ve yeniden kapatmamaları için her dükkana silahlı bir nöbetçi koymuştur. Başarıya ulaşmasa da, böyle bir zor uygulanmıştır ve bu zoru uygulayan oligarşidir, DEVRİMCİ SOL değil.

Nitekim DEVRİMCİ SOL Dergisi'nin Mart 1980 tarihli 1. sayısında yer alan ''Esnafın Oligarşiye Tepkisi Kepenk İndirme Eylemi'' başlıklı yazıda da bu durum şu şekilde açıklanmıştır:

''Bunların hepsi asılsızdır. Asıl şiddete başvuran bizzat sıkıyönetimdir. Kepenk indiren esnaf zor ile evinden alınıp dükkanı açtırıldı; hatta dükkanlar kilitleri kırılıp açıldı.

''Neden?

''Çünkü esnaf oligarşiye karşı haklı bir tepki duyuyordu. Pahalılıktan, yokluktan, büyük spekülatörlükten esnaf da rahatsızdı. Bu rahatsızlığını DEVRİMCİ SOL'un eylem çağrısı üzerine eyleme dönüştürdü. Bunu ''zorla yaptırıldı'' diye açıklamak, gerçekleri açıklamaktan uzaktır. Çünkü, sıkıyönetimin varlığına rağmen esnafın devrimcilerin çağrısına uyması ancak haklı talepler temelinde mümkün olabilirdi.''

Diğer yandan DEVRİMCİ SOL'un kepenk kapatma kampanyasındaki amacı hayatı felce uğratmak olmamıştır. Bir yanda esnafa zamları protesto bilinci verilirken, diğer yandan da halkın acil ihtiyaçlarını karşılayacak işyerlerinin her mahallede açık tutulması, bu işyerlerinin protesto dışında kalması için çaba göstermiştir. Nitekim kampanya günü İstanbul'daki fırınlar, eczaneler vb. yerler açık kalmıştır. Yine bir gün önce bir olayı protesto etmek için kepenklerini kapatan Kadıköy Çarşı esnafından maddi kayba uğramaması için o gün kepenklerinin kapatmaması istenmiş, tek tek esnaflarla konuşarak dükkanlarını açık tutmaları sağlanmıştır.

Sonuç olarak, kepenk kapatma eylemi DEVRİMCİ SOL'un ideolojik-siyasi özgücünü anlamayanların düz mantıkla ileri sürdükleri bir 'güç gösterisi' eylemi değildir. Elbetteki bu eylem, DEVRİMCİ SOL'un halkın nabzını tutma ve harekete geçirilmesi konusundaki gücünün de ifadesi olmuştur. Ancak eylemin asıl amacı, küçük esnafın zamlara ve halkla karşı karşıya getirilmesine duyduğu tepkiyi ortaya koyması olmuştur. Nitekim eylem sonuçlandığında hedeflenen amaç belli oranlarda elde edilmiş, esnaf zamların kendisini soktuğu hedef durumundan sıyrılabilmiş ve halkla olan ilişkileri daha olumlu bir rotaya girmiştir. Eylemin diğer bir sonucu da DEVRİMCİ SOL'un küçük esnafa yaklaşımının ortaya konması ve küçük esnafla örgütlü ilişkilerde bir adım daha ileri aşama kaydetmesi olmuştur.

c- Karakollardaki İşkence ve Tariş Direnişindeki Polis Baskısına Karşı Kampanya

Devrimci mücadelenin ülke çapında adım adım gelişmesi, 1980'e gelindiğinde oligarşiyi büyük bir çaresizlik içine düşürmüştü. Devrimcilerin önderliğinde yükselen anti-faşist mücadele, sivil faşist çetelere her geçen gün geri adım attırmakta; işçi sınıfı ekonomik-demokratik-siyasal taleplerle grev ve direnişler örgütlemekte; Kürt halkı içerisinde ulusal bilinç giderek güçlenmekte, Kürt halkının ulusal talepleri ön plana çıkmakta; kısaca hayatın her alanında oligarşi giderek köşeye sıkışmakta idi.

Faşist MHP destekli AP hükümetinin yükselen devrimci mücadele karşısında tek silahı, baskı ve terördü. Baskı ve terörün en yaygın uygulanan biçimlerinden biri de işkence idi.

1980'e gelindiğinde işkence öyle bir seviyeye ulaşmış ve yaygınlık kazanmıştı ki, en ücra karakollarda bile halka ve devrimcilere rahatlıkla işkence yapılabiliyordu. Geçmişte özel yerlerde, köşklerde, MİT bürolarında gizli olarak yapılan işkence, artık herkesin gözleri önünde açıktan yapılmaya başlanmıştı.

1. Şubelerin sistemli işkence yapan merkezler haline getirilmesi yanında her mahalli karakol da birer işkence merkezi haline dönüştürülmüştü.

Sivil faşist çetelerin, özellikle büyük şehirlerde devrimci hareketin mücadelesiyle etkisiz duruma sokulması, AP hükümetin polisi direkt devreye sokmak zorunda bıraktı. Polis, devletin baskı organı olmasının ötesinde tek tek faşist zihniyetli kişilerden oluşmuş bir teşkilat olarak, MHP'nin bir yan kuruluşu gibi çalışmaya başlamıştı. Polis içindeki genellikle POL-DER üyesi olan demokrat unsurlar tasfiye edilmiş, tüm polis kadroları ve yönetim mekanizmaları POL-BİR üyesi faşist polislerle doldurulmuştu. Bu durum her türlü yasa ve kuralın bir kenara bırakılması, insanlık dışı uygulamaların, işkencelerin emekçi halka ve devrimcilere reva görülmesi anlamına geliyordu.

Karakollar birer işkence merkezi idi artık. En ufak bir işi olan sıradan vatandaş bile karakola gitmekten çekinir olmuştu. Devrimcileri bir kenara bırakalım, şüpheliler bile hemen işkenceye yatırılmaktaydı. Polisin eline düşenlerin her ne sebeple ve kim olursa olsun işkenceden geçmesi ve en azından sakat kalması kanıksanır hale gelmişti. Şube ve karakollarda intihar süsü verilmiş cinayetler, tecavüze uğrayanlar her gün gazetelerin normal haberleri içinde yer alıyor, çoğunlukla da bu olaylar kamuoyuna hiç yansımıyordu.

Bu durum DEVRİMCİ SOL Dergisi'nin Mart 1980 tarihli 1. sayısında yer alan ''Karakollarda İşkence, Polisin Saldırgan Tavrı ve Karakol Baskınları'' başlıklı yazıda da açıkça ortaya konmuştur. Şöyle deniyordu DEVRİMCİ SOL Dergisi'nde:

''Oligarşinin baskı teşkilatlarından biri olan polis teşkilatı en küçük mahalleye kadar yayılmıştır. Emniyet teşkilatının en yüksek kademelerinden ve İçişleri Bakanlığı'ndan aldıkları emirlerle halkı yıldırıyor, devrimcilere karakollarda işkence yapıyorlar. En küçük bir 'olay'da dahi, polisler, istedikleri evlere baskın yapıyor, emekçi halktan insanları, kadın-çocuk demeden hırpalıyor. Bunun dışında bazı polis karakollarında gözaltına alınan kadınlar tecavüze dahi uğruyor.

''Karakollar, AP hükümetinin işbaşına gelmesiyle beraber tamamen POL-BİR'li MHP'li polislerin karargahı haline gelmiştir. İlerici-demokrat polisler sürülmekte, hiçbir karakolda 'varlık', etkinlik gösterememektedir...

''... Polis karakolları, devrimcilere, halka zulüm yağdıran işkence eden bir hale getirilmişlerdir. En küçük bir olayda dahi karakola düşen devrimciler dövülmekte, işkence görmekte ve ondan sonra 1. Şubeye teslim edilmektedir.''

Estirilen bu polis terörü aynı dönemde Tariş'te direniş yapan işçiler üzerinde de gösterilince, DEVRİMCİ SOL, bu duruma daha fazla sessiz kalmamak gerektiğine karar vererek polis terörünü ve işkenceyi protesto etmek amacıyla bir kampanya başlattı.

Kampanya esas olarak bir uyarı niteliğindeydi. Karakollarda, şubelerde halka karşı en acımasız işkenceleri yapanları, halka zulmü reva görenleri teşhir etmek ve halkın gücü karşısında aslında ne kadar çaresiz olduklarını göstermek kampanyanın bir diğer amacı idi.

Kampanya çeşitli ajitasyon-propaganda çalışmalarının yanısıra ''karakol baskınları'' eylemlerini temel alacak şekilde yürütüldü. Tespit edilen karakollara baskın eylemleri düzenlendi. Eylemlerde, karakollar silahsızlandırılıp tahrip edildi. Bunun dışında karakollardaki görevlilere karşı herhangi bir şey yapılmadı. Ortaya çıkacak direnmeler karşısında alınacak tavır ise, son ana kadar cana zarar vermemeye çaba göstermek biçimindeydi.

Bütün karakol baskınlarında bu ilke titizlikle uygulandı. Ve kişilere zarar verilmekten özellikle kaçınıldı. Burada tek bir istisna meydana gelmiş, o da bir polisin tüm uyarı ve çabalara karşın direnmesi ve DEVRİMCİ SOL militanlarına silah çekip ateş etmesi sonucunda meydana gelmiştir.

Yine eylemlerdeki amaç yukarıda adı geçen DEVRİMCİ SOL Dergisi'nde şu şekilde açıklanmaktadır:

''Karakollardaki işkenceleri (ve ayrıca İzmir'de işçilere karşı polis şiddetini) protesto etmek için 3 tane karakol baskını düzenlendi. Bu amaçla karakollardaki polislerin yalnızca silahları alındı. Bir eylemde, politik yanın ağırlık kazanması, politik amacına uygun olarak askeri eylemin yapılması son derece önemlidir. Karakol baskınları bunu açıkça göstermiştir. DEVRİMCİ SOL'un... eylemlerinin rasgele adam öldürme, rasgele jandarma vurma gibi politik amaçlarından ziyade askeri yanı, 'kendini koruma' yanının ağırlık kazandığı eylemlerle farkı bir kere daha somutlanmıştır.''

Bu eylemler sonrası oligarşi karakolları özel bir korumaya almış, halkın gücünü yakından hisseden işkenceciler daha dikkatli davranmaya başlamış, dolaylı yollardan DEVRİMCİ SOL'a mesajlar göndererek kendi karakollarında işkence yapılmadığını, halka çok iyi davrandıklarını ve davranacaklarını belirtmişlerdir. İşkencecilerin huzuru kaçmıştır bir kere; o döneme kadar halkın etrafından geçmeye korktuğu karakol binaları artık kendini korumaktan başka bir iş yapmayan, özel takviye askeri birlik gelmeden çevreye müdahale edemeyen birimler haline gelmiştir.

Kampanya sırasında kentlerde başta karakol baskını eylemleri olmak üzere gerçekleştirilen eylemlere paralel olarak, kırsal kesimde de aynı program doğrultusunda eylemler yapılmıştır.

Karakol baskınları ile hem oligarşinin baskı ve işkence yuvalarına darbeler vurulmuş, hem de polisin, dolayısıyla devletin göründüğü kadar güçlü olmadığı halka bizzat gösterilmiştir. Halkın, polislerin, karakolların gücüne karşı olan korkusu eskisine nazaran zayıflamış, bu güçler halkın gözünde yıpratılmıştır. Yine karakol baskınları devrimci mücadelede yeni ufuklar açmış, mücadelede atılganlık ve cesaret unsurunun taşıdığı önemi ortaya koymuştur.

d- Kürdistan'da Milli Baskıya Karşı Mücadele Haftası (Haziran 1980)

Oligarşinin Kürt ulusuna yönelik asimilasyon ve jenosit politikası, Kürdistan'da ulusal ve sınıfsal mücadelenin gelişmesine paralel olarak hız kazanmıştı. Kürt halkının en ufak ulusal talebine katliamlar ve baskılarla yanıt vermeyi geleneksel politikası haline getiren oligarşi, ülke genelinde emekçi halk muhalefetine yönelik saldırısına, Kürdistan özelinde ulusal baskıyı da eklemişti. Kürdistan, oligarşi için ''bölücülük'' merkeziydi, sürekli baskı altında tutularak burada ''devletin otoritesi'' sağlanmalıydı.

DEVRİMCİ SOL, Kürt halkına yönelik saldırıların yoğunlaştığı kesitte ''Kürdistan'da Milli Baskıya Karşı Mücadele'' kampanyası başlattı. Bir hafta boyunca Elazığ, Tunceli, Malatya, Gaziantep, Diyarbakır, Van ve çevresinde, köylerde yoğun bir mücadele yürüttü.

1980 Haziran'ının son haftasında gerçekleştirilen bu kampanyada yapılanlarla ilgili olarak DEVRİMCİ SOL Dergisi'nin Temmuz 1980 tarihli 3. sayısında şunlar söyleniyor:

''... Mücadele çok yönlü yürütüldü. Milli baskı politikasını, faşist baskıları, protesto içeriğindeki propaganda; bildiri, afiş, pankart, korsan gösteri, dağlarda ve köylerde gösteriler, isyan ateşleri, faşistleri cezalandırma biçiminde sürdürüldü.''

''Milli Baskıya Karşı Mücadele Haftası'' boyunca, Kürt halkına yönelik baskılar protesto edildi. Oligarşinin şoven yüzü teşhir edilerek Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkının kabul edilmesi yönünde propaganda yürütüldü. Kürt halkına, kurtuluşun anti-emperyalist, anti-oligarşik halk devriminde yattığı bunun için ezen ve ezilen ulus emekçilerinin ortak düşmanlarına karşı mücadele etmeleri gerektiği anlatıldı.

Kampanya Kürt halkı tarafından sempatiyle karşılandı, halka güven verdi.

DEVRİMCİ SOL'un Kürdistan'daki mücadelesi ve eylemleri kampanya öncesi olduğu gibi kampanya sonrası da sürdü. Bunlardan 1980'de gerçekleştirilen Tunceli Pertek Dere Nahiyesi Jandarma Karakolu'nun basılarak silahsızlandırılması eylemi, Kürdistan'da 1938'den sonra ilk defa oligarşinin karakollarına yönelik olmasından dolayı büyük bir darbe olmuş, bu eylemle jandarma zulmü altındaki emekçi Kürt halkının sesi dile getirilmiştir.

e- Faşist Teröre Karşı Mücadele ve Gün SAZAK'ın Cezalandırılması

Gün SAZAK cezalandırıldıktan sonra DEVRİMCİ SOL halkımıza ve kamuoyuna aşağıdaki bildiriyi dağıttı:

''TOPRAK AĞASI, SERMAYEDAR, KAÇAKÇI, FAŞİST ŞEF GÜN SAZAK CEZALANDIRILDI.

''Yıllardır Türkiye devrimcilerine ve emekçi halklarına kan kusturan, dizilerce katliamları tertipleyip binlerce yurtseveri zindanlara sokup, işkencelerden geçiren bu faşist düzenin yetkililerinden faşist şef Gün SAZAK cezalandırıldı.

''Faşist şef Gün SAZAK'ı niçin ölüme mahkum ettik?

''Halkımız!...

'''Devlet, insanın insanca yaşamasını sağlayacak tüm tedbirleri almak zorundadır'. Bu sözü biz devrimciler değil, bugün faşist iktidarın sözcüleri anayasaya koydular.

'''İnsanca yaşamak'; kim istemez ki!...

''Oysa bugün bizlere sunulan nedir? Yüzlerce katliam, yüzbinin üzerinde tutuklu, yüzlerce işkenceden sakat kalmış kişi; pahalılık, işsizlik, her gün öldürülme korkusudur. Bu mudur devletin bize sağladığı 'insanca düzen'?

''Evet bir takım insanlar daha doğrusu bir 'azınlık' insanca (!) yaşıyor. Mutlu bir azınlık milyonlarca emekçinin açlıktan kıvranması, işkence ve zindanlarda çürümesi pahasına yaşıyordu.

''Biz komünistler bir avuç azınlığın değil tüm çalışanların, alınteri dökenlerin insanca yaşadığı, hiç kimsenin sömürülmediği, ülkemizin emperyalizme bağımlı olmadan özgür ve halk demokrasisi ile idare edilmesini isteyen, egemenliğin bir avuç azınlığın değil, emekçi halkın elinde olduğu demokratik halk iktidarı için savaşan, her gün faşist kurşunlarla canını veren, işkencelere uğrayan, zindanlara atılan, televizyonda, radyoda ve basında 'terörist' dedikleri halk savaşçılarıyız.

''Evet. Bugün ülkemizde bir terör vardır. Ama bu terörü uygulayanlar ve başlatanlar tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de bizler değil bir avuç azınlıktır. Hiçbir devrimci insan öldürme ve silahtan yana değildir, ama sorun milyonlarca emekçi yoksul halkın kurtuluşu ise bu amaç için herşey yapılmalıdır.

''Halkımıza kurşun sıkan, evlerinde rahat vermeyen, her gün devlet desteği ile yetiştirilip halkımıza saldıran faşistlerdir ve onların devletidir. Silahı ve şiddeti seçen onlardır.

''Faşizm dünyanın her yerinde ezilen sınıfların ve işçilerin, köylülerin, küçük esnafın haklı mücadelesini engellemek için, şiddete başvurmuştur. Faşizmin başarısı için, halk kitlelerinin sindirilmesi ve hakkını arayamaz hale getirilmesi için, insanların katledilmesi, terör altında tutulması tek yoldur. İşte ülkemizde de HİTLER ve MUSSOLİNİ'nin yolunu takip eden faşistler bu yolu izlemektedir.

''Faşist saldırıları yalnızca MHP'ye bağlamak yanlıştır. Faşizm kapitalizmin özünde vardır. Ve bugünkü, halkın katledilmesini devam ettiren faşist saldırganları bağrında besleyen de bu devletin kurumlarıdır. Bu devletin bir azınlık gücün kontrolünde olmasıdır. İşte bunun için yalnız MHP ile mücadele kurtuluşu gerçekleştiremez. Asıl sorun mevcut faşist devlet mekanizmasını nasıl yıkacağımız, emekçi halk iktidarını nasıl kuracağımızdır. Reformistler ilk önce şu yolu öneriyor; bugünkü faşist burjuva parlamentosunu ele geçirmek; ama nasıl?

''Hep bildiğimiz gibi seçimler, burjuva yutturmacası olarak süregelmekte ve bir avuç sermayedar, tefeci, toprak ağası sürekli meclisi elinde tutmaktadır. Emekçilerin, değil meclise girme, aday olma şansları dahi yoktur.

''Kokuşmuş parlamentonun burjuva-feodal pisliklerini her gün görmektesiniz. Böylesi bir meclise girmeniz mümkün değil; girseniz dahi gerçekleri haykırıp iktidara gelmeniz imkansız. Kazara iktidara gelseniz bile burjuvazinin ve emperyalizmin silahlı saldırısı karşısında iktidarı nasıl koruyacaksınız? Somut örnek istiyorsanız Şili'ye bakın; dünya devrim tarihine bakın; hiçbir yerde egemen sömürücü güçler kendi saltanatlarını kansız terketmemişlerdir. Aksine, varlıklarını korumak için çekinmeden milyonlarca emekçi kanı akıtmışlardır.

''Tablo bu: Ezilen daha çok ezilmeye devam edecek, kimse hak istemeyecek ve faşizm arenada istediği gibi at oynatacak.

''Peki ne yapmak gerekiyor?

''Bırakalım ezilen sınıfların iktidar olmasını ve devrim yapmasını; bugün can güvenliğimizi nasıl koruyacağız? Faşizmin saldırıları karşısında yaşamımızı nasıl garantileyeceğiz? Haklı olduğumuzu, haksızlığa karşı olduğumuzu nasıl belirteceğiz?

''Faşizmin istediği tek şey var: faşizmi tasdik edip bir avuç azınlığın borazanlığını yapmak.

''EMEKÇİLER-AYDINLAR-YURTSEVERLER!

''Faşist terör tüm devlet kurumlarıyla bizlere saldırıyor. Bugün yüzlerce katliam yapılıyor. Yarın için binlercesinin, hatta yüzbinlercesinin planları hazırlanıyor.

''Tüm bu faşist oyunları bozmak ve faşizmin biz emekçi halkları ve yurtseverleri emperyalizmin ve başbuğlarının birer robotu olmasını önlemenin temel yolu, faşist teröre karşı 'devrimci şiddet' temelinde mücadele etmektir.

''Emekçi halklar, sizlere faşist saldırılar ve katliamlar karşısında susmanızı, bağrınıza taş basmanızı öğütleyenler; her geçen gün faşizmin saldırıları karşısında ürkmemizi, sessizleşmemizi, yakınlarımızın, dostlarımızın birer birer katledilmesini istiyorlar. Bu yol, bu davranış yıllardır sizleri etkisi altına almış ve düzen partileri bir türlü denemekle bitmemiştir.

''İşte daha dün umudunuz olan CHP iktidar olduğunda size ne verdiğini düşünün.

''İşte AP... zam, zulüm, işkence ve katliam örgütlemekten başka bir amacı olmadığını haykırıyor.

''Daha denenecek kalmadı herhalde. Kurtuluşumuz için mevcut faşist devlet mekanizmasını yerle bir etmekten başka yol yoktur.

''Bunun için teşkilatlanmak-savaşmak-teşkilatlanmak ve savaşmak zorundayız, başka yol yoktur.

''İşte biz devrimciler faşizme karşı savaşın öncüleri olarak sizlere sesleniyoruz.

''CHP tabanındaki tüm yurtseverler, faşizme karşı olanlar; faşist terörden kurtulmak ve insanca yaşamak için, özgürce düşündüğünü söylemek için faşizme karşı şiddet metodunu kullanmaktan başka bir yol yoktur...

''Parti liderlerine ve ileri gelenlerine devlet koruma polisleri ve ruhsat temin ederek hatta zırhlı araçlarla hayatlarını kısmi de olsa güvence altına almaktadırlar. Peki ya siz?.. Milyonlarca yurtsever ve emekçi, faşist saldırılardan nasıl korunacaksınız, nasıl yaşayacaksınız özgürce?..

''Tek yol var; faşizme karşı silahlanmak ve örgütlenmek. Bu da yetmez; silahın ve örgütün ne için gerekli olduğunu benliğimize kazımalı, faşizm ve zulmün olmadığı demokratik halk iktidarı için savaşmalıyız.

''DEVRİMCİ SOL tüm milliyetlerden halkı ve emekçileri faşizme karşı mücadelede silahlanmaya ve devrimcilerin yanında yer almaya çağırıyor.

''Halkımız!...

''Faşist şef Gün SAZAK'ın Hareketimiz tarafından cezalandırılmasıyla, faşist AP ve MHP'nin, devlet güvenlik güçleriyle nasıl saldırdıklarını gözlerinizle gördünüz, yaşadınız.

''Faşizmin bu saldırıları karşısında bir dizi sol grup oligarşi ile ağız birliği etmişçesine karşı saldırıya geçti, bu eylem 'halka karşı saldırıyı getirmiştir' diye.

''Şunu sormak gerekir; Kahramanmaraş'ta 100'ün üzerinde insanı faşistlerin katletmesi, devrimciler saldırdığı için miydi acaba? Aksine faşistler planlı olarak hazırlıklarını tamamlamış ve kendilerine en uygun buldukları ortamda halkın katliamını gerçekleştirmiştir. Ve Gün SAZAK eylemi faşistlerin planlı katliamlarını bozmuştur.

(...)

''Soracaksınız...

''Faşist şef Gün SAZAK'ın cezalandırılması Türkiye emekçi halklarına ne kazandırmıştır diye...

''Öncelikle sorun tek tek insanların yok edilmesiyle devrime ulaşılması değildir elbette. Ama yüzlerce katliam ve işkencenin sorumlusu faşist Gün SAZAK gibileridir. Ve savaş küçükten büyüğe doğru bir gelişme izler. Ve savaş başlatılmadan hiçbir zaman gelişmez, büyümez. Biz faşizme karşı savaşta şiddet metodunun gerektiğine inanarak Gün SAZAK'ı cezalandırdık.

''-Gün SAZAK'la beraber tüm işkenceci ve faşistler korkuya kapıldılar.

''- DEMİREL hükümetinin, güçlü devletinin (!) ve faşist polisinin moral güçlülüğü altüst oldu.

''- CHP'li yurtseverler faşizmi bir kez daha tanıma fırsatı buldu.

''- Katliam ve işkenceleri somut olarak halka gösterdi.

''- Tüm demokratlar, aydınlar ve halkımız faşizmden çektiğinin hıncı olarak bir 'oh' çekti.

''- MHP'nin ne denli barışçıl olduğu maskesi 'sine-i millet' kararıyla bir kez daha düştü. MHP içindeki it dalaşı da bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı.

(...)

''- Faşizme karşı gerçekten savaşmak isteyenlerle, istemeyenler bir kez daha kanıtlanmıştır.

''- Halkımız faşizmin saldırıları karşısında korunmak, can güvenliğini sağlamak için silahlanmak zorunda kalmıştır.

''- CHP'li yurtseverler, CHP gerici yönetimini sıkıştırmaya başlamıştır.

''- ECEVİT'in anti-faşist maskesi bir kez daha düşmüştür.

''- Faşist DEMİREL, MHP'nin saldırıları karşısında savunamaz duruma gelmiştir.

''- Faşizme karşı nötr olanlar faşistlere karşı duyarlı olmaya başlamıştır.

''- Tüm işkenceci ve faşistlere iyi bir ders olmuş ve her an ölüm korkusuyla yaşamak telaşına girmişlerdir.

(...)

. KAHROLSUN FAŞİST DEVLET!..

. KAHROLSUN FAŞİST ŞEF TÜRKEŞ-GÜN SAZAK-A. OKTAY-S. SOMUNCUOĞLU!...

. TÜM FAŞİST VE İŞKENCECİLER CEZASIZ KALMAYACAK!...

. HALKIMIZ, FAŞİZME KARŞI SİLAHLAN!...

. KURTULUŞ YOLU FAŞİZME KARŞI DEVRİMCİ ŞİDDETTEN GEÇER!...

. SAVAŞIYORUZ KAZANACAĞIZ!..

. EMEKÇİ HALKLARIN ZAFERİNİ HİÇBİR GÜÇ ENGELLEYEMEZ!...''

DEVRİMCİ SOL'un yayınladığı bu bildiride de anlatıldığı gibi, Gün SAZAK'ın cezalandırılmasıyla faşist hareketin panik içine girmesi, katliam planlarının bozulması sağlandı.

Gün SAZAK'ın cezalandırılması eyleminin önemi, faşist hareketin döneme ilişkin politikası ve Gün SAZAK'ın faşist örgütlenme içinde oynadığı rolün kavranması ile anlaşılabilir.

Gün SAZAK faşist hareketin tepesinde yer alan biri olmak yanında, faşist hareketin döneme ilişkin taktiğinde önemli roller de üstlenmişti. II. MC hükümetinde Gümrük ve Tekel Bakanlığı yapmış ve bakanlık içinde oluşturduğu birimlere faşist hareketin kadrolarını yerleştirerek bunları tüm yurt çapında faşist hareketin örgütlenmesine seferber etmiştir. Yine bakanlığı döneminde kaçakçılık vb. yollarla faşist hareketin para ve silah yönünden güçlenmesini sağlamış, kaçakçılarla somut işbirliklerine girmiştir.

Gün SAZAK'ın faşist kadroların eğitiminde ve katliam planlamalarında nasıl bir aktif rol üstlendiği bugün MHP davasında ortaya çıkmıştır.

Gün SAZAK eylemi öncesi Çorum, Sivas, Tokat, Amasya çevresinde yeni Kahramanmaraş katliam ve provokasyonları düşünülüp, hazırlıkları yapılıyordu. Oligarşinin faşist sivil çeteleri ve resmi örgütleri aracılığıyla tezgahladığı bu oyunun bozulması devrimci mücadelenin önünde bir görev olarak dayatıyordu. Sınıflar mücadelesinin hemen tüm alanlarında süren anti-faşist mücadelenin başarısı, oligarşinin bu stratejik hesabına yönelik taktik geliştirmeyi ve mücadeleyi boyutlandırmayı da zorunlu kılıyordu. İşte Gün SAZAK eylemi 1980 öncesi faşist saldırı planlarını bozmayı hedefleyen, bu hedefinde taktik olarak başarılı olan bir eylemdir. Bu eylemle birlikte sivil faşistler yeni Kahramanmaraş katliamları yaratma hazırlıklarını tamamlayamadan yedikleri bu ağır darbeyle panik halinde plansız, programsız saldırıya geçtiler. Faşistlerin elebaşılarının cezalandırılmasının halkta yarattığı moral, coşku üst boyuttaydı. Halk bu moral ve coşku ile faşistlerin saldırılarına karşı hazırlıklıydı. DEVRİMCİ SOL, Gün SAZAK'ı cezalandırıp geri çekilmedi. Hemen tüm örgütlü olduğu yerlerde faşist terör odaklarına yönelik eylemlerini sürdürdü. Sivil faşistler devlet güçleri desteğinde Çorum halkına saldırıya geçtiklerinde halkın direniş barikatlarıyla karşılaştılar. Bu eylem oligarşinin sivil faşistlerle devrimci mücadeleyi engelleme stratejisinin iflasını sağlamıştır. Ayrıca faşistlerin devlet destekli yüzünü açığa çıkaran, sine-i millete dönme demagojilerini deşifre eden ve devrimci mücadeleye soluk aldıran, devrimci mücadelenin hedeflerini genişletici, perspektif sunucu, siyasi sonuçlar yaratan bir misyona ve öneme sahiptir.

f- ''İşkencelere ve Faşist Teröre Karşı Mücadele Kampanyası'' ve Nihat ERİM'in Cezalandırılması

1980 birçok açıdan dönüm noktasıydı.

Oligarşinin başından itibaren örgütleyip geliştirdiği faşist hareket, devrimci mücadele karşısında gerilemekte ve açık bir diktatörlüğün önünü açmak, kitleleri sindirmek için katliamlar düzenlemekteydi. Kahramanmaraş katliamı bu girişimlerin doruk noktası oldu. Bu aynı zamanda yeni katliamların da habercisiydi.

Oligarşinin kitleleri yıldırmak ve gelişen mücadeleyi durdurmak için faşist çeteler eliyle sürdürdüğü katliamların yanında bir silahı daha vardı. O da devlet terörü ve işkence idi. AP hükümeti bu terörü öyle bir boyuta vardırmıştı ki, artık güpegündüz mahalleler, semtler askeri birliklerle, polis kuvvetleriyle sarılmakta, bölgesel sokağa çıkma yasakları ilan edilmekte, halkın işine gücüne gitmesi dahi engellenip ev ev aramalar yapılmakta, talanlara girişilmekteydi. Arama adıyla yapılan bu yıldırma operasyonlarında özellikle gecekondu halkı yataklarından kaldırılıp sokaklara diziliyor, sıra dayağından geçiriliyor, evleri tarumar ediliyordu.

Türkiye şehirlerinin (özellikle İstanbul) tam bir kışla görünümü aldığı, okulların askeri karakol haline getirildiği, insanların nedensiz yere gözaltına alınıp işkenceden geçirildiği bir ülke haline getirilmişti. 1980 bahar ve yaz aylarında polis ekiplerinin sokakta insan seçip hemen ekip arabasında işkence yaptığı, işkenceden onlarca insanın sakat kalıp canını kaybettiği bir ülkede devrimcilerin üzerine düşen görevler vardı. DEVRİMCİ SOL bu görevin bilincinde olarak ''İşkencelere ve Faşist Teröre Karşı Mücadele Kampanyası''nı başlattı.

Bu kampanya esas olarak iki eksende gelişti. Birincisi, faşist hareketin planlarını bozmak, katliamları engellemek, halkın katillerini ve katliam planlayıcılarını teşhir edip cezalandırmaktı.

İkincisi ise, işkenceye ve devlet terörüne karşı mücadele etmek, bunu caydırıcı, teşhir edici eylemleri gündeme getirmek, işkencecileri ve bu politikanın kurmaylarını cezalandırmaktı.

Bu iki noktada geniş bir ajitasyon-propaganda çalışmasıyla katliamların ve işkencenin-terörün arkasında kimlerin yer aldığı teşhir edildi ve halka direnmekten başka yol olmadığı anlatıldı.

DEVRİMCİ SOL'un gerçekleştirdiği en yaygın kampanya niteliğinde olan ''İşkencelere ve Faşist Teröre Karşı Mücadele Kampanyası'' boyunca, yüzbinlerce bildiri ve el ilanı dağıtıldı, kuşlama yapıldı. Binlerce afiş yapıştırıldı, bombalı-bombasız yüzlerce pankart asıldı, duvarlar yazılarla donatıldı. Ülkenin hemen her kentinde, DEVRİMCİ SOL'un olduğu her ilçe, her kasaba ve her köyde gerçekleştirilen kampanya faaliyetleri içinde işkenceler ve faşist terör protesto edildi, devrimcilerin buna sessiz kalmayacağı bizzat pratik eylemlerle gösterildi. Kahvehanelerde, trenlerde, otobüslerde, sinemalarda, kısaca halkın toplu olarak bulunduğu yerlerde işkence ve faşist terör gerçeği halka anlatıldı, konuşmalar yapıldı. Sayısız yasadışı gösteri gerçekleştirildi, onlarca banka tahrip edildi. Birçok faşist üs dağıtıldı; faşistlere ait terör yuvaları etkisiz hale getirildi. Faşist katiller cezalandırıldı. ''HİÇBİR FAŞİST CEZASIZ KALMAYACAK'' şiarı etrafında örgütlenen eylemlerle faşist harekete üst üste darbeler indirildi. Muhbirlerden, işkenceci polislerden, MİT ajanlarından halka karşı işledikleri suçların, işkencelerin hesabı soruldu. İşkence merkezleri olan karakollara yönelik eylemler gerçekleştirildi. Bazı karakollar doğrudan basılarak silahsızlandırıldı.

İşkenceye karşı kampanyanın doruk noktası ise 12 Mart'ın balyozcu Başbakanı Nihat ERİM'in cezalandırılmasıdır. Nihat ERİM'in cezalandırılması sadece TC'nin eski bir başbakanının öldürülmesi olarak ele alınamaz. Her şeyden önce Nihat ERİM'in kişiliği ve özellikle 12 Mart döneminde üstlendiği misyon böyle bir bakışı reddetmeyi gerekli kılar.

Tarih boyunca egemen sınıflar ve onların temsilcileri tarafından her türlü işkenceye, baskıya, katliama, talana maruz bırakılan ezilen halklar, ezilmişliklerinin öfkesini, isyanları, sömürüye baskıya karşı mücadeleleri ile ortaya koyarken katliam ve işkencenin sorumlularını da hiçbir zaman unutmamış, isyanın bir biçimi olarak politik eylemlerine uygun bir biçimde zaman ve yeri geldiğinde bu kişilerden de hesap sormuşlardır. Emekçi halklar, halk düşmanlarını asla cezasız bırakmamışlardır.

DEVRİMCİ SOL bu tarihi gerçeğin bilincinde olarak hareket etmiş, Türkiye emekçi sınıflarının mücadelesinin tarihsel savunucusu ve takipçisi olarak 12 Mart'ın eli kanlı elebaşısı Nihat ERİM'den hesap sormuştur.

Nihat ERİM, 12 Mart'ın işkenceci başbakanıydı. Tüm yurt çapında devlet terörünü örgütleyen, devrimcilere ve halka karşı en acımasız işkenceleri layık gören, devrimcilerin idam kararlarını onaylayan Nihat ERİM'in bu özelliği halk tarafından iyi bilinirdi. Öyle ki, halkımızın Nihat ERİM'e karşı olan duyguları ''Erim Erim eriyesin'' diye türkülere, ağıtlara girmiştir.

İşte DEVRİMCİ SOL, halkın türkülerine, ağıtlarına yerleşen böyle bir halk düşmanını, işkenceciyi, oligarşinin uşağını cezalandırmıştır. Bu cezalandırma eylemi ile birlikte onbinlerce bildiri dağıtmış, pankartlar asmış ve amacını tüm halka açıklamıştır.

DEVRİMCİ SOL'un Nihat ERİM'in cezalandırılmasına ilişkin bildirisinde şunlar söyleniyordu:

''Nihat ERİM, DEVRİMCİ SOL tarafından cezalandırıldı. Oligarşi MHP destekli AP hükümeti vasıtasıyla tüm yurt çapında devrimcilere ve halkımıza karşı bir saldırıyı bütün vahşetiyle sürdürüyor. Açıkça katliam planları hazırlanıyor, işkencehanelerde devrimciler katlediliyor, kurşunlanıp sokak kenarlarında bırakılıyor. Çorum katliam planı daha önceki Kahramanmaraş katliamının aynısıydı. Bu plan tüm yurtta uygulanıyor hem de bizzat DEMİREL'in kumandanlığında.

''Nihat ERİM de tıpkı faşist işkenceci DEMİREL ve TÜRKEŞ'ler gibi oligarşinin köpekliğini yapan eli kanlı işkenceci bir faşisttir.

''Onun eli Mahir ÇAYAN'ların, Hüseyin CEVAHİR'lerin kanına bulanmıştır.

''Nihat ERİM, Deniz GEZMİŞ'lerin idam sehpalarını onaylamıştır. Kısaca o 12 Mart döneminin eli kanlı bir işkencecisidir. Bugün de DEMİREL'lerin, TÜRKEŞ'lerin kanlı katliam planlarının sadık bir destekçisidir. Oligarşinin üst düzeyde faşist kadrolarından biridir.

''DEMİREL'in kumandanlığındaki faşist katliam planlarını, örneğin Çorum, Amasya, Ordu, Sivas vs. katliam planlarını protesto etmek için 12 Mart döneminin eli kanlı bir işkencecisinin şahsında tüm işkenceleri protesto etmek için Nihat ERİM'i cezalandırdık. Faşist katliamlara, işkencelere karşı tek çare halkın örgütlü gücüyle birleşmiş devrimci şiddettir.

''DEMİREL ve TÜRKEŞ'lerin sonu da Şah gibi, SOMOZA gibi, Gün SAZAK gibi Nihat ERİM gibi olacaktır.''

Bu kampanya sırasında DEVRİMCİ SOL militanlarından Turgut YILMAZ, Talip GÜRDAL, İbrahim KARAKUŞ, Osman SÜMBÜL, Salih BADEMCİ şehit düştüler.

Kampanya ile DEVRİMCİ SOL, halkın faşist terör ve işkence karşısındaki tepkisini güçlü bir şekilde dile getirmiş, halkın adaletinin uygulayıcısı olmuştur. Kampanya amaçlanan hedefe ulaşmasıyla son bulmuştur.

g- DEVRİMCİ SOL'un Anti-Emperyalist Eylemleri

DEVRİMCİ SOL, anti-faşist eylemleri yanında sayısız anti-emperyalist eylemin gerçekleştiricisi olmuştur. 1980 öncesi anti-faşist mücadele öne çıkmış olmakla birlikte DEVRİMCİ SOL zaman zaman emperyalist hedeflere ya da emperyalizmin işbirlikçisi faşist diktatörlüklerin ülkemizdeki temsilciliklerine yönelik eylemleri gerçekleştirmekten geri durmamıştır.

DEVRİMCİ SOL, oligarşinin emperyalist devletlerle ya da kuruluşlarla geliştirdiği ilişkilere sessiz kalmamış, anti-emperyalist bilincin yaygınlaştırılması ve kökleşmesi için çaba harcamıştır.

DEVRİMCİ SOL'un anti-emperyalist mücadelesi aynı zamanda kökleri daha eskilere dayanan bir geleneğin devam ettirilmesidir.

Ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelelerinin yükseldiği ve emperyalizmi gerilettiği bir dünyada halklar arası dayanışmayı geliştirmeyi ve güçlendirmeyi vazgeçilmez bir devrimci görev olarak kabul eden DEVRİMCİ SOL, bu bilinçle hareket etmiş, her fırsatta enternasyonal dayanışma içine girerek emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşan halkların mücadelesini destekleme amaçlı eylemler gerçekleştirmiştir. Emperyalistlerin ya da işbirlikçi rejimlerin ülkemizdeki diplomatik temsilcilikleri, askeri-ticari-kültürel kurumları enternasyonal dayanışmanın gereği olarak, DEVRİMCİ SOL'un gerçekleştirdiği gösteri ve eylemlerin hedefi olmuştur.

Bu eylemlerin belli başlıcalarını sıralarsak;

- 1977 Nisan'ında, Şili'de kanlı bir darbe ile iktidarı gaspeden PİNOCHET faşizminin işkence yuvası haline getirilmiş ''Esmeralda'' isimli gemisinin İstanbul limanına gelişi protesto edildi. Yasadışı bir gösteri düzenlendi, Şili Konsolosluğu kısmen tahrip edildi.

- 1977 Haziran'ında Molukalı gerillaları vahşi bir biçimde katleden Hollanda'yı protesto amacıyla Hollanda'nın İstanbul'daki Konsolosluğu önünde bir protesto gösterisi düzenlendi.

- Yine 1977 Haziran'ında Batı Sahra halkı Fransız emperyalistlerine ait uçaklar tarafından bombalandı. Batı Sahra halkının kurtuluş mücadelesini boğmak amacıyla gerçekleştirilen bu bombalama ile Sahra halkı katledildi. Bu katliam Fransa'nın İstanbul'daki Konsolosluğu önünde bir gösteri düzenlenerek protesto edildi. Batı Sahra halkı ve ona önderlik eden POLİSARİO CEPHESİ'nin yanında olunduğu gösterildi.

- 1978 Ağustos'unda faşist Şah rejiminin İran halkına yönelik baskı ve terörü kınandı. İran Konsolosluğu önünde protesto gösterisi yapılarak Şah'ın maketi yakıldı. Yine Harbiye'deki İran Hava Yolları bürosu tahrip edildi.

- 1977 Eylül'ünde NATO'nun ülkemizde gerçekleştirdiği tatbikatları ve Boğaz'da demirleyen ABD savaş gemilerini protesto etmek için bir kampanya başlatıldı. Kampanya boyunca bildiriler, el ilanları dağıtıldı. Pullar, afişler yapıştırıldı, yazılama yapıldı. Çeşitli gösteri ve toplantılar düzenlendi, karaya çıkan bir kısım ABD askeri denize atıldı ya da dövüldü. Yine İTÜ Maçka Maden Fakültesi, Devrimci Gençlik tarafından işgal edilerek ABD emperyalizmi lanetlendi.

- 1977 Kasım'ında Magodişu Havaalanına baskın yaparak 2 Filistinli gerillayı katleden Alman emperyalizmi protesto edildi. Bu amaçla Alman Kültür Merkezi tahrip edildi.

- 1978 Kasım'ında Katangalı gerillalara saldıran Belçika devleti protesto edildi. Belçika'nın İstanbul Konsolosluğu önünde gösteri düzenlendi, konsolosluğa zarar verildi.

- 1978 Kasım'ında Filistin halkının emperyalizme ve siyonizme karşı yürüttüğü mücadeleye bir saldırı niteliğindeki Camp-David anlaşmasına karşı protesto gösterileri düzenlendi, Filistin halkıyla dayanışma içinde olunduğu vurgulandı. Aynı gün içinde ABD, İsrail ve Mısır konsoloslukları önünde protesto gösterileri yapıldı ve bu ülkelerin bayrakları yakıldı, ABD'nin konsolosluk binasına yakma girişiminde bulunuldu. Yine bu konsolosluk binalarına, düzenlenen devrimci şiddet eylemleri ile zarar verildi.

DEVRİMCİ SOL'un Filistin halkıyla dayanışması sonraki yıllarda değişik biçimlerle sürdü; hemen her fırsatta Filistin halkı ile dayanışma içine girildi, enternasyonalist bir tutum sergilendi.

- 1978 Aralık ayında ABD emperyalizminin geçici süre ile faaliyetine son verilen üslerinin yeniden faaliyete geçmesine izin verildi. Türkiye'nin kendi denetimine aldığı üsleri yeniden ABD'ye devretmesini ve ABD'nin bu üslere yeni asker ve teçhizat sevketmesini protesto etmek amacıyla Amerikan Havayollarının İstanbul Harbiye'deki bürosu önünde yollar lastik yakıp kapatılarak gösteri yapıldı, büro taşlandı ve zarara uğratıldı.

Yine ABD Kültür Ataşeliği'ne ait aracın önü kesildi, araç bomba ve kurşunlarla tahrip edildi, yakılmaya çalışıldı.

- 12 Eylül 1980'den birkaç gün önce Trakya'da başlayan NATO manevralarına (Anvil Express '80 tatbikatına) karşı DEVRİMCİ SOL, bir hafta sürecek bir protesto kampanyası başlattı. Onbinlerce bildiri, el ilanı dağıtıldı; yasadışı gösteriler yapıldı. 11 Eylül günü caddeler NATO'yu teşhir edici nitelikte bombalı-bombasız yüzlerce pankartla donatıldı. Bu kampanya 12 Eylül'ün ilan edilmesi nedeni ile tamamlanamadı ve programlanan daha ileri eylemler gerçekleştirilemedi.

DEVRİMCİ SOL'un anti-emperyalist eylemleri sadece bunlarla sınırlı değildir. Dünyanın neresinde olursa olsun, emperyalist haydutların gerçekleştirdiği katliamlar, vahşetler, halka yönelik saldırılar protesto edilmiş, halklarla dayanışma içine girilerek enternasyonalist bir tavır sergilenmiştir.

IMF ile girilen ilişkileri protesto amaçlı kampanya, NATO manevralarına ve NATO'nun ülkemizdeki varlığına karşı gerçekleştirilen kampanya, ABD emperyalizminin Libya'yı bombalaması üzerine protesto ve Libya halkıyla dayanışma içinde olduğunu gösteren eylemler vb. hep bu anlayışın daha sonraki yıllarda gerçekleştirilmiş örnekleridir.

h-12 Eylül Faşist Cuntasına Karşı Mücadele Kampanyası

Türkiye halklarının üzerine bir karabasan gibi çöken, yüzbinlerce emekçinin her türlü hakkını gaspeden, onbinlerce insanı işkenceden geçiren, yüzlerce devrimciyi işkencede, idam sehpalarında, toplama kampı haline getirilen cezaevlerinde, sokaklarda, dağlarda katleden 12 Eylül Amerikancı Faşist Cuntası, oligarşinin son çaresi olarak iktidara el koyduğunda; tüm devrimci-demokrat kişi ve örgütlere olduğu gibi DEVRİMCİ SOL'a da düşen görev, bu kanlı diktatörlüğe karşı direnmek, halkın mücadelesini örgütlemekti.

DEVRİMCİ SOL'un faşist cunta karşısındaki ilk tavrı, sessizliği bozmak ve cuntaya, politikasını rahatça uygulayamayacağı mesajını vermek, halkı cuntaya karşı uyarmak ve mücadeleye çağırmak için bir mücadele kampanyasını başlatmak oldu.

Aylarca öncesinden yazılıp çizilmesine ve bugün de ''cuntanın geleceğini biz biliyorduk, tespit etmiştik'' vb. diyen sol, 12 Eylül faşizmi ile birlikte şaşırmıştır. Bir kısmı mülteciliği yeğlerken, bir kısmı da sessizliği tercih etmiştir.

Bu kampanya bu yönüyle de ayrı bir öneme sahiptir.

''AMERİKANCI FAŞİST CUNTA 45 MİLYON HALKI YENEMEYECEK'' şiarı etrafında örgütlenen kampanyanın temel amacı, 12 Eylül'ün gerçek yüzünü teşhir etmek ve Türkiye halklarını bu cuntaya karşı mücadeleye çağırmaktı.

Bu amaçla, tüm Türkiye çapında dağıtılan DEVRİMCİ SOL imzalı onbinlerce bildiriyle cuntanın geliş nedenleri ve amaçları sergilendi. Halka, birlik ve mücadele çağrısı yapıldı. Cuntanın emekçi halkı daha büyük sefalete iteceği belirtilen bu mücadele çağrısında, tüm ilericiler, demokratlar, yurtseverler mücadeleye çağrılırken, cunta destekçilerinin, fiili yardım edenlerin, katliam düzenleyip işkence yapanların, bu yolda emir verenlerin, emperyalist kuruluş ve kişilerin, işbirlikçi sermayenin DEVRİMCİ SOL'un hedefi olacağı açıklanıyordu.

''AMERİKANCI FAŞİST CUNTA 45 MİLYON HALKI YENEMEYECEK;

(.......)

Orgenerallerin faşist cuntası, Amerikan emperyalizminin ülkemizdeki işgalinin bir aracı olduğunu açıkça göstermiştir. Cunta lideri, 17 Eylül'deki basın toplantısında ABD'nin sabah 05'ten önce haber almasını soran bir gazeteciye bir şey diyememiş, suçluluk içinde ABD'nin yorum yaptığını söylemiştir. ABD yorumlardan yola çıkarak 'Türkiye'de cunta oldu' diyecek kadar raydan çıkmış veya akıldan yoksun yöneticilerin elinde bir ülke değildir. Bu cevap bile, Türkiye'deki cuntanın iplerinin ABD elinde olduğunu göstermektedir. 12 Eylül'den iki gün önce, Hava Kuvvetleri Komutanı ABD'den talimatlar alarak dönmüştür. Ve ABD tüm Ortadoğu'da manevra halindedir. Irak, İran'a saldırsın, İsrail Filistinlilere, Ürdün Suriye'ye ve Türkiye'de askeri cunta.

Türkiye'nin ABD'nin bir yeni-sömürgesi olduğunu, ordusunun NATO ve ABD generallerinin emrinde yönetildiğini bilmeyen yoktur. Bu gerçekleri sokaktaki vatandaş bile artık bilmekteyken, Orgeneral Kenan EVREN kimi kandırıyor? Kaldı ki ABD'den destek almayan bir askeri yönetim 'başarılı' olabilir mi? Ağababalarından emir almadan kim cunta yapabilir? Askeri harcamaları, dış borçları kimin parasıyla karşılayacak, yedek parçayı, ithal mamullerini nereden alacaksınız? Ekonomik açıdan emperyalizmden habersiz olamaz, orgenerallerin faşist cuntası ABD'nin emriyle gerçekleşmiştir. İşte bu yüzden cuntayı ilk alkışlayan ABD ve diğer emperyalist devletler olmuştur.

Emperyalizme bağımlı, onun gizli işgal ordusu olmanın bir gereğini yerine getiren cunta, Ortadoğu'daki güçler dengesi açısından bir zorunluluk haline gelmiştir. İran'ın emperyalizmin denetimi altından çıkması ve Afganistan'a Sovyet müdahalesi yapılmasından sonra, ABD yeni güçler dengesi oluşturma yoluna gitti. İsrail-Mısır-Türkiye üçgeni ABD için en iyi güvenceydi. Son günlerde Kudüs olayından ötürü İsrail'in dünya çapında teşhir olması, Arap ülkelerindeki hoşnutsuzluğun artması, Suriye ve Libya'nın birleşmesi ABD'yi iyice telaşlandırdı. Güçlü bir üçgen yaratılması için özellikle Türkiye'nin istikrarlı olması gerekti. Oysa Türkiye istikrarsızlık içindeydi, sınıf mücadelesi gittikçe kızgınlaşıyordu. Demokratik hiçbir tepkinin olmadığı, kitlelerin baskı ve şiddet altında susturulduğu, sendikaların kapatıldığı, işçilerin alabildiğine sömürüldüğü, yönetimde istikrarın olduğu bir yönetim gerekliydi Türkiye'de. İşte bu yönetim ancak bir cuntasal yönetim olabilir.

12 Eylül 1980 faşist cuntası işte bu yüzden CIA'nın planına göre oluşturulmuş Amerikancı bir cuntadır. Milli Güvenlik Konseyi adı altında işbaşına geçen cuntanın millilikle hiçbir alakası olmadığı gün gibi açıktır. Cunta tamamen ABD'nin çıkarlarını Ortadoğu'da savunmakta, bunu da zaten inkar etmemektedir.

Faşist cuntanın içteki sınıfsal dayanağı ise tekelci sermayedarlar, bankerler, büyük ihracat-ithalatçılar, büyük toprak sahipleridir.

Oligarşi diye adlandırdığımız bu sınıflar ve sınıfsal katmanlar arasında da çelişkiler mevcuttur. Oligarşinin yönetememesi, kendi içindeki çeşitli kanatlar arasında da çelişkileri şiddetlendirir. Siyasal partiler arasındaki çelişkiler, oligarşi içi çelişkilerin partilere yansımasıdır.

(...) Cunta içinde şimdi uzlaşma havası esmektedir. Oligarşi bugüne kadar kendi içinde uzlaşmak zorunda kaldığı feodal kalıntıların yani bir kısım toprak ağaları ve tüccarların temsilcisi MSP'yi dıştalamak istemektedir. Çünkü oligarşiye göre istikrarsızlık -bir yönüyle- feodal kalıntılarla uzlaşmaya dayanmaktadır. 12 Mart döneminde bu gücü dıştalamaya çalışan oligarşi bunu başaramamış, tekrar ittifak içine alınmıştır. Şimdi Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı, eroin kaçakçıları diye dıştalanmak istenmekte ve istikrarın sağlanacağı umulmaktadır. Kısacası 12 Eylül tamamlanmamış bir operasyon olan 12 Mart'ın tamamlanmasıdır diyebiliriz.

Bugün oligarşi içi bir uzlaşma vardır. (ERBAKAN'a tavır dışında; ki bu tavrın nereye varacağı bugünden belli değildir.) Bu uzlaşma oligarşinin kendi içindeki çıkmazını da göstermektedir. Mücadele geliştikçe bu çelişkiler daha da şiddetlenecektir.

Cunta içinde uzlaşma sağlanmasına rağmen ağırlık AP kanadındadır. AP'nin istediği değişiklikler cuntanın programına aynen alınmıştır: Anayasa değişikliği, seçim sistemi, partiler yasası vs... Kenan EVREN ekonomik politikanın aynen devam edeceğini söylemiş, DEMİREL'in müsteşarları ve AP sözcüleri bakan koltuğuna oturtulmuştur. DEMİREL'in ekonomi müsteşarı Turgut ÖZAL şimdi Kenan EVREN'in en yakın danışmanı ve başbakan yardımcısıdır. Faşist cuntanın ekonomi ve siyasi politikası AP'nin politikasıdır.

(...)

Tüm burjuva partilerinin yaptığı gibi faşist cunta da Atatürkçülüğü ağzından düşürmemektedir.

Cunta bir yandan güçler dengesini lehinde tutabilmek, bir yandan da ezilen demokrat, Kemalist kesimleri kendi yanına çekebilmek için Atatürkçülük maskesi takmıştır. Gerçekte Kemalizmle bir ilgisi yoktur.

(...)

TÜM HALKIMIZ!...

İşkence-katliam ve terörle, her türlü hakların ortadan kaldırıldığı, insan onurunun, Türk ve Kürt halklarının ulusal onurlarının hayasızca çiğnendiği bu faşist diktatörlüğe karşı dişe diş mücadele etmekten başka yol yoktur.

Cuntanın can güvenliğini sağlayacağını düşünen insanlarımız yanılıyor. Cunta can güvenliğini sağlamak için değil, sınıf mücadelesini kanla boğmak, emperyalizmin iktidarını sağlamlaştırmak için gelmiştir. Belki kısa bir süre bizleri evimizde, işyerimizde, sokakta tehdit eden MHP'li sivil faşistler olmayacak; ama onların yerini almış ve her gün yüzlerce katliam tertipleyen resmi faşistler kol geziyor ve MHP için geri planda durmak en iyi taktik artık. Çünkü onun yapmak istediklerini nasıl olsa, Türk ordusu ve Amerikan paşaları yapmaktadır.

Daha bugünden tüm Türkiye'de yüzbinin üzerinde emekçi halk hapishanelere tıkıldı, insanlar işkencehanelerde her gün üçer beşer öldürülüyor.

Tüm sendikalar, grev, yayın vs. her türlü demokratik haklar ortadan kaldırıldı ve yasa değişiklikleriyle tüm faşist polis ve askerlere istedikleri kadar insan öldürme yetkisi verildi.

Şu anda bütçenin üçte biri askeri harcamalara gitmektedir. Açık faşizm ise daha masraflı ve pahalıdır. Bugün üçte bir olan bu masraflar yarın bütçenin en az yarısını alacaktır.

FAŞİST CUNTAYA YAPACAĞINIZ HER YARDIM

BİZE SIKILAN KURŞUN OLACAKTIR!...

Faşist cunta tüm masrafları yoksul emekçi halktan çıkarmak zorundadır.

İşçilere verilen %70 'cep harçlığı' hiçbir şeyi halledemeyecektir.

Cunta artan masraflarını gidermek için daha fazla işgücü, daha fazla üretim isteyecektir. Gelecek devalüasyon ve artan enflasyon milyonlarca emekçi halkı biraz daha açlığa ve sefalete sürükleyecek, cunta emekçileri dipçik zoruyla çalıştırmaya uğraşacaktır. Zamlar şimdiden başlamıştır. Bunu devalüasyon kovalayacaktır.

Ve cunta bunun ilk tedbiri olarak da sendika, grev, dernek vs. gibi tüm hakları ortadan kaldırmıştır. Aksi halde insanları zorla çalıştırmak mümkün değildir. Baskı, terör, işkence ve yoksulluk düzeninden kurtulmanın yolu birlik ve mücadeleden geçer.

İŞÇİLER, KÖYLÜLER, EMEKÇİLER, YURTSEVER ASKER VE POLİSLER, EZİLEN KÜRT VE TÜRK HALKLARI!...

Bu zalim Amerikancı faşist cuntaya karşı mücadele etmekten başka yol yoktur. Amerikancı generaller ve işbirlikçi sermayedarlar 45 milyon halkı rehin alamayacaklardır.

İran'da Şah'ın, Nikaragua'da SOMOZA'nın sonu ne olduysa Türkiye'de faşist EVREN gibilerinin sonu da o olacaktır.

Hiçbir diktatörlük kendiliğinden yıkılamaz. Bunun için mücadele etmek gerek. Cuntaya, faşizme, emperyalizme karşı olan herkesin birleşebileceği bir platform vardır. Bugün ana ilke diktatörlüğe karşı çıkma olmalıdır.

Diktatörlüğü işletmemek, yaptığı her zulme karşı çıkmak, onun emperyalizmin işbirlikçisi olduğunu, Kemalist olmadığını ortaya çıkarmalıyız.

Cuntanın başarısızlığı mücadelemizle mümkündür.

DOSTLARIMIZ VE DÜŞMANLARIMIZ;

Cuntaya karşı olan herkes dostumuzdur.

Cuntayı destekleyenler, fiili yardım edenler, katliamlar düzenleyen ve emir verenler, her türlü muhbirler,

Amerikancı-cunta işbirlikçisi sermayedarlar,

Faşist subay, astsubay, polisler ve her türlü mevkideki yöneticiler,

Ülkemizdeki emperyalist kuruluş ve kişilerin sorumluları ve faşistler düşmanlarımızdır.

Namlumuz düşmanlara karşı yönelecek, ve hiçbir zalim cezasız kalmayacaktır. Onların tankları ve topları 45 milyon halkı teslim alamayacaktır.

ZAFER, SAVAŞAN TÜRKİYE HALKLARININ OLACAKTIR!...

KAHROLSUN FAŞİST AMERİKANCI CUNTA!...

CUNTA BİZİ YENEMEYECEK!...

EVREN'İN SONU SOMOZA'NIN SONUDUR!...

FAŞİST CUNTAYI YENECEĞİZ!...

CUNTA 45 MİLYON HALKI REHİN ALAMAYACAK!...''

DEVRİMCİ SOL

Eylül 1980

DEVRİMCİ SOL'un bu düşünceleri daha bir ay geçmeden kanıtlandı.

Kampanyanın amaçları doğrultusunda çeşitli eylemleri pratiğe geçiren DEVRİMCİ SOL'un bu aşamada bir darbe yemesi kampanyanın sürmesini engelleyemedi. Faşist cuntaya karşı mücadelenin kaçınılmaz bir görev olduğunun bilincinde olan DEVRİMCİ SOL militanları, tespit edilen doğrultuda devam eden kampanyayı, devrimcilerin işkencede katledilmesinin protesto edilmesi ve sorumluların cezalandırılması yönünde daha da genişlettiler. 12 Eylül'ün ilk ayında, DEVRİMCİ SOL militanlarından Ahmet KARLANGAÇ ve yurtsever bir hareketin mensuplarından Ekrem EKŞİ'nin işkencede katledilmesi üzerine, İTÜ öğrencileri kendi okullarının öğrencilerinden olan bu iki devrimci yurtseverin katledilmesini protesto için 1 günlük boykot yaptılar.

12 Eylül cuntasına karşı yürütülen bu kampanya sırasında geniş bir ajitasyon ve propaganda çalışması yapıldı, yüzbinlerce bildiri, el ilanı dağıtıldı, afiş ve duvar gazeteleri asıldı, yasadışı gösteriler yapıldı. Türkiye genelinde aynı günde yüzlerce bombalı-bombasız pankart asıldı, aynı gece içinde sokağa çıkma yasağının başladığı saat 24.00'den hemen sonra yüzden fazla banka ve emperyalist kuruluş tahrip edildi, yasadışı gösteriler düzenlendi. Tespit edilen muhbirler, işkenceciler, halk düşmanları cezalandırıldı.

Özetle; 12 Eylül cuntasına karşı mücadele kampanyası, DEVRİMCİ SOL'un yediği ağır darbelere karşın cuntanın ilk günlerinde devrimcilerin yok edilemeyeceğini, halkın teslim alınamayacağını, DEVRİMCİ SOL'un ne pahasına olursa olsun mücadeleyi sürdüreceğini dosta ve düşmana göstermiştir.

Faşist cuntanın bir kabus gibi çöktüğü, tank paletleri, asker postalları, polis sirenleri, gece baskınları ile insanların korkutulduğu, yılgınlık ve karamsarlığın adım adım tüm ilerici, devrimcileri sardığı, tüm burjuva yayın kurumlarının ve sözcülerinin hayasızca cunta şakşakçılığı yaptığı günlerde, DEVRİMCİ SOL'un hiç tereddüt etmeden açtığı mücadele bayrağı; cuntaya, her şeye rağmen, devrimcileri yok edemeyeceği ve her koşulda devrimcilerin mücadeleyi sürdüreceklerini göstermiştir. 12 Eylül sürecinde direnişi hiçbir koşulda bırakmayan DEVRİMCİ SOL, 12 Eylül'e karşı açtığı bu ilk mücadele bayrağı ile örnek bir tutum sergilemiştir.

i-Faşist Cuntanın Terör ve İşkencesine Karşı Kampanya, Mahmut DİKLER'in Cezalandırılması (1981 Şubat-Mart)

Cuntanın gelir gelmez başlattığı terör ve işkence dalgası hızla yayılırken emekçi halk sınıf ve tabakaları da fabrikalarda, mahallelerde, köylerde, okullarda, işyerlerinde bu terör ve işkencenin hedefi oluyordu.

Bu aşamada DEVRİMCİ SOL yeni bir kampanya başlattı. Ve işkencecilere karşı cezalandırma eylemlerini gündeme getirdi.

Mülteciliğin yaygın olduğu, sol'un peş peşe darbeler yediği ve geri çekilme adına mücadele arenasını terkettiği koşullarda gerçekleştirilen eylemler, cuntaya karşı olan halk kesimlerinde büyük heyecan ve sempati yarattı. Cuntanın ''sol'u ezdik, yok ettik'' demagojilerine karşı, gerçeğin hiç de böyle olmadığı halka gösterildi.

Kampanya sürecinde bildiriler dağıtıldı, yazılamalar yapıldı, pankartlar asıldı, terör ve işkence yuvalarına yönelik eylemler gerçekleştirildi. Kırsal alanlarda muhbirler ve faşistler cezalandırıldı. İşkenceci jandarma hedeflendi. İzmir'de bir işkence yuvası olan Kemeraltı Karakolu basıldı, işkenceci polisler cezalandırıldı ve bu terör yuvası silahsızlandırıldı.

Bu kampanyanın en önemli eylemi ise, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mahmut DİKLER'in cezalandırılmasıdır.

Mahmut DİKLER sıradan bir emniyet bürokratı değildi. 1980'de İstanbul Emniyet Müdürlüğünde siyasi şubeden sorumlu emniyet müdür yardımcısıydı. Devrimcilere karşı yapılan tüm işkencelerin, cinayetlerin altında Mahmut DİKLER'in de onayı vardır. Yoldaşımız Ahmet KARLANGAÇ'ın işkenceyle öldürülmesinde de birinci dereceden sorumlu olan Mahmut DİKLER'di. Oldukça tecrübeli bir işkenceci olan DİKLER, 12 Mart döneminde de aynı görevi sürdüren, dönemin birçok devrimcisini işkenceden geçiren biriydi. İstanbul emniyetinde stratejiyi belirleyen belli başlı işkencecilerden biri olarak 10 yıldan uzun süre kalan bu halk düşmanı, bu süre içinde devrimcilere yönelik tüm operasyonlardan sorumlu olduğu gibi; 1 Mayıs 1977'de MİT ve Kontr-gerilla ile İstanbul polisinin işbirliği içinde gerçekleştirdikleri katliamın da doğrudan sorumlularındandır. Bu tecrübeli işkenceci DEVRİMCİ SOL tarafından cezalandırıldı ve gerek oligarşiye, gerekse de Türkiye halklarına hiçbir işkencecinin cezasız kalmayacağı bir kez daha gösterildi.

Mahmut DİKLER'in cezalandırılması ilk anda bir şok etkisi yaratıp işkencecileri saldırganlaştırmış, bu süreçte Selçuk KÜÇÜKÇİFTÇİ ve M. Selim YÜCEL işkencecilerce kurşunu dizilmişse de, sonraki süreçte tüm işkencecilerin kafasında ''halkın adaleti bir gün bana da ulaşacak'' korkusunu yaratmıştır.

B- DEVRİMCİ SOL'UN DİĞER KAMPANYALARI

12 Eylül'ün ağır baskı ve terörüyle yüzyüze gelen sol, genelde mücadele etmek yerine ülkeyi terk etmeyi ya da geri çekilmeyi seçmiştir. Mücadele arenasında büyük ölçüde yalnız kalan DEVRİMCİ SOL, yediği ağır darbeler sonucu güç yitirmiş ve buna bağlı olarak mücadelenin ivmesi düşmüştü. Ancak DEVRİMCİ SOL ivmesi düşük de olsa faşist cuntaya karşı mücadeleyi hiçbir zaman bırakmamış, cuntanın geliştirdiği her politikanın karşısına çıkmış, halkı bilinçlendirmeye çalışmıştır. Türkiye'nin kaderini etkileyen önemli gelişmeler karşısında kampanyalar düzenlemiş, bu konularda bir ilgi odağı yaratıp halkın dikkatini bu gelişmelere çekmeye çalışmıştır. Bunları kısaca sıralarsak:

a- YÖK'e Karşı Kampanya

Cuntanın ileriye dönük ilk düzenlemelerinden biri de eğitim sisteminde olmuştur. Eğitimin her aşamasını yeniden düzenleyip gerici-faşist bir eğitim programıyla düzene uygun kafaların yetiştirilmesini amaçlayan cunta, bu doğrultuda, üniversitelere özel bir önem vermiş, YÖK (Yüksek Öğrenim Kurulu) adıyla bir kurum yaratmış ve daha sonra bu kurumun statüsünü bir anayasa maddesiyle değiştirilmez kılmıştır.

Gerici-faşist düzenin, sömürünün, baskının ilk ve en önemli muhalefet odaklarından biri olan üniversite gençliği etkisiz kılınmalıydı ve bunu YÖK yapacaktı. Üniversitelerde eğitim sisteminden ders saatlerine, davranış kurallarından kılık-kıyafete kadar her konuya müdahale edip kurallar koyan YÖK, cuntanın uzun vadede yetiştirmek istediği robotlaşmış, gerici-faşist zihniyetli bir gençliği yaratmayı hedeflemişti.

DEVRİMCİ SOL, ülke gençliğinin böyle karanlık bir geleceğe itilmesi karşısında sessiz kalamazdı ve bu konuda bir kampanya düzenlemek gerekliliğini duydu.

Bu kampanya sırasında, ''CUNTA BİLİM, ÖZGÜRLÜK DÜŞMANIDIR'', ''ÜNİVERSİTELERİN FAŞİSTLEŞTİRİLMESİNE İZİN VERİLMEYECEK'' şiarları temel alındı ve geniş çaplı bir ajitasyon-propaganda çalışması yürütüldü. El ilanları, duvar yazıları, pankart vb. araçlarla sürdürülen bu ajitasyon-propaganda çalışmaları sırasında ayrıca, gençliğe ve öğretim üyelerine yönelik broşür ve bildiriler çıkarılmış, koşulların izin verdiği ölçüde öğrenci gençliğe YÖK konusunda bilgi verilmiş, alınması gereken tavrı açıklayan forumlar ve toplantılar yapılmıştır.

Zor koşullara ve ağır baskıya karşın yürütülen YÖK'e karşı kampanya cunta sonrası sessizliğe gömülen üniversitelerde yeniden canlanmanın ilk işaretlerinden biri olmuştur.

b- ''Cezaevlerindeki İşkencelere Karşı Çıkalım'' ve ''Cunta Devrimcileri Yargılayamaz'' Kampanyaları

12 Eylül cuntasının halka ve devrimcilere yönelik saldırılarının bir yüzü de açılan toplu davalar ve cezaevlerine doldurulan binlerce insanı sindirme ve teslim almaya yönelik baskı ve işkence uygulamalarıdır.

DEVRİMCİ SOL, cuntanın devrimcileri teslim alma, devrimci kişiliklerini baskı-işkence ile yok etme programına karşı cezaevlerinde aktif direnişler örgütlerken dışarıda da bu politikasına uygun propaganda ve destek faaliyetleri geliştirdi. Metris Cezaevi'nde devam eden işkence ve baskılara karşı devrimci tutsaklar 1981 Eylül-Ekim ve 1982 Nisan-Mayıs'ta iki açlık direnişi örgütlediler.

Başından beri cezaevlerindeki direnişi yakından izleyen DEVRİMCİ SOL, bu gelişme üzerine dikkatini Metris üzerinde yoğunlaştırdı ve direnişleri destekleyen, işkence ve baskıyı teşhir eden, cuntanın işkenceci-katliamcı yüzünü ortaya koyan; biri Eylül-Ekim 1981, diğeri de Nisan-Mayıs 1982'de olmak üzere iki ayrı kampanya örgütledi. ''CUNTA DEVRİMCİLERİ TESLİM ALAMAYACAKTIR'', ''İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEK'' temel şiarları etrafında yürütülen bu kampanyalar; cezaevlerindeki direnişle cuntaya karşı dışarıdaki mücadelenin birleştiği önemli kampanyalardan ikisidir. Bu mücadele süreci, gelecekteki daha güçlü direnişlerin ve desteklerin de habercisiydi.

Yine DEVRİMCİ SOL, cezaevlerinde, idam sehpalarında, mahkeme kürsülerinde Türkiye halklarının sesi olan, cuntaya karşı sürdürülen direnişi bulundukları her alanda sürdüren devrimcileri desteklemek ve kamuoyunun ilgisini cezaevlerinde ve mahkemelerde yaşanan olaylara çekmek amacıyla bir kampanya gerçekleştirdi. DEVRİMCİ SOL Ana Davasının başladığı ilk gün olan 15 Mart 1982'de başlatılan bu kampanya ''CUNTA DEVRİMCİLERİ YARGILAYAMAZ'' temel şiarı etrafında örgütlendi. Kampanya, ilk etapta DEVRİMCİ SOL davası nezdinde tüm sıkıyönetim mahkemelerinin gerçek yüzünü ortaya çıkarmayı, onların emir-komuta zinciri içerisinde oligarşinin devrimcileri imha etme-zararsız hale getirme politikasının bir aracı olduğunu ortaya çıkarmayı amaçladı. 15 Mart sabahı İstanbul başta olmak üzere birçok kent ''Cunta Devrimcileri Yargılayamaz'' sloganlarıyla dolduruldu. El ilanları, bildiriler, pankartlar bu doğrultudaki mesajları Türkiye halklarına ulaştırdı.

DEVRİMCİ SOL davasının başlamasıyla birlikte mahkemeleri birer devrimci kürsü olarak kullanan devrimcilerin sesine dışarıdan destek olan DEVRİMCİ SOL, 12 Eylül yargılamalarının sürdüğü tüm süreç boyunca bu desteği devam ettirmiştir. 12 Eylül adaletinin gerçekte kimlerin adaleti olduğu, 12 Eylül'ün kimleri, niçin ve nasıl yargılamaya çalıştığını, onbinlerce bildiri-el ilanıyla, pankartlarla, broşürlerle, çeşitli destek ve protesto eylemleriyle, yurtdışında kamuoyu oluşturma çabalarıyla, uluslararası demokratik kuruluşları harekete geçirmek için harcadığı çabalarla göstermiştir.

c- ''Faşist Cuntanın Anayasasına Hayır'' Kampanyası, Köln Konsolosluğu Baskını

İşbaşına geliş amaçlarından biri, yeni bir anayasa ile toplumu sıkı bir cendereye almak, tüm hak ve özgürlükleri bu yolla kısıtlamak olan faşist cunta, hazırladığı anayasayı 7 Kasım 1982'de göstermelik bir referandumla halka kabul ettirme manevrasına girmişti.

Anayasanın niteliği ve referandumun biçimi Türkiye'yi karanlık günlerin beklediğini, tüm yurtsever, demokrat ve devrimcilerin buna karşı tavır alması gerektiğini çok açık bir şekilde ortaya koyuyordu.

DEVRİMCİ SOL, kimi çevrelerce ileri sürülen boykot tavrını cuntanın anayasaya ilişkin politikası karşısında yeterli görmedi. Ve o koşullarda kayıtsızlık-tavırsızlık anlamına gelen boykot yerine ''Anayasaya Hayır'' denmesi gerektiğini savunarak bu doğrultuda bir kampanya başlattı.

Anayasaya hayır denmeliydi. Çünkü, her hayır oyu cuntanın politikasına ve geleceğe ilişkin planlarına hayır demekti. Yani faşizme hayır demekti. Boykot ise, belirsizliği ve uygulanabilirlik oranının zayıflığı nedeniyle tercih edilemezdi. Çıkan her hayır oyu cuntaya bundan sonraki politikalarında daha dikkatli davranması gerektiğini bildiren bir uyarı olacaktı.

''Anayasaya Hayır'' diyen DEVRİMCİ SOL, bu mesajı tüm kitleye ulaştırmak için yoğun bir çalışma başlattı. Bildiri, el ilanı, mektup, pankart, yazılama, pullama, telefonla bilgi verme gibi yöntemlerle anayasanın niteliğini, yaratacağı ortamı kitlelere anlatmaya çalıştı ve onları ''Hayır'' oyu vermeye çağırdı.

Kampanya, cezaevlerinde ve yurtdışında sürdürülen mücadele ile daha da güçlendi. 2 Kasım 1982'de DEVRİMCİ SOL III. Davasının ilk duruşmasına çıkan siyasi tutsaklar, Anayasanın niteliğini ve devrimcilerin alması gereken tavrı açıklayan bir dilekçeyi mahkemeye verdiler ve 200'den fazla tutsak hep bir ağızdan, cuntanın anayasasını protesto eden bir metni toplu olarak anons ettiler.

Yurtdışında ise ''Anayasaya Hayır'' Kampanyası tüm hızıyla sürdürüldü. Avrupa demokrat kamuoyuna ve Türkiyeli işçilere cuntanın niteliği, hazırladıkları anayasanın içeriği ve Türkiye'de yaratacağı siyasi-sosyal-ekonomik sonuçları anlatıldı. Bu çalışmalar zaman zaman silahlı-silahsız gösteriler biçiminde değişik boyutlara çıktı.

Bir maç nakli sırasında Viyana'daki bir statta, Türkiye'deki izleyiciler sahaya giren DEVRİMCİ SOL militanlarının elinde taşıdıkları pankartta ''FAŞİST CUNTANIN ANAYASASINA HAYIR'' yazısını okudular.

Hemen ardından Türkiye'nin Köln Başkonsolosluğu DEVRİMCİ SOL militanlarınca basılarak işgal edildi. Binaya cunta anayasasını protesto eden ve ''Anayasaya Hayır'' diyen pankart asıldı. Bina işgal altındayken, DEVRİMCİ SOL militanları Avrupalı devrimcilerle binanın önünde ''Anayasaya Hayır'' sloganlarıyla gösteri yürüyüşü yaptılar.

Yine çeşitli Avrupa ülkelerinde Türkiye'nin kurumlarına yönelik geçici işgaller gerçekleştirildi. Cunta anayasasının faşist niteliği teşhir edildi ve bu eylemlerle Avrupa kamuoyunun duyarlılığının arttırılmasına çalışıldı.

''Anayasaya Hayır'' Kampanyası, DEVRİMCİ SOL'un yaşadığı güç şartlara karşın her türlü riski ve özveriyi göze alarak gerçekleştirdiği bir kampanyadır. Gerçi cuntanın demagoji, tehdit ve hile ile ördüğü duvarlar yıkılamamış, anayasa referandumu büyük oranda ''Evet'' oylarıyla sonuçlanmıştır. Ancak, bugün burjuva muhalefet çevrelerinin bile faşist olarak nitelediği, karşı çıktığı bu anayasanın referandumu sırasında gerekli tavrı alan ve gücünün üzerinde bir yükü omuzlayarak ''Anayasaya Hayır'' diyen DEVRİMCİ SOL, faaliyetleriyle proletaryanın Marksist-Leninist görüşlerini sınırlı da olsa halka ulaştırabilmiş, EVREN'in Taksim Meydanı'nda dile getirmek zorunda kaldığı gibi oligarşinin korku duymasına neden olmuştur.

DEVRİMCİ SOL'un o koşullarda başarılı olması elbette beklenemezdi. Ancak sorun, kısa dönemli başarılar ve başarısızlıklar değil, tarihin yüklediği görevi yerine getirip getirmemekti. DEVRİMCİ SOL, bu tarihsel görevi yerine getirmiştir.

d- ''Cuntanın Seçim Oyununu Reddedelim'' Kampanyası

Açık faşizmi sürgit sürdürmenin çözüm olamayacağının bilincinde olan oligarşi, zaman zaman ''demokrasi'' manevrasına girişerek faşist kurumlaşmayı gizleme yolunu seçmekte, faşizmi kitlelere ''demokrasi'' diye sunabilmektedir. 12 Eylül cuntasının 6 Kasım 1983'te yaptığı seçimler de böyle bir manevranın bir parçasıydı. Bu seçimlerle oligarşi, on yıllık programının bir basamak taşını daha döşüyordu. Burjuvazinin farklı kanatlarını temsil eden partilere bile izin verilmediği ve sadece cuntanın güdümünde kurulan partilerin katıldığı seçimlerle oligarşi için bir cennet yaratılmaya, daha doğru bir ifadeyle, 12 Eylül'ün yarattığı cennetin sürdürülmesine çalışıldı.

DEVRİMCİ SOL, cuntanın seçim aldatmacasına karşı bir kampanya açtı ve halk kitlelerine ''CUNTANIN SEÇİM OYUNUNU REDDEDELİM'' çağrısında bulundu. Bildiri, afiş, pankart vb. araçlarla propaganda yaparak, çeşitli protesto gösterileri düzenleyerek, cuntanın seçim oyununu teşhir etti, emekçi halka gücü oranında seçim aldatmacasının ardında yatan gerçeği anlattı.

DEVRİMCİ SOL, Ekim 1983'te yayınladığı ''Faşizmin Seçim Oyununu Reddedelim'' broşüründe durumu açık olarak tahlil ediyor ve şunları söylüyordu:

''... Amerikan emperyalizmi ve faşist diktatörlüğün; işçi sınıfı ve emekçi sınıf katmanlarına dayattığı seçim oyununu reddetmeliyiz... Bugün siyasal arenada bağımsızlık ve demokrasi mücadelesini ilerletecek, kitlelerin mücadelesine katkıda bulunacak tek parti yoktur. Onların yarışı cuntayı, faşizmi kim daha iyi ikame ettireceğinden öte değildir. Yaşadığımız koşullarda faşist diktatörlüğün seçimlerine katılmak ve herhangi bir partiyi ehven-i şer mantığı ile desteklemek, ona oy vermek, faşizme hizmet etmekten başka bir şey değildir. ... Seçimler açık faşizmin kurumlaşmasını, cuntanın devamını sağlamak için faşist generallerin bir oyunudur. ...'Düzen partilerine, cunta partilerine hayır' sloganı yalnız başına belirsiz ve kitlelere açık hedef göstermemesi itibarıyla faşizmi teşhir faaliyetini güçsüz kılmaktadır. Bugünkü koşullarda doğru devrimci taktik seçimleri boykot etmektir. Boykot bir ayaklanma çağrısı değil, güçlü bir teşhir faaliyeti olarak ele alınmalıdır. Ve seçimlerde faşizmi teşhir etmenin en güçlü en doğru yoludur. Kitlelerin seçim sandığına gitmemeleri, seçimleri reddetmeleri için tüm mücadele biçimlerini kullanarak kitleleri, faşizme karşı eğitip örgütlemeliyiz...''

e- ANAP İktidarına Karşı Mücadele Kampanyası

1983 seçimleri her ne kadar sürprizle sonuçlanmış gibi görünse de, emperyalizm ve oligarşi açısından ortada sürpriz bir durum yoktu. Sandıktan çıkan ''sürpriz'' ANAP iktidarı, oligarşinin planı dışında yer alan bir gelişme değildi.

Genel seçimlerin demokrasiye geçiş değil, sivil cuntaya geçiş olduğunu, gelecek iktidarın, kim olursa olsun, cuntanın sivil elbiselerle devamı olacağını söyleyen DEVRİMCİ SOL, bu öngörüsünde yanılmamıştı. Çok geçmeden demokrasi bekleyenlerin tüm hayalleri tuzla buz olacaktı. Ancak ne oligarşinin sözcüleri ''demokrasi'' demagojilerinden, ne de solun reformist-revizyonist kesimi ''demokrasi'' beklentilerinden vazgeçiyordu.

ANAP'ın özünde cuntanın baskı politikasını gönülden destekleyen ve bu baskı politikasının sürdürücüsü bir iktidar olduğu artık açıkça ortadaydı.

Emekçi halkın her geçen gün daha beter bir sefalete itildiği bu koşullarda, DEVRİMCİ SOL, ANAP'a karşı bir kampanya başlattı.

ANAP'ı ve iktidarını teşhir eden propaganda çalışmalarında binlerce el ilanı, bildiri dağıtıldı, duvar yazıları yazıldı, pankartlar asıldı; halka gerçek çözümün kendi ellerinde olduğu, ANAP'ın oligarşinin ve emperyalizmin has partisi, ANAP iktidarının ise sivil cunta olduğu kavratılmaya çalışıldı.

Bu propaganda çalışmalarının yanısıra emekçi halkın ANAP iktidarına olan öfkesinin bir ifadesi olarak İstanbul'daki ANAP binaları bombalandı, tahrip edildi. Asıl olarak ANAP binalarını hedef alan bu tahrip eylemlerinde ANAP'ın işkenceci-baskıcı-sömürücü yönüne dikkat çekilmeye, ANAP'ın faşist cuntadan hiçbir farkı olmadığı, aksine cuntanın, emperyalizmin ve oligarşinin çıkarları için hazırladığı ve koşullarını oluşturduğu politikasının bir uygulayıcısı olduğu gösterilmeye çalışıldı.

ANAP'a karşı yürütülen bu kampanya, diğer sonuçları yanında yenilen tüm darbelere rağmen devrimci mücadelenin hiçbir zaman yok edilemeyeceğinin somut bir göstergesi olmuştur. Diğer yandan bu kampanya, emperyalizmin yeni-sömürge ülkelerdeki cuntaların yerine sivil görünümlü diktatörlükleri getirme politikasının teşhirinde de rol oynamıştır.

f- Ölüm Orucu Kampanyası (1984 Nisan-Haziran)

Faşist cuntaya karşı dişe diş mücadelenin sürdüğü cezaevlerinde DEVRİMCİ SOL'un üye ve sempatizanları ile bir kısım yurtsever tutsağın başlattığı direniş, '84 Nisan'ında 75 gün süren Ölüm Orucu eylemiyle doruğa ulaşırken, cezaevlerinde yükseltilen direniş, dışarıdaki devrimcilerin cuntanın cezaevleri politikasını teşhir edici yoğun faaliyetleri ile desteklendi. Cuntanın halktan gizlemeye çalıştığı baskı ve işkenceler geniş kitlelere duyuruldu. Tutsakların iç ve dış destek güçleri genişletildi.

Bu davada yargılanan yoldaşlarımız Abdullah MERAL'i, Haydar BAŞBAĞ'ı, Hasan TELCİ'yi ve TİKB davasından siper arkadaşımız M. Fatih ÖKTÜLMÜŞ'ü bu direnişin içinde yitirdik. Onların ölümleriyle kızıllaşan bayrak Türkiye cezaevlerinde insanlık ve siyasi onurları için direnen devrimci, yurtsever, demokratlar tarafından bugünlere kadar taşındı. Onlar emekçi halkımızın bilincinde ve yüreğinde, devrimci kararlılığın, faşizme karşı her koşulda ölümler pahasına da olsa direnmenin sembolü olarak bugün yaşıyorlar, bundan sonra da yaşayacaklardır.

DEVRİMCİ SOL ve TİKB üye ve sempatizanlarının gerçekleştirdikleri direniş, hem faşist cuntanın devrimcileri teslim alma, yok etme programını bozdu, hem de ülke zindanlarında siyasi tutukluluk bilincinin daha da kökleşmesini sağladı. Bu direnişe destek olmak amacıyla DEVRİMCİ SOL, binlerce bildiri dağıttı, pankartlar astı, yurtdışında protesto gösterileri düzenledi. Türkiye ve dünya kamuoyunun zindanlardaki direnişe karşı duyarlılığını arttırdı.

Artık her yılın Haziran ayı, DEVRİMCİ SOL'un Ölüm Orucu Şehitlerini mücadelesinde yaşattığı, emekçi halkımıza bu yiğit evlatlarını ve onların direnişlerini anlattığı ay olmuştur. Her yıl Haziran ayında DEVRİMCİ SOL tarafından gerçekleştirilen silahlı-silahsız eylemlerle şehitlerimiz anılmakta, oligarşiye onların hesabının mutlaka sorulacağı mesajları verilmektedir.

C- DEVRİMCİ SOL'UN MÜCADELESİ DEVAM EDİYOR DEVAM EDECEKTİR

Oligarşinin ve onun sözcüsü savcıların, DEVRİMCİ SOL'un mücadelesini, eylemlerini halktan kopuk olarak gösterip yargılamaya çalışması boşuna bir çabadan öteye gitmemiştir, gidememektedir.

Oligarşinin ve savcılarının kendi senaryoları, demagojileri ve olmayan hukuk normlarına göre bizleri yargılamaya çalışmaları, bizleri ilgilendirmemektedir. Şunu bir kez daha vurgulayalım ki, DEVRİMCİ SOL'u eylemlerinden, mücadelesinden dolayı yargılamaya oligarşinin gücü yetmez.

DEVRİMCİ SOL'un emperyalizme, oligarşiye ve faşizme karşı sürdürdüğü mücadeleyi ve Türkiye halklarını, ''Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm'' bayrağı altında örgütlemek amacıyla yürüttüğü faaliyetleri bütünüyle anlatabilmek burada mümkün değildir. DEVRİMCİ SOL'un tüm mücadele ve örgütlenme faaliyetleri emekçi halkımızın maddi yaşamında, sınıf kavgasında, gönlünde, bilincinde hayat bulmuş ve bulmaya devam edecektir.

Bizler DEVRİMCİ SOL üyeleri olarak, Hareketimizin ML çizgisini ve dün olduğu gibi bugün de kesintisiz bir şekilde sürdürdüğü mücadelesini savunuyoruz.

Yıllardır, ''bitirdik'', ''yok ettik'' nakaratlarına rağmen DEVRİMCİ SOL'un mücadelesi bugün de sürüyor. DEVRİMCİ SOL'u yargılamaya çalışanlar onun sadece bizlerden oluştuğunu göstermek istese de, bunun hiçbir zaman gerçeği yansıtmadığı açık bir olgudur. Çünkü biz bugün tutsağız, ama DEVRİMCİ SOL yine halkın içindedir, yine savaşıyor.

İşte, DEV-GENÇ'in giderek yükselttiği YÖK'e karşı demokratik üniversite kavgası, her geçen gün yeni mücadele taktikleriyle yürüttüğü kampanyalar devam ediyor.

İşte, işçi sınıfı içinde Devrimci İşçi Hareketi'nin örgütlü sendikal mücadelesi... Tüm baskı, yasaklara rağmen işçi sınıfının grevleri yükseliyor.

İşte, çeşitli demokratik kitle örgütleriyle gelişen, giderek güçlenen demokratik kitle hareketleri ve kitle direnişleri...

İşte, 1986 Ağustos'unda Kürt yurtseverlerini desteklemek ve Kürdistan'daki baskıları protesto için ANAP baskını eylemi ve propaganda faaliyetleri...

İşte, ''zama zulme karşı'' yürütülen kampanya ve sınıflar mücadelesinin her alanında gösterilen tavırlar.

İşte, 1986'da ABD'nin Libya'ya saldırısı üzerine protesto eylemleri...

İşte, Filistin direnişine aktif destek eylemleri...

İşte, ABD'nin 6. Filosuna karşı protesto eylemleri...

İşte, '81, '82, '83 gibi baskının en yoğun olduğu yıllarda bile her 1 Mayıs'ta gerçekleştirilen ve bugün de giderek kitleselleşen kutlama ve protesto eylemleri...

Bugün DEVRİMCİ SOL'un eylemleri ve mücadelesi halk kitlelerinin olduğu her yerde sürüyor, yükselerek yaygınlaşıyor.

Kısaca, DEVRİMCİ SOL, binlerce anti-faşist, anti-emperyalist, anti-oligarşik silahlı-silahsız eylemle, milyonlarca bildiri, pul, afiş, binlerce pankart, yüzlerce broşür, yayın, yüzlerce sokak çatışmalarıyla halkımıza mal olmuş bir harekettir.

DEVRİMCİ SOL'un mücadelesini dün olduğu gibi bugün de savunmaktan, desteklemekten; üzerimize düşen görevleri yerine getirmekten gurur ve onur duyuyoruz.