Devrimde kadın, kadında devrim
[Devrimci Çözüm şubat 1998]
Devrimci hareket içerisinde ne zaman ki kadın sorunu, kadın örgütlenmesi vb. bir tartışma açılsa; buna en ilgisiz kalan, kadın yoldaşlarımız oluyor. Onlara göre, bunca işin arasında şimdi bir de kadın örgütlenmesi de nereden çıkmıştır, enerjimizi bu tür şeylere harcamak yerine devrimci mücadelenin daha acil ve ağır görevlerine yönelmemiz gerekir, zaten onların çalıştığı alanda bir kadın sorunu özel olarak kendini dayatmamaktadır, vb. vb. Devrimci hareket tarihinde 12 Eylül öncesi ve sonrası olmak üzere iki kez, kadın örgütlenmesi yaratma çabasına girilmiştir. Bunların başarısızlığında, devrimci hareketin bu konuda sağlam ve net bir perspektif sunanamamasından.örgütlenmeye işlev kazandıramayışına varıncaya dek onlarca nedenin payı vardır. Bunu bugün, devrimci hareket de teslim etmektedir. Peki bu başarısızlıkta, kadın yoldaşlarımızın payı yok mudur? Kadın yoldaşlarımız, ne kadar reddetseler de, düzenin empoze ettiği kültürün saflarımızdaki etkisi küçümsenecek boyutta değildir. Kadın sorununu bu küçümseyişin, kadın örgütlenmesine ilgisizliğin kökeninde tam da bu etki, yani kadın olma bilincinden yoksunluk vardır. Hiçbir devrimci işçi, kendi alanına yönelik örgütlenmeye böylesine ilgisiz değildir. Hiçbir devrimci öğrenci, gençlik örgütlenmesine kayıtsız değildir. Hiçbir devrimci kamu çalışanı, kendi alanına ilişkin bir örgütlülüğün gereksizliğinden söz etmez, mücadelenin daha genel araçlarla da sürdürülebileceğini ve hatta olması gerekenin de bu olduğunu savunmaz. Çünkü o artık kendi alanının ekonomik-demokratik sorunlannın ötesinde bir siyasal bilince sahip olduğu halde bilir ki, geniş halk yığınlarının devrime kazanılmasında, onlara siyasal bilinç taşınmasında ilk adım, onlara hak arama bilinci kazandırmak, kendi sorunlarım sahiplenmelerim sağlamak ve çözümyolunun genel devrim mücadelesinden geçtiğini kavratmaktır. Ama sorun kadın sorunu olunca, bu gerekliliğin üstünden çok kolay atlanabiliyor. Oysa şöyle bir kaba bakış açısıyla bile, kadınların devrimci mücadeleye katılımının önündeki engellerin bu sorunla ne kadar içice olduğunu görmek mümkün. Toplumsal muhalefetin en dinamik kesimlerim bugün işçiler, kamu emekçileri ve öğrenciler oluşturuyor. Kadınların bu mücadele içindeki yeri nedir? Her hangi bir işçi eylemindeki kadın işçi sayışı, işçi sınıfı içindeki örgütlenme oranı ile kıyaslandığında, kadın işçilerin bu oranın ne kadar gerisinde kaldığım görmek için istatistiklere gerek yok.Kamu emekçileri içinde bu oranın görece daha yüksek olduğu söylenebilir. Ancak bunun tatmin edici olduğunu söylemek mümkün değildir. Oysa kadınlar, içinde yer aldıkları sınıf veya toplumsal tabakanın düzenle olan çelişkilerim, salt kadın oldukları için çok daha keskin yaşamaktadırlar. Onların Kendilerim ifade edeonecegi zeminin yaratılmasını kimden bekleyeceğiz? Düzenin cins ayrımcılığına dayanan kültürünün etkisi, kadın sorununa sağlıklı bir yaklaşımın önündeki en önemli etkendir. Kadın örgütlülüğü denince aklafeminizmin gelmesi, feministlerin kadın mücadelesine damgasın] vurmuş olmasından mı gelmektedir? Hayır. Feministler bunun çok üzağındadır. Bugün Avrupa'da bile feministlerin kayda değer bir varlığı yoktur. Hele ülkemizde, tarihin hiçbir döneminde feministler ciddi bir varlık gösterememişlerdir- Kadın örgütlülüğü denince akla feministlerin gelmesi ve adeta küçümser bir tavrın ortaya çıkması, düzenin cins ayrımcılığına dayanan egemen kültürünün saflarımızdaki olumsuz etkileridir. Ülkemizde milyonlarca işçi kadın olduğunu, bunların erkek işçilerden de yoğun bir sömürü altında, insanlık dışı koşullarda çalıştırıldığım, çalışıyor olmasının sosyal yaşamında olumlu hiçbir değişiklik yapmadığım, kendisine dayatılan bu yaşamı kader bellediğini bilerek yaşamak ve bu konuda hiçbir örgütlenme ihtiyacı duymamak, devrimci kimliğimizle de, kadın kimliğimizle de bağdaşmaz. Ülkemizde emekçi kadınların en yoğun olduğu alanlardan biri de sağlık alanıdır. Sağlık emekçilerinin çoğunluğunu kadınlaroluşturmaktadır. Keza eğitim emekçilerinin çoğunluğunu da kadınlar oluşturmaktadır. Öğretmenlik adeta bir kadın mesleğidir. Kadınların en yoğun çalıştığı bu alanlarda kadın örgütlülüğü yaratmak, alanın sorunlannın daha geniş bir kitle tabanınca sahiplenilmesini besleyecek bir olgudur. Emekçi kadınların kendilerim ifade etmelerini sağlayacak bir zemin oluşturulmadıkça, onların mücadeleye katılımlarının önündeki sosyal-siyasal-toplumsal engeller dikkate alınmadıkça, sadece genel mücadelenin yaratacağı bilinç yeterli görüldükçe, kadının devrime kazanılması da, kadında devrimin gerçekleştirilmesi de boş bir slogan oiarak kalmaya mahkumdur. Kadın olsun, erkek olsun tüm yoldaşlarımız açısından bu gerçekliğe kayıtsız kalmak, ne dersek diyelim devrimci kimliğimizde bir yanımızın eksik ve kendiyle çelişir olmasını getirecektir.