Devrimci Çözüm

Kültür ve Sanat Bürosu

 

 

O BİR DEVRİMCİ BİR AYDIN VE BİR SANATÇIYDI
O bilimsel sosyalizme inanmış bir kavga insanıydı.
O emekçi halkı için hiçbir bedel ödemekten kaçınmayan biriydi.

Yaşamının 30 yılını halkına adayan, uğruna mücadele ettiği idealleri için bedel ödeyen, oligarşiyle uzlaşmayan, bütün saldın ve teslim alma çabalarına karşın sanatım satmayan bir aydındı.

Yaşamında tartışılacak çok şey vardır belki, buna yaptığı filmler de dahildir. Ama tartışılamayacak tek şey, onun kendisini halkına adayan kişiliğiydi, idealleri doğrultusunda kendi sanat anlayışım aydın sorumluluğu içerisinde yerine getirme arayışı ve çabasında olmasıydı. O yüzdendir ki, her dönem egemen güçlerin şiddetli saldırılarına maruz kaldı. Sanatı, idealleri ve kişiliği mahkum edilmek istendi.

En büyük saldırıya ise, 12 Eylül cuntası döneminde uğradı. Filmleri toplanarak yakıldı, kopyaları bile ortadan kaldırıldı. Adeta tarihten silinmek istendi. Gelecek kuşakların öğrenmesinin önüne geçmek için, isminin geçtiği gazete kitap vb. yasaklandı. Nazilerin kristal gecelerini andıran bu saldırı dalgası 12 Eylül cuntası döneminde tüm aydınlara yönelik, geniş bir kapsamdaydı. Ve Yılmaz Güney, en büyük payı alanlardan biriydi.

İşte bu onurlu aydın ve devrimci, hayatı üzerine bir film çekmek için ülkemizde bulunan Kosta Gavras'ın ve senaryo yazarı İnci Aral'ın basma yansıyan açıklamalarıyla bir anda en pas-paye saldırılara maruz kaldı.

Özcesi, Yılmaz Güney "lümpendi, entelektüel birikimi yoktu, ciddi bir film de yapmamıştı. Üstelik katildi!" Böylesine bir saldırıyı Fatih Altaylı başlattı. Ama devam ettiren. Serdar Turgut, Hadi Uluengin, Engin Ardıç gibi eski dönekler oldu.

Geçmişin solcuları, şimdinin "liberalleri", daha doğrusu işbirlikçi sermayenin çanak yalayıcıları bu köşe yazarları sola ve geçmişlerine ne kadar küfrederlerse düzene o kadar kendilerini ispat edeceklerim düşünüyorlar. Düzenden ve medya patronlarından aferin alacaklarım hesap ediyorlar. Yılmaz Güney'in şahsında sosyalizmin değerlerine saldıran bu dönekler, kaptıkları köşelerini yetenek ve birikimleri sayesinde kazandıklarını sanıyorlar. Oysa o köşeler, geçmişte yaptıkları sıradan solculuklarına saldırı için kendilerine sunulmuş köşelerdir. O köşelerinde kazandıkları dolar bazındaki ücretleri de solcular yüzündendir. Elveda proletarya diyen Ertuğrul Özkök'ün yükselişi neyin üzerineydi? Sosyalizme saldırının verdiği bir mükafattı.

Bütün eski dönekler ya da hasbel kader'68 kuşağının o militan mücadelesinin kıyısından köşesinden bulaşanlar, pazarlayacakları solcu geçmişlerinde bulabildikleri ne varsa aşağılayarak, horlayarak kendilerini düzene yamamışlardır. Ertuğrul Özkökde bunlardan biriydi. Bu dönekler, yıllardır kapitalizmin övücülüğü ve sosyalizm düşmanlığıyla kaleme aldıkları yazılarıyla, toplumu aydınlattıklarını(!) düşünürken, yaşam her gün onlara tersini gösteriyordu. Kapitalizm derken, kapitalizmin nasıl bir çürüme, nasıl bir yozlaşma, nasıl bir açlık ve sefalet olduğunu kitleler yaşamlarında görüyorlardı. Demokrasi derken, Susurluk, her türlü kirli ilişki vb. yaşanıyordu. Yazdıkları yazıları o kadar tekrardı ki, gına geldiğinden özel yaşamları, o da yetmezse sapkınlıkları, o da yetmezse eşleri köşelerine malzemeydi. Tabii tüm bunlar kurgulanırken mutlaka geçmiş solculuklarından bir nebze katkı vardır.

Şimdi yeni bir saldırı dalgasına başlarken, sosyalizmin değerlerini hedeflemeleri tesadüf değildi. Geniş bir saldırı dalgasının başlangıcı olarak dile gelmiş ama tepkiler ve sahiplenmeyle bu saldırı savuşturulmuştur. Zira tabuları yıkma adı altında, Türkiye aydın birikimine, sosyalist değerlere yönelik hem çok kaba, hem de çok ince saldırıları içinde barındıran bir yönelim söz konusudur. Doğrudan saldırıda bulunurken lümpen, katil, sanat adına bir şey ortaya koyamayan biri, dolaylı yoldan ise Türkiye aydınlarına, büyütülecek bir şey yok diyerek değersizleştirmenin yolunu açmaya çalışıyorlar. Ve adeta tabuları yıkma adı altında Türkiye aydınını ve sanatçısını bu değersizleştirme batağına çekme gayretine girişilmiştir. Aydın birikimini, sosyalist değerleri bu bataklıkta sulandırmak, yozlaştırmak istemişlerdir. Amaç, Yılmaz Güney'i mahkum etmekten çok. Yılmaz Güney nezdinde değerleri yozlaştırmanın hedefe konmasıdır.

Gündemin farklı olduğu, toplumun duyarlılığının farklı yöne kanalize olduğu bir süreçte, Yılmaz Güney tartışması, adeta bir şeylerin üstünü örtme mani-velası olarak kullanılırken, aynı zamanda toplumdaki çürüme ve yozlaşma karşısında sosyalist değerleri sahiplenmenin ve aydın duyarlılığının önüne geçme girişimidir de. Yoksa, Hizbullah'ın mezar evlerinden cesetlerin çıkarıldığı, korku filmi izlercesine her gün yeni bir karanlık dehlizin bulunduğu, her türlü kirli ilişkilerin ve Susurluk'un bir parçası olan Hizbullah'ın gündeme damgasını vurduğu bir dönemde, insanlık vicdanının ayağa kalkması gerekirken, aydın vicdanı hesap sorucu bir tavır belirlemeliyken, bir anda basında tüm aydın kesimim de içine alacak birsaldırı dalgası başlatılıyor.

Yıllardır köşelerinde devrim ve sosyalizm düşmanlığı yaparak geçinenler, sokak ağzıyla konuşanlar, ağızlarından küfür ve argodan başka bir şey çıkmayan bu dönekler, kendi lümpenliklerini Yılmaz Güney'e mal ederek, akıllarınca kendilerini birikimli aydın sınıfına sokmaya çalışıyorlar.

Küçümseyen, alay eden bu dönekler, ülkemiz kültür birikimine sosyalist aydınların katkılarım yok sayma cüretinde bulunurken aslında yaşadığımız sürecin değersizleşme ortamından ve aydın tepkisinin yetersiz-liğinden dolayıdır.

Sosyalizm düşmanlığının prim yaptığı, bir çok sosyalistin kendisin! düzene pazarlamak için çırpındığı, Türkiye aydınının düzeni besleyen üretimleriyle sessiz sedasız bir köşeye çekildiği, kendi değerlerine yabancılaştığı bir dönemde sosyalizm düşmanlığının bu denli prim yapması normaldi.

Yaşanan süreçte Türkiye aydınının ürettiği, kattığı değerleri yok saymak, onları basitleştirmek, herşeye rağmen, bütün olumsuz koşullara rağmen mümkün olmamaktadır. Zira lümpen, katil vb. sıfatlarla Yılmaz Güney'i mahkum etmek, sanatını ve eserlerini hiçleştirmek mümkün değildir. Nitekim ilk anda bu sıfatlarla saldırılarım başlatanlar, saldırılarının altının ne denli boş olduğunu görünce taktik değiştirdiler. Doğrudan ideallerine, dünya görüşüne yöneldiler. Yılmaz Güney'i darlaştıran, kısırlaştıran, savunduğu dünya görüşüydü! Eğer sosyalist bir kimlikle davranmasa, eserlerini bu ideolojinin etkisi altında kalmadan yaratabilseydi, iyi bir sinemacı olurdu, vb. vb.

Ancak bu saldırı dalgası karşısında onurlu, hem geçmiş değerlere saygılı hem de Yılmaz Güney'e objektif bakan aydın kesiminden ve halktan önemli bir tavır ve karşı koyuşla karşılaştılar. Beklemedikleri bu tavır karşısında Fatih Altaylı köşesine sinmek zorunda kaldı. Serdar Turgut, Hadi Uluengin vb. dönekler ise, aslında kendileriyle hesaplıyordu. Bitmemiş bir hesaplaşmaydı diyerek böyle bir tartışmaya katıldıklarım ve sürdürdüklerini belirttiler.

Yılmaz Güney veya başka bir aydın sanatçı tartışılmış olsaydı ve bunu burjuvazinin gerçek temsilcileri yapmış olsaydı, daha gerçekçi ve objektif olacakları na inanıyoruz. Döneklik ruh hali, geçmişine saldırmayı esas aldığından, hiçbir kriter taşımamaktadır. Tek amacı düzene ispattır. Hadi Uluengin, Serdar Turgut, Engin Ardıç Sinan Çetin gibi...

Aslında bu çapsızların başlattıkları saldırı dalgası salt sosyalizm düşmanlığıyla sınırlı bir saldırı değildi. Özünde Yılmaz Güney şahsında Türkiye aydınına, birikimine, yarattığı üretimlere yönelik bir saldırıyı da içeriyordu.

Sosyalizm mücadelesine, ideo-lojisine yönelik sahiplenmenin yetersiz olduğu bir süreçte, sosyalizmden beslenen, onun mücadelesinin bir parçası olan, üretimini ve eserlerin! yaratan bu değerlerin hedeflenmesi doğaldı. Kendilerini inkar etmiş, yıllardır pişmanlığın bataklığında köşe kapmış, kapitalizmi yüceltmekten yeni pazarlar yaratmak için çırpınan bu insanlaryam başlarında yeni pişmanlar, geçmiş birikimlerine lanet yağdıranlar görmek istiyorlardı. Ama saldırıları ve beklentileri böylesi bir sonuç vermedi. Dürüst, namuslu, değerlerine bağlı Türkiye aydını ve devrimcileri, kapitalizmin çanak yalayıcı bu "köşe" kapıcılarına, hak ettiği cevabı verdiler.



Devrimci Cözüm
Kültür ve Sanat Bürosu

Hauptseite