Devrimci Çözüm theoretik yazıları
ELEŞTIRI-ÖZELEŞTİRİYİ -
Yeniden Örgütsel inşamızda bir silaha dönüştürelim
"Bugüne dek bütün devrimci partiler, kendilerin! beğenmişlikleri, güçlerinin nerede olduğunu göremeyişleri ve eksikliklerin! ortaya koymaktan korkmaları yüzünden yıkılıp gitmişlerdir. Ama biz yıkılmayacağız. Çünkü biz eksikliklerimizi ortaya koymaktan korkmuyoruz ve onları yenmeyi öğreneceğiz." (Lenin, Seçme Yazılar) Evet, eksikliklerimizi yenmeyi başaracağımıza olan inançla, yeniden inşanın sürecini yaşıyoruz. Bu sürecin sağlıklı biçimlenebilmesi, her şeyden önce geçmiş sürecimizin eksikliklerini, olumsuzluklarım köklü olarak eleştirmekten, yerine yeniyi, alternatifin! koymaktan geçiyor. Eskiyen, çürüyen yanlarımızdan kurtulmanın, yeniye ulaşmanın, ileriye gitmenin, devrimci mücadeleyi zafere ulaştırmanın, eski hatalarımızı tekrar etmemenin yolu olarak eleştiri silahı; başarımızın yol göstericisi olacaktır. Zira eleştiri ideolojik yenilenmenin, örgütsel gelişimin ve politik güçlenmenin silahı olarak kavrandıkça, büyük gelişmelerin, büyük zaferlerin insanı yapacaktır bizleri. Kendimizi aşmak, yenilemek istiyoruz. O halde eleştiriyi, örgütsel ve pratik gelişimimizi güçlendirici tarzda kullanmanın bilincine varmalıyız. Lenin'in belirttiği gibi, bizim gücümüz; on binlerce insana sahip oluşumuzda değil, bizim gücümüz kendimizi tanımla-yabilişimiz, eksikliklerimizi bilmemiz ve onları yenmeyi öğrenme çabamızdadır. Bugün Türkiye devrimci hareketinde eleştiri-özeleştiri mekanizmasının birsilah olduğu söylenmesine rağmen, onun hayata geçirilmesinde zorluk çekildiği ya da bu silahın adeta bir prosedürün yerine getirilmesi olarak kullanıldığı birgerçektir. Bu durum, önemli birzaafolarak Türkiye devrimci hareketinin karşısında duruyor. Kendisine yönelmemiş bir devrimci hareket, toplumsal ilerlemenin öznesi olamaz. Kimileri on binlerce insanı nasıl yürüttüğünün böbürlenmesinde, kimileri yaptıkları eylemin büyüsünde, kimileri yazı ve çizileriyle tek komünist hareket olmanın söyleminde. Ama değişen bir şeyin olmadığı, kendi etrafında dönen, döndükçe onlarca yol yaratan çoban misali, her gün yiten durumlarım görmekten ve bunu kavramaktan uzak durumdadırlar. Bir gerçek var ortada; onlarca yılın mücadelesine, tecrübe ve birikimine rağmen, mücadelede niteliksel bir dönüşüm sağlanamıyor. Her gün yeni kayıplar, terk edilen mevziler var. "Mücadele bu, olur böyle şeyler" mi diyeceğiz? "Devlet güçlü, kaçınılmaz" mı diyeceğiz? Kaybettiklerimizin yerine kazandıklarımız var mı? Veya çabamız ne durumda? Hiç mi dönüp "ne yaptık, ne yapıyoruz, ne yapacağız?"diye sormayacağız? Sorduklarımız, verdiğimiz cevaplar bizi ikna ediyor mu? Yoksa salt kitlelere "politika" olsun diye, gerçekleri ters yüz mü edeceğiz? Devrimciliğin, bilimin namusu, gerçeğin inkar edilmemesi üzerine kuruludur. Biz Türkiye devrimci hareketinde böbürlenme, eksiklerini açıklamaktan korkma duygusunun yarattığı güvensizliğe hayır diyoruz. Eleştiride ve özeleştiride açıklığı ve samimiyeti, devrimciliğimizin namus ölçütü olarak görüyor, şimdiden sınırımızı çiziyoruz. Henüz yolun başındayız, uğraşmamız ve yenmemiz gereken onlarca kötülük, gerilik bizi bekliyor. Biliyoruz. Her konuda olduğu gibi, her şeyi yeni baştan ele aldığımız ve yeniden yaratmaya çalıştığımız bu yeniden inşa sürecinde, amaçlarımıza varmada bu silahı yerinde ve doğru kullanmamız devrimci şekillenmemiz için bir önkoşul olarak kavranmalıdır. Tam da bu noktada, kendimize yöneliyoruz. Yönelmek zorundayız. Herkesin kendi eksikliklerin! görmezden geldiği, tarihine, yaptıklarına köklü bir eleştiri yöneltmediği noktada, biz ne yapıyoruz?
Evet, eleştiriyi bütün bir tarihimiz boyunca özüne uygun, hedefine yöneltilmiş, sonuç alıcı tarzda kullandığımızı söyleyebilir miyiz? Elbette ki hayır. Peki eleştiriyi doğru ve yerinde kullanabiliyor muyuz? Değiştirmenin, eğitmenin, emeğin verimli kullanılmasında silahımız olabiliyormu?
Örgütlenmemizde olsun, yoldaşlarımızla birlikte yürüttüğümüz faaliyetliliğimizde olsun, yapıcı, birleştirici, ilerletici bir düzeye çıkarabiliyor muyuz?
Geçmiş tarihimizin olumsuz yanlarına ilişkin doğru tarzda bir sorgulama yöntemini uygulayabiliyor muyuz? Tüm bu soruların bilimsel ve doğru temelde cevaplandırılması ve gereklerinin yerine getirilmesi Marksizm'de eleştiri yönteminin kavranmasını şart koşuyor. Marksizm'de eleştiri yöntemi nedir? Nasıl ele alınmaktadır? Gereklerinin yerine getirilmesi nasıl anlaşılmalıdır?
Marx doğa ve toplum olaylarım işlerken, onun başlangıçta yaptığı ilk eylem eleştiridir. Marx ve Engel silkyapıtlarında, tümüyle toplumun ve geçmiş tarihin her yönden radikal bir eleştirisiyle işe başlamışlardır.
Marx ve Engels eski tüm toplumların önlerine getirdiği ve dayattığı köhnemiş değerleri, ekonomiden siyasete, ahlaka, adalete, kültüre ve yaşam tarzına dair ne varsa, onları eleştirerek, bu eleştirilerim yeni bir toplumsal sistemin kurulması zeminine öncüller yaratmışlardır. Zira onlar, eleştiriyi sadece eskinin yıkılması üzerine kurmamışlardır. Tersine eleştiri onlarda yeni toplumun doğuşunun maddi koşullarının oluşturulmasını hedeflemiştir.
Görüldüğü gibi, Marksizm'de eleştiri salt kötüye ya da eskiye yapılan vurgu değildir. Eleştiri, kendi içinde yeniyi, yeni bir alternatifi barındırır. O nedenledir ki bilimsel sosyalist teorinin bir yanım eski topluma yönelik eleştiriler otuştururken, diğer yanım yeni toplumun biçimlenmesi oluşturur. Yani bilimsel sosyalizm bir yandan burjuva toplumun değer yargılarım, kurumlarım eleştirirken, bir yandan da yeni toplumun değer yargılarını biçimlendirmiştir. Marx'ın eleştiri anlayışı ve eskinin eleştirilmesinden neyi anladığı en çok şu ünlü sözünde yatmaktadır. "Bugüne kadar filozoflar dünyayı yorumlamakla yetindiler, oysa aslolan onun değiştirilmesidir." Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi, Marksizm salt eskiyi yorumlamak ve eleştirmekle yetinmemekte, onun yerini alacak yeninin yaratılması görevini de yüklenmektedir. Yani Marksizm yeniyi yaratmak için eskiye yüklenmekte, onu yıkmayı hedeflemektedir. Özcesi Marksizm'de her yeni olay ve gelişme, eskinin eleştirisiyle başlar ve o eleştirinin gereklerinin yerine getirilmesiyle yeninin maddi zemini oluşmuş olur. İşte Marksizm'de eleştirinin diğer bir yönü olan özeleştiri bu noktada devreye girmektedir. Yeni toplumsal sistemin önkoşulu ortaya çıktığında, o toplumu kurmak için atılacak adımlar, yaratılan örgütlenmeler, kendi içinde hatalar, yanlışlıklar vb. barındıracaktır. Mücadelenin kendi iç kontrolünün sağlanması, yanlışların ve hataların ortadan kaldı n iması anlamında özeleştiri, eleştiriyi bütünleyen bir olgu olmaktadır. İnsan düşünen bir varlıktır. Düşünen varlık, doğası gereği, içinde bulunduğu toplumsal yapıya karşı da sürekli eleştireldir. Burada sorun bu düşünen ve eleştiren varlığın eleştirilerini salt yorumlamayla mı sınırladığı, yoksa değiştirme ve dönüştürme düzeyine mi vardırdığıdır. Bilimsel sosyalist teorinin savunucuları devrimciler, kötülükleri, yanlışları ortadan kaldırmayı, doğruları egemen kılmayı amaçlarlar. Felsefelerinin gereği budur. Yoksa salt onları ifade etme, yorumlama yöntemleri, eskinin değişmesi ve yıkılması için yetmez. O halde eleştiri (bir devrimci için) salt söz yerini bulsun diye değil, insanlık tarihinin biriktirdiği tüm olumsuzlukları, sistemin köhnemiş değer yargıları m yok etmeye yönelik eylemin yapıcısı ve savunucusu olmuşsa, o eleştiri devrimci bir eleştiridir. Ama (bir devrimci için) bu da yeterli değildir. Devrimci bir eleştirinin içe yönelik, yani öze ilişkin boyutu da vardır. Özeleştiri, bir devrimci hareket ve devrimci için, eyleminin ve faaliyeitnin uygun büyüklüğe ulaşıp ulaşmadığım, gelişme ve ilerleme boyutlarının ne olduğunu görmesi, bunları eleştirel bir süzgeçten geçirmesi demektir. Çünkü bir devrimci salt eleştiriyle kendini sınırlarsa, eleştirilerinin pek bir anlamı olmaz. Eleştirdiği tüm şeylerin yerine, neyi koymak istiyor ve bunun için ne yapıyor, yaptığı eylemin doğru ve yanlışlarım ne kadar görüyor, düzeltme yönünde hangi adımları atıyor, yani özeleştiriye ne denli başvuruyor, bunu ortaya koymak şarttır. Eleştiri-özeleştiri birbirine bağlı bir bütünlüktür. Ve birbirini karşılıklı denetleyen, dengeleyen olgulardır. Bu silah devrimci tarzda kullanıldığında ve hedefe yöneltildiğinde, devrimci hareketin olumsuzluklardan arınması, zararlı ve yanlış tavırların ortadan kaldırılmasında olumlu ve itici bir işlev görür. Aksi tarzda kullanılması devrimci harekette yeni olumsuzlukların yaşanması ve devrimci ilişkilerde yıpratıcı yanların ortaya çıkmasına neden olur. Bu bilinçle eleştiri-özeleştiri kavranmalıdır Bu genel doğrular İşığında, eleştiri ve özeleştirinin devrimci mücadelede nasıl kavrandığı, hayata geçirilmesinde sakat kavrayışları n yarattığı olumsuzluklara vb. geçilebilir. Eleştiri olgusunun saflarımızda sonuç alıcı tarzda kullanılmadığı bir gerçektir. Eleştiri, bizde daha çok suçlama, olur olmaz konuşma, kişisel çekişmeler, öfke, kızgınlık, vb. tarzda dile gelen bir durumdur. Bu geriliğimizin terk edilmediği, eleştiriyi bilimsel kullanmada bir bilincin yaratılmadığı noktada, aynı kısırdöngü içerisinde bulunmamız kaçınılmaz olacaktır. Devrimci hareket insanları, bu gerçeğin bilinciyle, bütün alan ve birimlerde eleştiri ve özeleştiriyi bir eğitim silahına, yeniden inşaya ivme kazandırmada itici bir güce dönüştürmelidirler. Uzaktan dövüşen boksörler gibi, yumruğunu sallayıp, kendi etrafında dönen boksörler değil, yumruğunu hedefine sallayan boksörler olmalıyız. Ya da uzaktan lafımızı atıp, ne oldu, yarattığımız sonuç ne demeden, çekip giden insanlar değil, lafımızı söylerken, lafın gereklerini yerine getiren insanlar olmalıyız. Devrimcilik budur. Eleştirinin gereği budur. Saflarımızda eleştiri yönteminin doğru tarzda kullanılmayışının devrimci hareketimiz için önemli bir engel olduğu görülmelidir. Yeniden inşa süreci tarihsel ve siyasal boyutuyla gündeme girerken, yeniden inşanın bu yanları değil, daha çok o-bu-şu vb. denerek, geri yanlar eleştiri konuşu yapılmış, ilerleme yerine geri yanlarda ısraredilmiştir. Ama devrimci harekette yılların alışkanlığım, çarpıklığım bir anda gideremeyeceğini görmüş, inatla bu süreci bir eğitim süre-cine dönüştürmüştür. Devrimci hareket açısından bu sürecin olumlu bir seyir izlediği açıktır. Herkesçe biliniyor ki, devrimci hareket, gerek kendi yanlışları ve olumsuzlukları, gerekse tüm bunların devrimci kişiliğimiz ve bünyemiz üzerinde yarattığı tahribatı açıkça ortaya sermekten kaçınmamıştır. Devrimci hareketimiz, salt bugününü değil, geleceğim de açıklamak üzere yola çıkarken, geçmişinde yaşanan tüm çarpıklıkları bilince çıkarmış, yaşanan gerçekliğin derslerini geleceğin biçimlenmesine aktarma cabası içerisindedir. Sadece geçmişin olumsuzluklarım ifade etmek yerine doğruyu koymamak, eleştiriyi hedefine yöneltmekten bizleri uzaklaştıracağı gibi, eleştiri devrimci özünden yalıtılıp suçlama sağa-sola öfkeler saçma düzeyine varır ki bu yaklaşım devrimci bir sorgulamayı, hataları bilince çıkarma ve onları düzeltme çabasını da gölgeleyen birdurumdur. Bu anlayışı n eleştiri olmaktan çok, baltalama, yıkma, şekilsizlik vb. olduğu açıktır. Devrimci hareket yeniden inşa sürecini temel bir görev olar belirlerken, ilk etapta şu sorularla başlamıştır: Bugünümüzün adı nedir? Bugüne nasıl gelinmiştir? Gelecek nasıl biçimlenecektir? Bu eleştiri anlayışıyla hareket edilmemiş olsaydı, tasfiyeciliğin bünyemizi saran o olumsuz anlayışı ve eleştiri yöntemi bizi yönlendiren olacaktı. Kişileri, onu-bunu suçlama, bütün geçmişi aklamaya dönüştürecek ve yine bilinen gelişmeler bu hareketin kaderi olmaya devam edecekti. Devrimci hareketin gücü ve iradiliği burada yatmaktadır. O nedenledir ki, doğruyu egemen kılma, saflarımızda bir kültür ve kişilik haline getirme eleştiriyi devrimci hareketin olumsuzluklarından arınma, onu ilerleten, güçlendiren bir tarzda kullanma esas olmalıdır. Elbette ki bir devrimci hareketin ciddiyeti, iç tutarlılığı, yaşadığı olumsuzlukları ve hatalara karşı amansız mücadele etme yanında, bunları halk kitlelerine ve kadrolara açıklama aleniyeti göstermesinde yatmaktadır. Devrimci hareket de, sürecin ta basından beri bunu yapmakta. Hatalarını, yanlışlarını gizleme ya da onu teorileştirerek basit açıklamalarla geçiştirme yolunu seçmemiştir. Aksine yenmemiz gereken bir çok çarpıklık, olumsuzluk ve engel bugün devrimci hareketin önünde durmakta. Bunları yenmenin yolu bu açıklıktan, hataların, yanlışlarım kabul etmekten, onlara karşı mücadele etmenin yol ve yöntemlerim tüm devrimci hareket insanlarına kavratmaktan geçiyor. Tam da bu noktada Marksist eleştiri yöntemimiz, geçmişin tüm olumsuzluklarını reddetmeyle başlar. Bu, tarihimizi, mücadelemizi reddetmek, reddiye dizmek değildir. Aksine, tarihimize, mücadelemize sıkı sıkıya sarılarak, o değerlerin yozlaşmasının önüne geçmek gibi bir görevle kendimizi yükümlü kılmaktır. Kendimizi ideolojik-politik ve örgütsel boyutuyla yenilemek ve üretmek istiyoruz. Bu yeniden üretme kavramı, eleştirinin doğru ve yerinde, örgüt kurumları ve mekanizmaları içerisinde kullanılmasından geçiyor. Yöntemimizin birinci ve esas yönü; politikanın pratikte hayata geçirilmesinde, örgütlenmenin kendi yanlış, hatalı tutumlarım görmesi ve onu düzeltme çabasını taşımasıdır. Zira, mücadelenin temel öznesi örgüt, tüm faaliyetlerin toplamından sorumlu bir mekanizmadır. Bu mekanizmada yer alan kadro veya yönetici, bu faaliyetin sürdürücüsü olarak katılımı ve eleştirisiyle örgütü bütünleyendir. Yani hedefimiz, kadrolar açısından, mücadelenin ve örgütün geneline vakıf olacak düzeyde, pratikte görülen yanlış ve hatalı tutumları eleştiriye tabi tutmak, örgütün hedeflediği noktaya erişmesine katkıda bulunmak, kendini bu hedefe varmada ne denli katılımcı kılıp kılmadığım görmek, eleştirel ve özeleştirel bir süzgeçten geçirmektir. Bir örgüt yapılanmasında, tüm komite ve üyelerin eleştiri yöntemi her şeyden önce, faaliyetin ve mücadelenin hedeflediği noktaya varıp varmadığım gözlemlemek, bu gözlem sürecinde kendini de değerlendirmeye tabi tutmaktır. Diğer yanı ise, politikaların hayata geçirilmesinde, doğru ve yanlışların görülebilmesi, politikaların oluşturulmasında tüm kadroların katılım yönünü geliştirebilmesidir. Devrimci hareket, örgüt yapışı nda ve kadrolarda bir eleştiri kültürünü yaratma çabasına girerken, eleştiride hedefsizliği değil, bir örgüt yapılanmasında, örgütü her boyutuyla güçlendirecek ve besleyecek tarzda kullanmayı esas almaktatır. Her birim, alan, bölge yapılanmaları örgütsel sorumluluklarının bir gereği olarak, doğru bireleştiri ve özeleştiri anlayışım, kendi mekanizmaları içerisinde yerleştirmek ve örgütlenmenin bu yeniden inşa sürecine ivme kazandırmak zorundadırlar. Yöntemimiz; "Nerede yanlış yaptık?", "Neden bu duruma geldik?" sorularına örgütsel inşa sürecimizin sorumluluğuyla cevaplar bulmak ve o cevapları bir bütün olarak hayata geçirme cabası içerisine girmektir. Bu yöntem, alan ve birimlerde yürüttüğümüz faaliyetliliğe uygulandığında, faaliyetimizin eksik ve yanlış noktaları daha kolay ayıklanacak, doğru olan bulunacak ve bu doğruların hayata geçirilmesinde bizi etkin kılacaktır, İkinci yönü, saflarımızda eleştirinin doğru kavranamayışının yarattığı sorunlardır. Eleştiri ve özeleştirinin çarpık kavramşı, bireysel boyutta ele alınışıdır. Bireysel ve örgütsel boyutlarıyla birlikte alındığında ve bilince çıkarıldığında sağlıklı sonuçlar elde etmede ve bunu mücadeleye aktarmada başarılı kılacaktır. Örgütsel boyutuyla devrimci hareketimiz kendisini böylesi bireleştiri-özeleştiri yöntemine tabi tutmaktadır. Bizim iç tutarlılığımız, ciddiyetimizve devrimin görevlerini yüklenecek bir devrimci hareket olmamız hatalarımızı ve yanlışlarımızı açıklama cesaretine sahip olmamızla bağlantılıdır. Bu anlayış bizim temel yaklaşımımızı belirleyen bir olgu olmalıdır. Ve biz bundan asla sapmayacağız. Özeleştirinin birdevrimci hareket açısından taşıdığı önemi Lenin şu sözleriyle vurgulamaktadır. "Birsiyasal partinin kendi yanılgıları karşısındaki tutumu bu partinin ciddi olup olmadığım, kendi sınıfına karşı ve emekçi yığınlara karşı görevlerini yerine gerçekten getirip getirmediğini saptayabilmemiz için en önemli ve en güvenilir ölçütlerden biridir. Yanılgısını içtenlikle kabul etmek, nedenlerim arayıp bulmak, bu yanılgıya yol açan koşulları tahlil etmek, yanılgıyı doğrultma yollarım dikkatle incelemek, işte ciddi bir partinin belirtileri bunlardır." (Sol Komünizm, S. 58) Lenin'in devrimci bir hareketin iç tutarlılığını ve ciddiyetini belirleyen bu sözleri, sürecimizin yol göstericisi olmak zorundadır. Ancak bu sözleri ifade etmek, sadece hataları belirlemek, ya da hatalara neden olan koşulları analiz etmek yetmez. Bunları ortadan kaldırmak, gereklerini yerine getirmek, takipçisi olmak, devrimci hareketi o iç tutarlılığa ve ciddiyete vardırır. Bizi güçlü kılacak, geleceğin örgütü yapacak olan bu tutumdur. Henüz yolun başındayız. Mücadele etmemiz gereken onlarca kötülük var. Ve bunlar her defasında tekrar tekrar karşımıza çıkacaktır. Bazen bizi geriye çekecek, bazen aynı kısır döngüde tutmaya çalışacaktır. Ama bunlarla mücadele etmekten korkmayacağız. Çünkü yenmenin yol ve yöntemlerim öğrenmiş bir hareket bunu yerine getirecektir. Eleştirmenin ve yenmenin kültürünü böyle yaratacağız. Eleştiri ve özeleştiri yönteminin doğru kullanılması, bizi güçlü ve yıkılmaz kılacaktır. Eğer güçlü ve yıkılmaz bir örgütü, geleceğin örgütünü yaratacaksak, bu anlayıştan asla kopmamalıyız. Bu anlayışın takipçisi ve sürdürücüsü bir örgüt olmalıyız. Lenin Bolşevik partisinin yıkılmazlığına ve güçlülüğüne değinirken, şöyle demekte: "Bugüne dek bütün devrimci partiler, kendilerini beğenmişlikleri, güçlerinin nerede olduğunu göre meyişleri ve eksikliklerini ortaya koymaktan korkmaları yüzünden yıkılıp gitmişlerdir. Ama biz yıkılmayacağız. Çünkü biz eksikliklerimizi ortaya koymaktan korkmuyoruz ve onları yenmeyi öğreneceğiz."(Seçme Yazılar) Zayıflıklarımızı hata ve yanlışlarımızı biliyoruz. Bunları gizleme tavrı içerisinde olmadık. Açıklamaktan da korkmadık. Kendi gerçekliğimizdi. Ne geçmişin olumsuzluklarım bir zincir gibi boynu-muzda taşıyoruz, ne de hiçbir şey olmamış gibi davranan bir devrimci hareket durumundayız. Tersine, tüm bunları yenmeyi öğrenme cabası içerisinde olan bir devrimci hareket durumundayız. Yeneceğiz de. İşte devrimci hareketin kendine eleştirel yöneldiği, özeleştiri süreci yaşadığı bu yeniden inşa sürecinde devrimci hareketin insanları, geçmiş olumsuzlukları kendilerine dayanak yaparak devrimci hareketin üzerinde tepinmeyi değil, o olumsuzlukların giderilmesinde eleştiri ve katılımlarıyla güç ve emek veren olmak zorundadı riar. Zira eleştiri yıkıcı değil yapıcıdır, bozucu değil birleştiricidir, güçsüzlüğü değil güçlülüğü yaratandır. Bu gerçek unutulmamalıdır. Gerek devrimci hareket olarak, gerekse kadrolar olarak eleştiri silahım en fazla kullanmamız gereken bir süreçteyiz. Yerinde ve hedefine yöneltilmiş eleştiri sürecin görevlerinin, sağlıklı, doğru yönde yerine getirilmesini sağlayacaktır. Bilinmelidir ki, eleştirel anlayışı, yaşamının bir parçası haline getirebilmek, bilinçli insanın ayırt edici özelliklerindendir. Olayları, gelişmeleri, yaşananları, olumsuzlukları hep olduğu gibi kabul etmek, değişmez gözüyle bakmak, onların değişebilirliğine, değişmesi gerektiğine inanmamak, bilinçli insanın niteliğiyle bağdaşır bir durum değildir. Bugün sürecimizin ve olayların ele alınış biçimi, ne denli bilinçli görünürse görünsünler, bundan farklı değildir. Bilinçli görünüm altında, sadece olaylara ve gelişmelere vurgular yapmak, değişme ve ilerleme yönünde hiç bir zorluğa katlanmamak, değişmenin gereklerini yerine getirmemek anlamındadır. Bu da bilinçli insanın değil, olsa olsa, değişmeyi istemeyen bir statükoculuğun savunucularına ait olabilir. Eleştirel anlayışı yaşamın bir parçası haline getiren, dolayısıyla mücadelenin, yaşanan sürecin birçok boyutunu, zorluklarım kavrayabilen, gelişmenin önünün açacak tarzda görebilen insanlara fazlasıyla ihtiyaç duyduğu açıktır. Bu anlayış sağlıklı ve doğru bir eleştirinin temel yönünü ifade ediyor. Ama eleştiri, hataların üzerine gitme, gelişmenin önünü açma, ve hız kazanma temelineoturmadığında bir anlam ifade etmez. Eleştiride liberalizm işte tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Gelişmeyi ve ilerlemeyi hedeflemeyen, büyüme ve güçlenmeye doğru yol almayan bir devrimci hareket üyesi, varolanı kabullenen ve varolanla iyi bir uyum sağlama kaygısı taşır. Bu durum yaşadığımız olumsuz süreçte, bir hastalık olarak, devrimci hareketin karşısında değişik biçimlerde çıkmıştır. Hatalara göz yumma, herkesi ve kendini hoş tutma, herkesi ve kendini mevcut ilişkiler içerisinde idare etme, doğru bir mücadele çizgisiyle bağdaşır bir durum değildir. İçinde hataların, yanlışların paylaşıldığı, ortak olunduğu, emek harcanmayan arkadaşlıkların doğmasına neden olabiliyor. Ve bu durum hiçbir zaman devrimci bir ilişkinin, yoldaşlığın yaratılmasını sağlamamıştır. Tersine, devrimci olmayan, eksik, yanlış ilişkileri biçimlendirmiştir. Dost çevreler oluşturmuştur. Ya da emek harcamadan, kestirme yollardan insanlara karşı sekter tutumlar takınılarak, yanlış tutumlar sergilenebilmiştir. Her iki tutum da devrimci bir çabayı, emeği barındırmayan, doğru bir mücadele anlayışıyla bağdaşmayan yaklaşımdır. Dün de, bugün de hala eleştirinin devrimci özü kavranamadığı içindir ki, her iki tutum da içimizde sürmektedir. Eleştirinin amacı, ikna etmek, doğruyu kavratmak, değiştirmek, dönüştürmektir. Bu da doğaldır ki, emek ve çaba gerektiriyor. İnsanları kazanmak, onları' ikna etmek için emek ve çaba sarf etmeyenler, mücadeleye katacakları yeni şeyler de bulamazlar. Bu tür arkadaşlıklar olsa olsa sorumlulukları arkasına sığınmış, hareketin olanak ve prestijini kullanan, değerlerin yok olmasına neden olan insanlar olabilirler. Unutulmamalıdır ki, mücadele ve mücadelenin sürdürücüleri devrimciler, ilkelerini savunmakta tavizsiz, bu ilkeleri arkadaşlarına ve emekçi halka mal etmekte ikna edici olabildikleri ölçüde sağlıklı adımlarla yürüyebileceklerdir. Diğer yandan eleştiri adı altında olur olmaz eleştirme alışkanlığı içerisinde olma, önemli bir eksiklik ve hastalık olarak saflanmızda hala yerini koruyor. Bu durum geriliğimizin önemli bir yanını oluşturuyor. Hala yaşadıklarımızdan bir sonuç çıkarmamış, eleştirinin yerinde ve zamanında hedefine vurması gerektiğin! kavrayamamış birçok insanımız, çarpık bir eleştiri anlayışım saflanmızda taşımaktadır. Buna karşı mücadele elbette ki ikna ve eğitim sürecini işletmekle mümkün. Devrimci bir hareket içerisinde çeşitli kuralların, sorunların tartışılması bir zorunluluktur. Ve bu tartışılan kuralların, sorunların gereklerinin ne denli yerine getirilip getirilmediğini anlayabilmek için eleştiri gereklidir. Ama bu her dileyenin istediği gibi söylenmesi, eleştirmesi demek değildir. Eleştiri yapıcı, geliştirici, güç verici olması yanında, devrimci hareketin birliğini, bütünlüğünü zedelemeden, ilkelerini dejenere etmeden kullanılması gereken bir silah olmalıdır. Devrimci hareketin kurumları nda, komite yapısı nda ya da çeşitli görevlerde bulunan kadrolarda görülen bu yanlış, hata, eksiklik eleştiriye tabi tutulmalı, bunun bir sorumluluk olduğu unutulmamalıdır. Sürecimizin nasıl bir programla başlatıldığını, nasıl işlediğini, nasıl bir mesafe alındığını bilmeden, içinde bulunmadan, bir emek harcamadan, gördüğü, görmediği her şeyi eleştirme alışkanlığı genellikle gelişmeleri dışarıdan izleyip karar veren küçük burjuva bilgiçlerine ait bir yaklaşımdır. Ne oluyor? Niye böyle? Ne yapıyoruz? Her şey eskisi gibi, vb diyenler, en fazla bu soruların cevabım bulmaya çalışan, buldukları cevapları hayata geçirme emek ve cabası içerisinde olanlar olmalıyken, tersine, sordukları soruların gereklerini yerine getirmeyenlerdir. Bu tür eleştiri anlayışına sahip unsurların eleştirinin gerektirdiği yükümlülüklere katlanmayan, gereklerini başkalarından isteyen, başkalarının sırtına yıkan bir davranış olarak kendini ortaya koyuyor. Söylediklerimizi, eleştir-diklerimizi kimden bekliyoruz? Biz eleştiren, başkaları da bunu düzelten midir? Devrimci harekette böyle bir işbölümü mü var? Yok! O halde? Her sözümüzde, her eleştirimizde kendimiz varız. Varoldukça, yüke katlanan, emek sarf eden olmak zorundayız. Bir şeyin sadece olumsuzluklarım sıralayıp belirtmek, bizleri eleştirici kılmaz. Eleştirilen olay, gelişme, hata veya yanlışın yerine doğru olanı, alternatifini, neyin nasıl yapılması gerektiğini ortaya koymadan, sadece yanlış, doğru değil, vb. demek, emeğini katmaktan kaçan, kolaycı, ulu orta bir eleştiri mantığını taşıyor. Bu tür eleştirilerin altında yatan mantık daha çok düzenin günlük yaşamda insanlarımıza empoze ettiği ve yönlendirdiği, aklına geldiği gibi söylenen, sonra unutan, sonra tekrar söylenen, hiç bir şeyi beğenmeyen, ama buna karşı bir şey de yapmayan insan tiplerinin davranış biçimleridir. Düzen, konuş, bağır, söylen, memnuniyetsiz ol, ama bir şey yapma, yani örgütlenme, memnuniyetsizliklerinin, konuşmalarının takipçisi olma, onların gereklerini yerine getirmeye çalışma diyor. Biz devrimciler böyle olabilirmiyiz? Elbette ki hayır. Devrimci hareket ise bu kültürü saflarına taşımayı değil, aksine bu kültüre karşı mücadeleyi, insanlarımıza düzeyli, olgun, hedefini bulan eleştiri anlayışım kazandırmaya çalışıyor. Aslına bakılırsa düzen, insanlarımıza eleştiriden çok, şikayetçiliğin, söylenmenin yollarım gösteriyor. Şikayetçilik eleştirememenin, muhatabıyla tartışamamamın bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Ortak değerlerin, ortak amaçları n ve ortak sorumlulukların paylaşıldığı bir ortamda şikayetçilik eleştiri anlamına gelmez. Günlük yaşamda ortak payda içerisinde olmayan, sokakta, kahvede, evde, işyerinde, her şeyden şikayetçi, memnuniyetsiz insanların durumundan bizi farklı kılan nedir? Farklı kılan işte yukarıdaki ortak değer ve sorumluluklardır. O halde, bu ortak payda içerisinde olanların eleştiri anlayışları, düzenin bize empoze etmek istediği eleştiri anlayışı olamaz. Eleştirinin yükümlülüklerim sırtlamadan, ulu orta konuşmak, üçüncü şahıslarla dedikodu düzeyinde paylaşmak, ne bizlere, ne devrimci harekete bir şey kazandırmayacaktır. Daha çok mücadeleden, emekten çalınmasına sebebiyet verecektir. Ayrıca, gevezelik mi, dedikoduculuk mu, yoksa eleştiri midir? Bunlan ayırt etmek zorlaşacaktır. Buna dikkat göstermek, çevremize şöyle bakmak, sağda-solda çekiştirmeciliğin bilinçli veya bilinçsiz aktarmacılığın, dedikoduculuğun bugüne kadar gizlenmiş, tatmin olmamış duyguların dışa vurumu olduğu görülecektir. Eleştiriyi adeta düşmanlık gibi gören, küsen veya eleştirene mesafe koyan bir mantık, bizim mantığımız olamaz. Bu tarz bir davranış kişinin kendisine de karşısındakine de hem saygısızlık, hem haksızlıktır. Yüzüne karşı eleştirilen kişi, bu eleştirinin sağda-solda gevezelik biçimde bir y ıpratıcılıkla değil, doğrudan kendisine karşı yapılmış olmasından dahi kendisine verilen değeri görmeli, eleştiriye ve eleştirene karşı düşmanca bir tutum, saldırgan bir tavıryerine devrimci bir tavır almalı, eleştiriyi bu sınırlar içerisinde görmelidir. Birbirini yüzüne karşı eleştirmekten, sözde incitmekten, çatışmaktan kaçınanlar birbirine en az değeri verenler olurlar. Çünkü bu tip karaktere sahip insanlar, muhatabına yöneltemedikleri eleştiriyle karşısındakini kendi kafalarında yargılayıp mahkum eder ve hatta çoğu zaman bu sübjektif değerlendirmelerim muhatabıyla değil ama ilgili-ilgisiz pek çok insanla paylaşırlar. Bizim aramızdaki ilişkilere yakışan asla bu değildir. Bu nedenle getirilen eleştiri neolursa olsun ve hatta haksız yanlarda taşısabile.yüze karşı yapılması başlı basma bir olumluluktur. Eleştiriyi kendisine karşı düşmanca tavır olarak görenler önce bunu görmelidirler. Keza eleştiriyi zamanında ifade etmemek, adeta biriktirerek arkadaşlanmıza karşı bir koz olarak kullanmak, ya da bir yanlışı, hatayı zamanında belirtmemek, ama kendisine karşı eleştiri yöneltildiğinde hemen o yanlışı ve hatayı sıralamak devrimci bir davranış değildir, olamaz. Böylesi bireleştiri anlayışı ne yoldaşlanmıza güç verir, ne de devrimci hareketi ilerleten bir ivme görür. Olsa olsa düzenin yarattığı ve bizlere empoze etmek istediği hedefsiz, belirsiz, kendisini tatmin eden, boşlukta yaşayan insanların eleştiri anlayışı olur. Böylesi zaaflara prim vermemek, doğruyu kavratmak, mücadeleyi sahiplenme duygusu içerisindeki insanların ortak sorumluluğu olarak görmek gerekir. Devrimci hareket düzenin pisliklerini, kötülüklerini ancak ilkeli olmayı elden bırakmadığı, kendi insanlarına bu tür zaaflara karşı uyanık ve bilinçli kıldığı ölçüde engelleyebilecektir. Devrimci mücadele, düşünce ve davranışlarında samimi, kendine, yoldaşlarına ve halkına karşı açık sözlü insanların dünyasıdır. Arkadaşlarına karşı açık olmayanların, halka açık olmaları beklenemez. O nedenledir ki, eleştiride açık olarak, yüzüne eleştirmek, sadece medeni olmanın değil, aynı idealleri ortak moral değerleri paylaşmanın, yükümlülüklerine birlikte katlanmanın bir gereğidir. Bu anlamda eleştiride cesaretli olmayı, özgüven duygusu taşıyan insanların davranışı olarak sahiplenmek gerekiyor. Eleştiri olgusunu bu tarz kavramak, doğru yönde hayata geçirebilmek, takipçisi olmak, sonuçlannın yarattığı eksik, yanlış, hatalı yanlarını içe yöneltmek, ancak özeleştiri olayıyla birlikte sağlandığında bütünlüğe ulaşabilir. Özeleştiri, yapılan hatanın düzeltilmesi olayıdır. Devrimcilerin devrimci örgütlenmelerin yaşamında önemli bir yer tutan ve gelişmenin itici gücünü oluşturan temel bir silahtır. Her şeyden önce bir kadronun ciddiyeti hatalarına karşı gösterdiği tavırda kendini gösterir. Eğer gerçekten bir kadro, davasına ve halkına karşı sorumluluk bilinci içerisindeyse, içtenlikle hatalarını kabul edip, onları gidermeye, nedenlerini bulmaya yönelecektir. Çünkü sorumluluk bilinci yüksek, kendisini davasına adamış bir kadro, birdevrimci, hatalarını fark eden ve bu hatalarının üzerine kararlılıkla giden biridir. Ancak devrimciler hata yapmaz diye bir kural yoktur. Devrimci mücadelede iş yapan, onlarca, yüzlerce çelişkinin, engelin içerisinde olan biri, ister istemez hatalar yapacak, yanlışlar içerisine düşecektir. Bu yaşamın ve mücadelenin kaçınılmaz sonucudur. Ne mücadele düz bir hat izler, ne de devrimciler hatasız varlıklardır. Lenin'in belirttiği gibi "akıllı adam yanlış yapmayan adam değildir. Böylesi yoktur ve olamaz. Akıllı adam odur ki, pek ağır olmayan yanlışlar yapar ve onları kolayca ve çabucak düzeltir". İşte özeleştiri olayı kendini esas olarak burada gösterir. Yani hataların düzeltilmesinde kendini ifade eder. Zira hataların düzeltilmediği, düzeltilmesi için gereken çaba ve emeğin şart edilmediği bir noktada özeleştirinin bir anlamı yoktur. Bir devrimci ciddi bir görev üstlenmek, ağır sorumluluklar yüklenmek, devrimci görevlerim gereği gibi yerine getirmek istiyorsa, hata ve yanlışlarım devrimci harekete açmaktan ve bunların üzerine kararlılıkla gitmekten çekinmemelidir. Bilinmelidir ki devrimci bir insan eksikliklerin!, hatalarım ortaya koymaktan korkmadığı ve onları yenmeyi öğrendiği zaman, gerçekten ad ma layı k bir devrimci olacaktır. Ancak içimizde geçmişin tüm çarpıklığının etkisi altında bulunan ve bünyesinde giderek kalıcılaştırdığı hastalıkları devam ettiren unsurlar, hata ve yanlışlarının çokluğundan nefes bile alamayacak durumlarım sürdürmeye çalışmaktadırlar. Ya da ciddi tarzda bir özeleştiri sürecine girmeye karşı direnmektedirler O nedenledir ki, kendilerine karşı eleştiri silahını da yöneltmezler. Kendilerini adeta kusursuz, eksiksiz görürler. Ya yüzeysel özeleştirilerle bu durumlarını geçiştirirler, ya da özeleştiri sürecini işletmemek için başkalarıyla açıklama yöntemini devreye sokarlar. Veya çevre, koşullar, ortam, vb. diyerek, her şeyi dışlarında arama yöntemine başvururlar. Bu durum ciddi bir hastalıktır. Ve kendisini tedavi etmeme olayıdır. Böyle bir devrimci açıktır ki, hataları ve eksiklikleri karşısında güçsüz kalmış biridir. Keza, yanlış ve eksikliklerin! bildiği halde, ve bunlar eleştiriye tabi tutul-duğunda bunları kabul ettiği halde, gereklerim yerine getirmemek, rahipler gibi günah çıkartmaya benzer. Bu tür arkadaşlarımızınsaflarımızda epeyce yer tuttuğu bir gerçektir. Defalarca hata ve yanlışı yüzüne karşı söylenmesine karşın, emek ve çaba ile çalışıldığı halde, bir düzelme içerisine girmeyen, bir devrimcinin samimiyet duygusu tartışmaya açıktır. Eleştiri ve özeleştiri yap ama gereklerim yerine getirme. Bu ne kadar doğru ve devrimci bir tavırdır? Bu tavır ve anlayışlara karşı kesinlikle mücadele edilmeli ve asla taviz verilmemelidir. Eleştiri devrimci mücadelenin soluk alıp verdiği nefes borularından birini oluşturuyor. Marksizm, mücadelenin önünü açan, toplumsal ilerlemeyi yaratan bu olguyu kullanmamış olsaydı, ne bilimsel teorinin gelişme, kendini temellen-dirme zemini olurdu, ne de insanlığın özgürlük mücadelesi bu denli gelişme imkanı bulabilirdi. Eğer böyle olmasaydı, mücadelenin kanalları çoktan tıkanır, burjuvazinin mücadeleyi yok etme yöntemleri kolaylaşırdı. O yüzdendir ki, eleştiriyi dar bir kapsamda düşünmek, mücadeleyi de basit birduruma düşürmek demektir. Yeni bir örgüt, alternatif bir yönetici kuşak yaratmanın yanında, yeni insanı, yeni bir toplumu hedefleyen, bunun iddiasım taşıyanlar, aynı ortak değerlerin ve sorumlulukların birparçası olan eleştiri-özeleştiri silahını bu sürecin şekillenmesi için doğru ve yerinde kullanmayı her zamankinden daha bir bilinçle yerine getirmelidirler.